Biz, İYİ Parti olarak her defasında Türkiye’nin kur-faiz probleminin itibarlı bir ekonomi yönetiminin yürüteceği doğru bir para ve maliye politikasıyla kısa bir süre içinde çözeceğimizi söylüyoruz.
Türkiye, tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir süreçten geçiyor. İktidar partisinin şeytanlaştırmayı çok sevdiği 1970’lerde, 1980’lerde uygulanan ve işe yaramayan politikalar ve tedbirler adeta bir mucize gibi sunuluyor. Akıldan, bilimden uzak modeller, bu ülkenin liyakatsiz yöneticileri tarafından oradan oraya savrularak iş yapamaz duruma getirilen liyakatsiz bürokratlar tarafından hayata geçirilmeye çalışılıyor.
İşte bütün bu zorlu süreçte en sık sorulan sorulardan biri Türkiye’nin iktisadi problemlerini nasıl ve hangi sürede çözeceğimiz. Biz de İYİ Parti olarak her defasında Türkiye’nin kur-faiz probleminin itibarlı bir ekonomi yönetiminin yürüteceği doğru bir para ve maliye politikasıyla kısa bir süre içinde çözeceğimizi, Türkiye’yi de makroekonomik istikrara en geç 1.5 yıl içinde kavuşturacağımızı söylüyoruz. Bu süre içinde uygulayacağımız tarım politikasının da katkısıyla, enflasyonu ilk önce tek haneye daha sonra da uzun dönem hedefimiz yüzde 5 seviyesine getireceğimizin sözünü veriyoruz.
Bununla beraber son dönemde en fazla kuru, faizi makroekonomik istikrarı konuşsak da Türkiye’nin en büyük problemlerinin artan yoksulluk, azalan fırsat eşitsizliği ve ekonominin istihdam yaratamaması olduğunu söylüyoruz. Zenginlikte eşitlenen bir Türkiye hayalimizi gerçekleştirmenin bu üç konuya çözüm üretemeden gerçekleşmeyeceğini biliyoruz. İşte bu yüzden ilkini dün düzenlediğimiz İYİ Parti Kalkınma Kongresi serisine “Eşitlenen Türkiye” temasıyla başladık. Bu tema çerçevesinde de ilk olarak partimizin çözüm önerilerini anlatıp daha sonra bu üç önemli konuyu iki büyük şehrimizin büyükşehir belediye başkanları, akademisyenler ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle tartışmak istedik.
Bununla beraber son dönemde en fazla kuru, faizi makroekonomik istikrarı konuşsak da Türkiye’nin en büyük problemlerinin artan yoksulluk, azalan fırsat eşitsizliği ve ekonominin istihdam yaratamaması olduğunu söylüyoruz.
Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener ile birlikte yaklaşık iki yıldır Türkiye’yi geziyoruz. Bu iki yıl içinde karşılaştığımız, şahit olduğumuz yoksulluğu ve özellikle pandemi sonrasında şiddetlenen kent yoksulluğunu anlatmak çok zor. Bizim sahada gördüğümüz bu tabloyu maalesef istatistikler de doğruluyor. TÜİK verilerine göre 2006 yılında 20,5 milyon olan yoksul sayısı 2019 yılına geldiğimizde, yani pandemi öncesinde 23 milyona yükselmiş. Bu 3 milyonluk artışın da yarısı son 3 yılda gerçekleşmiş. TÜRK-İŞ’in açıkladığı sınırlara göre Türkiye’de 10.7 milyon kişi aç, 54,1 milyon kişi ise yoksul. Bugün Türkiye’deki çocuklarımızın yüzde 46.5’u, gençlerimizin yüzde 34’ü, kadınlarımızın ise yüzde 30’u en yoksul yüzde 20’lik gelir grubundaki hanelerde yaşıyor. İYİ Parti olarak yoksulluk döngüsünü kırmak, derin ve sürekli yoksulluğu bitirmek, bağımlılık yaratmayan ve hak temelli bir sosyal yardım mekanizması oluşturmak için hem saha çalışması yapıyoruz hem de bu konuda çalışan STK’ları dinleyip çözüm önerilerimizi beraber oluşturuyoruz. Yoksullukta değil, zenginlikte eşitlenen bir Türkiye’yi hep beraber ve çok yakında inşa etmek için var gücümüzle çalışıyoruz. Dünkü kongremizin ilk bölümünde de Türkiye’nin en büyük problemi olarak gördüğümüz yoksulluk konusunu Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, Derin Yoksulluk Ağı kurucusu Hacer Foggo ve Türkiye ekonomisinin gelişme ve büyüme sorunları üzerine çalışan Prof. Dr. Öner Günçavdı ile konuştuk.
Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener ile birlikte yaklaşık iki yıldır Türkiye’yi geziyoruz. Bu iki yıl içinde karşılaştığımız, şahit olduğumuz yoksulluğu ve özellikle pandemi sonrasında şiddetlenen kent yoksulluğunu anlatmak çok zor.
Kongremizin ikinci bölümünde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Genç İşsizler Platformu’ndan Ekonomist Dr. M. Murat Kubilay ve toplumsal cinsiyet eşitliği çalışmaları yürüten YANINDAYIZ Derneği’nin Kurucu Yönetim Kurulu Başkanı Nur Ger ile kapsayıcılık üzerine konuştuk. Bugün bizi yönetenler, bizzat zamanında kendilerinin sahip oldukları fırsatları gençlerimize, kadınlarımıza, engelli vatandaşlarımıza sağlayamıyor. Gelir eşitsizliğinin pandemiden önce arttığı ve pandemide de hız kazandığı bir dünyada, devletin kapsayıcılığını maalesef bu kesimlere hissettiremiyor. Z kuşağının bizim nesilden daha yoksul ve ümitsiz olduğunu görmek yerine onları rencide ediyor. Bakım ekonomisini geliştirip kadınlarımızı ekonomiye ve toplumsal hayata dâhil etmek yerine İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıp sosyal yardımları kadınları eve hapsedecek şekilde uyguluyor. Demografik profilimizin hızla değiştiğini görmezden gelip genç ve kadın istihdamı konusunda cesur adımları atmıyor, ya da atmak istemiyor. Teknolojik dönüşümün otaya çıkardığı avantajları görmediği gibi, genç işsizliği ya da mesleksizlik gibi sorunları çözemiyor. İstihdamda ya da eğitimde olmayan gençleri gösteren NEET (Ne eğitimde ne istihdamda olanlar) oranını 10 puan aşağıya çeksek bunun ortaya çıkaracağı 66 milyar dolarlık milli gelir artışını göremiyor. Destekli istihdam modeliyle engelli vatandaşlarımızı işgücüne katacak uygulamaları hayata geçiremiyor. Hatta daha doğmamış ya da yeni doğmuş bebeklerimizin hak ettikleri gibi hayata başlamalarını sağlamak için ebeveynlere destek olmayı aklına getirmiyor. Bütün bunlara iktidar partisi kayıtsız kalsa da biz iktidara geldiğimizde kayıtsız kalmayacağız. Devletin her bireyini eşit ve fark gözetmeden kapsamasını, fırsatları herkese aynı cömertlikte sunmasını sağlayacağız. Bu yüzden de fırsat eşitliğini hayatın her alanında tesis eden, haneyi değil bireyi esas alan, demografik gerçekliğimizle uyumlu ekonomi politikaları uygulayarak kadının, gencin, çocuğun, engellinin görmezden gelinmediği, “kaybedenlerin olduğu bir kazanma düzenini reddeden” bir Türkiye inşa edeceğiz.
İktidar, bakım ekonomisini geliştirip kadınlarımızı ekonomiye ve toplumsal hayata dâhil etmek yerine İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıp sosyal yardımları kadınları eve hapsedecek şekilde uyguluyor.
Dünkü kongremizin son bölümünde, İl Başkanımız Buğra Kavuncu, partimizin Ekonomi Politikaları Başkanı Prof. Dr. Bilge Yılmaz ve çalışmalarında ekonomik büyüme, üretim verimliliği, beşeri sermaye ve inovasyon ekonomisi üzerine odaklanan Prof. Dr. Ufuk Akçiğit istihdam problemini ele aldı. Bugün istihdam oranımızı aynı gelir grubunda yer aldığımız ülkelerin ortalamasına getirdiğimiz takdirde bile çalışan sayımız 10 milyon artıyor. Yani potansiyelimizin 10 milyon altında çalışan sayımız var. Özellikle pandemi ve sonrasında gençlerimizin ve kadınlarımızın hızla işgücü piyasasından çıktığını görüyoruz. İzlenen berbat sığınmacı politikasıyla hem geçici koruma altındaki Suriyelilerin insani olmayan koşullarda ve güvencesiz çalıştırıldığını görüyoruz, hem de onların istihdam edildiği işlerde başta gençlerimiz ve kadınlarımız olmak üzere çalışan nüfusumuzun işten çıkartıldığını görüyoruz. “Özel sektör marifetiyle istihdam” sağlama vaadiyle başa gelen iktidar partisinin uyguladığı ekonomi politikalarıyla son dört senede özel sektör istihdamının 340 bin azalırken kamu istihdamının tam 1.3 milyon arttığına şahit oluyoruz. Ve en az bunlar kadar önemli bir sorun olarak da Türkiye’nin asgari ücrette ve fakirlikte eşitlendiğini görüyoruz. Bugün Türkiye’de çalışanların neredeyse yarısı asgari ücretli. Bu oran maalesef bu son asgari ücret kararı ile artacak gibi duruyor. Peki, bütün bu problemleri nasıl çözeriz? En başta beceri uyumsuzluğunu ortadan kaldırarak. Çok yakında Eğitim Raporumuzu ve Ulusal Beceri ve Yetenek Stratejimizi açıklayacak ve Türkiye’deki mevcut eğitim sisteminin neden olduğu beceri uyumsuzluğunu ve yetenek açığını nasıl gidereceğimizi paylaşacağız.
Bu oran maalesef bu son asgari ücret kararı ile artacak gibi duruyor. Peki, bütün bu problemleri nasıl çözeriz? En başta beceri uyumsuzluğunu ortadan kaldırarak.
Tabii bir de beyin göçü problemimiz var. Küresel ölçekte firmalar ve ülkeler yeteneklerini firmada ya da ülkelerinde tutmak için stratejiler geliştirirken biz bu yeteneklerin ülkeyi terk etmelerine seyirci kalıyoruz. Biz bu yetenekleri ülkede tutmak için gençlere de yeni istihdam sağlamak için ne yapmalıyız? Girişimciliği özendirmeliyiz. Bugün Türkiye’de yeni ve nitelikli işleri genç ve küçük ölçekli şirketler yaratıyor. O yüzden girişimcilik ekosistemini zenginleştirmek hem istihdam problemimizi hafifletecek hem de ekonomide yaratılan katma değeri artıracaktır. Girişimciliği zenginleştirmek için de üniversitelerin bir binadan ibaret olmadığını hatırlamamız ve seçici bir inovasyon politikasını ilgili bütün paydaşlarla beraber oluşturmamız lazım.
İşte bütün bunların ışığında, işsizlik yoksulluk döngüsünü kıran, çalışanları asgari ücrette eşitlemeden işveren üzerindeki işgücü maliyetlerini azaltan politikalar izleyeceğiz.
İşte bütün bunların ışığında, işsizlik yoksulluk döngüsünü kıran, çalışanları asgari ücrette eşitlemeden işveren üzerindeki işgücü maliyetlerini azaltan politikalar izleyeceğiz. İyi ve yeni işleri yaratan şirketleri destekleyen, üniversiteleri işsizliği öteleyen kurumlar olmaktan çıkaran ve yarının beceri ve yeteneklerini kazandıracak kurumsal altyapıyı oluşturan bir istihdam politikası inceleyeceğiz. Teknoloji kampüsleri, ikinci şans okulları, yarına hazırlık fonu, yetenek yönetim merkezleri gibi projelerimizle ülkeyi vasatlık tuzağından kurtaracağız.