Dünyadan

Japon Teknolojisi ve Sanat; “Tokyo TeamLab Borderless”

Abone Ol
Mori Building Dijital Sanat Müzesi, şimdiye kadar gördüğünüz tüm müzelerden oldukça farklı. 10.000 metrekarelik alana kurulmuş müze, beş duyuyu da harekete geçirecek bir deneyim yaratmak için 520 bilgisayar ve 470 projektör kullanıyor. Robotlar, hızlı trenler, tek tuşla açılan makineler, son model arabalar, kameralar, fotoğraf makineleri ve dahası.. Teknoloji dediğimizde bir çoğumuzun aklına Japonya geliyor. Japonya’yı, en çok robotları ve hızlı trenleriyle konuşuyoruz. Aynı zamanda bu kadar hızlı akan bir hayatın içinde küçük bir tapınağın bahçesindeki su sesi bizi o hızdan alıp bir anda ağır akan sessiz bir hayatın içerisine çeker. Hal böyle olunca, hem geleneklerine bağlı kalıp, hem de modern dünyaya nasıl bu kadar uyum sağladıklarını görmek Japonya’ya karşı merakımızı arttırıyor. Budist robot rahip, ışık ve dijital sanat üzerine kurulmuş bir müze ve içerisinde kimonolu kadınlar, giderek yalnızlaşan Japonların evine arkadaş olarak aldıkları robot köpekler.. ve dahası.. Saydıklarım kulağa çok garip geliyor olmalı. İşin daha da ilginç tarafı biz bu teknoloji ve geleneksel çelişkisini gördüğümüzde Japonya’ya ait bir şeyler olduğunu tanıyabiliyor olmamız. Japon teknolojisi, kendi geleneklerinden, kültüründen ve sanatından güçlü bir şekilde etkilenmiştir fakat günümüzde teknolojileri kullanarak doğada saklı güzelliğin çıkarılmasına dayalı sanat yaratma süreci de gelişmeye başlamıştır. Sanat ve teknoloji kavramları birbirlerinden çok ayrı gözükse de artık teknoloji ile sanatın yolları da kesişiyor. Özellikle bilgisayar teknolojisi sadece iş ve gündelik hayatı kolaylaştırmakla kalmamış, aynı zamanda sanatın olanaklarını da genişletmiştir. Bilgisayar programları fotoğrafları işlemeyi ve düzenlemeyi mümkün kılar ve ayrıca 3D'ye dönüştürülebilmektedir. Hatta kripto sanat NFT‘ler günümüzün en çok konuşulan konuları arasına da girmiştir. Japonlar, hem kendi teknolojilerini üretip hem de kendi sanatsal gelişimlerini bu gelişime adapte etmeyi başarabilmişlerdir. Son teknolojiler ve 3D modellemeler ile Antik dönem eserlerinin ilk yapıldığı dönemdeki halinin röprodüksiyonlarını yapmışlar. Teknolojiyi sanatı koruma, üretmede de kullanan Japonlar, bununla da yetinmeyip bir dijital müze kurmuşlar. Geleneksel müzecilik anlayışının dışında bir müze olan Teamlab Borderless, sanat eseri ve izleyici arasındaki sabit ilişkiyi tamamen ortadan kaldırmıştır. Sanat eseri ve izleyici Teamlab Borderless’te tamamen dinamik bir ilişki haline gelmiştir. TEAMLAB NEDİR TeamLab, uluslararası bir sanat kolektifıdır; sanatçılar, programcılar, mühendisler, matematikçiler ve mimarlar gibi çeşitli uzmanlardan oluşan disiplinler arası bir gruptur ve işbirlikçi uygulamaları sanat, bilim, teknoloji ve hatta doğanın birleştiği yerde gezinmeyi amaçlar. Resmi adı Mori Building Dijital Sanat Müzesi: teamLab Borderless veya kısaca Digital Art Museum, sürekli gelişen teknoloji, sanat ve sonsuz Instagram yemi dünyasıdır. Bu grup, Mori Building Dijital Sanat Müzesini, dünyanın ilk dijital sanat müzesi olarak 21 Haziran 2018'de Tokyo, Odaiba'da açtılar. Mori Building Dijital Sanat Müzesi, şimdiye kadar gördüğünüz tüm müzelerden oldukça farklı. 10.000 metrekarelik alana kurulmuş müze, beş duyuyu da harekete geçirecek bir deneyim yaratmak için 520 bilgisayar ve 470 projektör kullanıyor. Odalar tamamen dijital sanat eserleri ve ışıklardan oluşuyor. Girdiğiniz her oda farklı dijital eserlerle misafirlerini karşılıyor ve burada ziyaretçiler de aslında oradaki eserin aynı zamanda bir parçası haline geliyor. Özellikle fotoğraf ve video çekimine teşvik eden müze, insanları burada sanata dahil ediyor. Müze toplamda beş ayrı bölüme ayrılmıştır: Sınırsız Dünya, Atletizm Ormanı, Gelecek Parkı, Lambalar Ormanı ve Çay Evi. Ancak bu farklı bölümlerin bazılarında kendi içlerinde mini ekranlar var. Bu müzenin belli bir gezi rotası ve sınırları olmadığı için Borderless denmiş ve ziyaretçiler gezmeye diledikleri yerden başlayabiliyorlar. En önemlisi buradaki djitali vurgulamak gerekiyor, dinamik bir veya birçok eseri müze içerisinde deneyimleyebiliyorsunuz. Odalardaki projeksiyonlar dokunmaya tepki vermesiyle direk seyirciyle etkileşime geçebiliyor. Renk ve desen değişimleri ile her gördüğünüzde farklı bir esere bakıyor hissi müzeye tekrar ziyaret etmeye teşvik ediyor diyebiliriz. Müze içerisinde tamamen dijital sanatı deneyimleyebiliyoruz. Öyle ki, içerisinde dijital bir çay evi bile var. İsmi “En Tea House” (En Çay Evi). En Tea House, çayınızı dijital olarak çiçek resimlerinin görüldüğü hatta içinde açtığı fincanlar ile farklı bir çay seromonisi sunuyor. Burada çay fincanının içinde çiçekler doğar ve acar. Çay olduğu sürece çiçekler süresiz açar. Kasedeki çay, çiçeklerin açmaya devam ettiği sonsuz bir dünya olur. Bilgisayar programları tarafından çay içen kişiyle eş zamanlı olarak değişen çiçek desenleriyle farklı bir çay deneyimi sağlıyor. Müze her ne kadar teknoloji ile üretilmiş dijital bir müze olsa da Japonlar kendi geleneksel kültürlerini burada da sunmaktan vazgeçmiyor. Müze dijital bir müze olmasına karşın, doğa ve geleneksel kültürü her gördüğünüz yerde hissedebiliyorsunuz. Japon sanatçılar, insan ve doğanın bütünleşmesi fikrini zihinlerinde derinlere yerleştirmiş ve duyarlılıklarını kullanarak sanat eserlerini ve aynı zamanda kendi sanat dünyalarını oluşturmuşlardır. Doğa her zaman ön plandadır ve Japon güzelliği çeşitli unsurlardan oluşsa da Japon güzelliğinin unsurlarından birinin insanın yarattığı güzellik değil, doğada saklı güzellik olduğu söylenebilir. Fakat bu dijital müze, sanat eseri üretimindeki boya, kağıt kullanımları ve bu malzemelerin üretim süreçlerindeki çevreye verdikleri zararın, bu müzede olmadığını fiziki olmayan dijital teknolojileri kullanarak doğaya zarar vermeden yaşayan sanata dönüştürülebilir olduğunu savunmaktadırlar. Ve izleyicinin sanata dahil olabildiği bir sanat üretim süreci bu müzeyi farklı kılan noktalardan birisidir. Japonlar teknolojiyi hayatı kolaylaştırmanın ötesinde bir adıma geçirmiş, TeamLab Borderless ile toplumun her kesiminden insana sanat üretebilme imkanı sunmaktadır. Japonlar bu dijital müzeyi gezdikten sonra bir Budist Tapınağı’na gidip orada dilek ağacına muska bağlayabilir, yerleri tatami (hasır) ile kaplı geleneseksel bir restoranda ayakkabılarını çıkararak girip, yerde oturarak sushi de yiyebilir. Japonya’da hiçbir şeye çok şaşırmamak gerekir.