Partinin hala en büyük sorunu gerçek bir kimlik oturtamamak. 2017’de birkaç ayrı alternatif vardı: merkez sağ parti boşluğunu doldurmak, MHP’nin alternatifi olmak, seküler yeni milliyetçiliğe angaje olmak. Akşener’in ilk iki seçenek arasında gidip geldiği, üçüncü seçeneği de kısmen hesaba kattığı düşünülebilir.
Bu hafta sonu İYİ Parti’nin 3. Olağan Kongresi’ni idrak ettik. Kongreye damgasını vuran genel başkan Meral Akşener’in konuşmasıydı. GİK’teki değişiklikler blok liste mantığı içinde yine genel başkanın iradesini yansıttı, beklendiği gibi Akşener tek aday olarak girdiği seçimde liderliğini korudu. İYİ Parti’nin bir lider partisi olması hasebiyle Akşener genel başkan olarak kaldıkça parti kurullarındaki şahıs değişikliklerinin çok fazla bir etkisi olmayacağı açık.
İYİ Parti bütün beklentilere karşın 2023 seçimlerinde başarılı olamadı, yerinde saydı. 2018’de 4.955.994 oy ve % 9,96’lık seçmen desteğine karşın, 2023’te 5.275.981 ve % 9,69’luk bir skor. Milletvekili sayısı da değişmedi. Gerçi bardağın boş tarafından da, dolu tarafından da dem vuracaklar olacaktır, fakat böyle bir konjonktürde, İYİ Parti’nin özellikle MHP’den oy çalması beklenirken bu neticeyi başarı saymak mümkün değildir.
Partinin hala en büyük sorunu gerçek bir kimlik oturtamamak. 2017’de, daha sonra İYİ Parti’ye dönüşecek nüve oluşmaya başlarken, birkaç ayrı alternatif vardı: merkez sağ parti olmak ve bu alandaki boşluğu doldurmak, MHP’nin alternatifi olmak iddiasında bir “alternatif” milliyetçi parti olmak, seküler milliyetçilik olarak da bilinen yeni milliyetçiliğe angaje olmak. Meral Akşener’in bu ilk iki seçenek arasında gidip geldiği, belki üçüncü seçeneği de kısmen hesaba kattığı düşünülebilir. Fakat, bir açıdan, son tahlilde hem ülkücü, hem merkez sağcı çizgiden gelen Akşener’in merkez çizgiye bir adım değilse de, yarım adım daha yakın olduğunu söylemek objektif bir yaklaşım olur.
Beş sene önce, 2018 seçimlerinde Millet İttifakı’nın sağ paydaşlarını değerlendirdiğim bir yazıda, şöyle söylemişim: “İYİP il bazında en yüksek oy yüzdelerine, başta en büyük oy patlamasını yaptığı Burdur (%19,9) ve Isparta (%18,4) illeri olmak üzere Batı Anadolu taşrasında, özellikle de bu yörenin nispeten iç kısımlarında ulaştı. Merkez sağın 1946’dan itibaren neşv-ü nema bulduğu ve gerek DP, gerek AP döneminde son derece yüksek bir desteğe sahip olduğu bu sosyo-kültürel bölgede İYİP’in yüksek bir oya ulaşması anlamlıdır ve tarihsel bir devamlılığa işarettir. Burası Türkiye ortalamasına göre daha zengin, daha “hür teşebbüsçü”, daha milliyetçi-muhafazakâr, etnik olarak homojen sayılabilecek bir bölgedir. (...) Merkez sağ-ülkücü bölünmesinin sadece meclis grubunda değil, partinin il ve ilçe örgütlerinde de mevcut olduğu aşikâr, fakat özellikle partinin örgütlenme sürecinde Koray Aydın’ın oynadığı rolden ötürü ülkücü kesimin teşkilatta daha ağırlıklı olduğu görülüyor. Oysa İYİP’in asıl kitlesel desteğe sahip olduğu coğrafya, geçmişte merkez sağın başat olduğu bölgedir. Bu bakımdan İYİP için ideal olan –en geç 2007 seçimlerinden beri politik bir kimlik olarak silinmiş, fakat toplumsal olarak var olmaya devam eden– merkez sağın bakiyesi üzerine oturmak ve bu damarı canlandırmaktır. MHP’nin B takımı olmak, er-geç MHP tarafından yutulmak yahut marjinalleşmekle sonuçlanacak bir çıkmaz sokaktır.”
[1]
2023 Türkiyesi’nde merkez sağın neye tekabül ettiği üzerinde düşünmek gerek. Özal’ın ölümünün üzerinden 30 yıl, merkez sağ partilerin önemli bir seçenek olduğuna şahit olmayan, neredeyse iki kuşak gelip geçti.
2023 Türkiyesi’nde merkez sağın neye tekabül ettiği de üzerinde düşünülmeyi hak eden bir sorudur. Turgut Özal’ın ölümünün üzerinden 30, Süleyman Demirel’in Cumhurbaşkanlığı döneminin bitmesi üzerinden 23, 2002 seçimlerindeki büyük altüst oluşun üzerinden 21 sene geçmiştir. Oy pusulasında merkez sağ partilerin önemli bir seçenek olduğuna şahit olmayan, neredeyse iki kuşak gelip geçti. Bugün 1991 model bir merkez sağ, şüphesiz, kadük kalacaktır. 1990’larda milliyetçiliğin ve islamcılığın yükselişi, kimlik politikaları, kırsal kesimin çözülmesi ve hepsinden önemlisi, Türkiye’de tüm siyasi arenaya yeni baştan şekil veren 21 senelik AKP iktidarı tecrübesi bu merkez sağı tarihöncesinde bırakmıştır.
Fakat bir anlamda, yeni bir merkez sağ da mümkündür, belki Fransa’da Emmanuel Macron’un yaptığına dikkat kesilen, sosyal muhafazakarlıkla tamamen köprüleri atmadan progresif bir toplumsal ajandaya göz kırpan bir merkez sağ. Sağdan ziyade merkezin hakkını veren bir siyasi pozisyon. Aslında Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) de ilk ortaya çıkarken kısmen böyle, sosyal liberal denebilecek bir pozisyona oynamıştı. Fakat o da başarılı olamadı. Burada İyi Parti ve DEVA arasındaki gerilime de bir dipnot düşmek gerekir: bu iki partinin gerilimi biraz da aynı pozisyonu temsil etmeye yönelik politik rekabetlerinden kaynaklanıyordu. Parlamenter temsil itibariyle, beklenebileceği gibi, İyi Parti çok önde olmakla beraber, bu eşitsiz rekabetin hala devam ettiğini söylemek gerekir.
Burada milliyetçilik meselesini de vurgulamak lazım. Merkez sağ milliyetçiliği her zaman lafzen sahiplenmiştir, yani İYİ Parti’nin milliyetçiliği onun merkez sağ olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Mesele bu milliyetçiliğin ne olduğudur, bir dogma mı, yoksa daha pragmatik yaklaşımlara açık bir fikir olarak mı görüldüğüdür. Geçmişte, DYP de, ANAP da milliyetçi olmadıklarını asla iddia etmediler, milletvekili gruplarında, taşra teşkilatlarında kendini milliyetçi tesmiye edenler hayli yer tutardı. Fakat Turgut Özal Kürt sorunu konusunda cesur fikir egzersizlerinin önünü açmaya çalışmıştır, Süleyman Demirel “Kürt realitesini tanıyoruz”, Mesut Yılmaz “Avrupa Birliği’nin yolu Diyarbakır’dan geçer” diyebilmiştir. Ayrıca, bugün pek anımsanmasa da, aynı Demirel 1996’da Kardak kayalıkları yüzünden Yunanistan’la savaşa dönüşebilecek bir provokasyonu engellemiştir. Bazı milletvekillerini hariç tutalım, bu soğukkanlılığı, bu klişelerden uzaklaşma cesaretini İyi Parti’de görmek güçtür.
Akşener partisinin genel eğilimine kıyasla daha mutedil bir çizgiyi savunsa da, mikrofonlara konuştuğu kimi zamanlarda, bu itidal yerini öngörülmez bir huşunete bırakıyor.
Tanıl Bora birkaç sene önce “Meşrep, uslûp, merkez-sağ denen siyaset tarzını teşhis için gerçekten yarayışlı bir alâmet sayılabilir. İtidal, denge, esneklik-yumuşaklık, geleneksel merkez-sağın bizzat memnuniyetle atıfta bulunduğu hususiyetlerdir.” demişti.
[2] Aslında Akşener’in en büyük dezavantajlarından biri bu alanda ortaya çıkıyor, siyaseten -en azından partisinin genel eğilimine kıyasla- daha esnek ve mutedil bir çizgiyi savunsa da, mikrofonlara konuştuğu kimi zamanlarda, bu itidal yerini öngörülmez bir huşunete bırakıyor. Son kongre konuşmasındaki, CHP’liler için pekala incitici, kırıcı olan cümleler de bu haşin tarzın dikkat çekici, ama şaşırtıcı olmayan örnekleri. Özetle, İYİ Parti için -en azından şu anda- Akşener’den daha merkezci bir söylemi savunan bir lider adayı düşünmek gerçekçi değil, öte yandan Akşener’in tavrı ve tarzı muhalefet içinde her zaman yeni gerginlikler yaratmaya gebe.
---
[1] http://yeniarayis.com/siyaset-ve-hukuk/2018/07/millet-ittifakinin-sag-kanadi-bundan-sonra-ne-olabilir/
[2] http://birikimdergisi.com/haftalik/9547/demirel-tusu