İstikrar zannedilen ölüm
Fransız antropolog Strauss, bazı toplumları buharlı makinelere, bazılarını duvar saatlerine benzetmiştir. Strauss’un da belirttiği gibi entropi önemlidir. Kargaşa, çatışma, kaos, düzensizlik, tutarsızlık ve dengesizlik denilen unsurlar belli oranlarda gereklidir.
Fransız antropolog Strauss, bazı toplumları buharlı makinelere, bazılarını ise duvar saatlerine benzetmiştir. Strauss’un da belirttiği gibi entropi önemlidir. Bu sayede aynılığını muhafaza eden, ölmeyen ama aynı zamanda yaşamayan, kurulmuş bir duvar saatine dönüşmemek mümkün olur. Kargaşa, çatışma, kaos, düzensizlik, tutarsızlık ve dengesizlik denilen unsurlar belli oranlarda gereklidir.
“Makineler, onlara başlangıçta verilen enerjiyi kullanırlar. Eğer sürtünme ya da ısınmaya bağlı bir sorun yoksa teorik olarak sonsuza kadar çalışabilirler. Buna karşın termodinamik (örneğin, buharlı) makinelerin çalışması, sistemlerinde oluşan sıcaklık farkına dayanır. Diğer makinelere kıyasla daha fazla iş üretmekle birlikte başlangıçtaki enerjilerini yavaş yavaş tüketirler. ‘Soğuk’ toplumlar, buharlı makinelerden ziyade duvar saati gibidirler. İçlerinde çok az kargaşa/entropi görülür. Sonsuza dek ilk hallerini muhafaza etmeye çalışırlar ve ilerlemeden yoksundurlar. ‘Sıcak’ toplumlarda ise kargaşa da vardır çatışma da. Karşıtlıklar ve “ısı değişimleri” görülür. Daha çok düzen ve daha çok düzensizlik mevcuttur. İşlemelerini sağlayan; potansiyel farklılıklarıdır (Levi Strauss).”
Fransız yapısal antropolojisinin dev ismi Claude Lévi Strauss’un toplumsal yapıları değerlendirirken kullandığı bu çarpıcı metafor (“sıcak toplum” ve “soğuk toplum”) bireysel yapı anlamında da geçerlidir. Çatışma ve içsel kutupların varlığı gelişim için elzemdir. Hiç çatışma olmaması, sürekli çatışma ortasında kalmak kadar problemli olabilir. Hatta çatışmasızlık; düzenli ve stabil bir görüntü veriyor olması bakımından dezavantajlı olabilir. Teşhis edilmesi zor olduğundan radara “sorunlu” bir unsur olarak takılmaz. Bu durumda da gelişim için gerekli bağışıklık tepkileri oluşmaz.
Kaygısı, kaybı, acısı, yalnızlığı ve çatışmaları da entropisidir insanın… İçsel çatışmalar; devamlı sürmek üzere belirlemezler. Her iç çatışma bir sonraki daha “gelişkin” çatışmaya geçilebildiğinde anlamlı olur. Çatışmalarımızın sıfırlanması değil, git gide daha “ileri/gelişkin” olanlarına terfi edebilmektir önemli olan.
Sürekli benzer duygu durumunda olan, hiçbir öğretisinden asla sapmamış, hiçbir fikir sancısı yaşamamış, emin, stabil ve “imanlı” insan; yani iç tutarlılığı ve dengesinden hiç taviz vermemiş birey; dışarıdan ve hatta kendi açısından tıkır tıkır işleyen yolunda bir saat gibi gözükebilir. Peki, “yolunda” oluş nedir?
Kurulmuş bir duvar saati gibi “teklemeden” çalışmak mı? Gelişimin de gerilemenin de olmadığı daralmış bir aralıkta yaşama mı? Hiçbir “sapma” olmaksızın dümdüz yaşamak, sarsılmamak, dengesizleşmemek, sıçramamak, “bozulmamak” mı? Her dem istikrarlı, pür tutarlı ya da hep homojen kalmak mı?
Strauss’un da belirttiği gibi entropi önemlidir yapısal değişiklikler olması için. Bu sayede aynılığını muhafaza eden, ölmeyen ama aynı zamanda yaşamayan, kurulmuş bir duvar saatine dönüşmemek mümkün olur. Kargaşa, çatışma, kaos, düzensizlik, tutarsızlık ve dengesizlik denilen unsurlar belli oranlarda gereklidir. Denge de, dengenin bozulması da “ayar” yapıcılardır. Rutin içindeki uyuşmuşluk ve ölülüğü bertaraf edebilecek kadar çatışma ve sapma insan ve toplum için gereklidir.
Irvın Yalom’un benzetmesi ile; balığa suda olduğunu fark ettiren içinde oluşan hava kabarcıkları yani “anomaliler”dir. Gözün alışık olduğu kesintisiz su bu anomaliler sayesinde “görülebilir” olur. Sürekliliğin ve yakınlığın yarattığı körlük bu düzensizlik (hava kabarcığı) sayesinde ortadan kalkar.
İçsel sıkıntı ve çatışmalar da insanın hava kabarcıklarıdır. Ruhsal gelişim; çatışma ve uzlaşma, karmaşa ve düzen, dengesizlik ve homeostasis, çelişki ve tutarlılık arasındaki dengede ürer. İnsan, iç içe geçmiş halkalardan oluşan bir çemberin merkezinden başlar ve daha geniş çemberlerdeki çatışmaları çözmeye geçer. Çözülen her çatışma; daha geniş olan bir sonraki halkaya geçiş yapmak demektir. Halkalar bitmez fakat bir sonrakine geçmek; büyümek, olgunlaşmak ve genişlemek anlamına gelir.
İstikrar ve düzen yanılsaması
“7’sinde neyse 70’inde o” olanlara ölü denir. İnsan/toplum yapısı, canlı olabilmek için “sıcaklık” gerektirir. Donuklaşmanın, durmanın, saat gibi kurulmuş ve “istikrarlı” olmanın adına “karakter” ya da “düzen” diyen sistemler mutlak sıfır noktasında duran entropisiz makineler gibidir. Gelişen toplumlar gibi gelişen insan da düzen ve entropi arasında salınmak zorundadır. Arazisinde inişleri, çıkışları, dağları ve ovaları olmalıdır.
“İlkellik”; sanıldığı gibi çıplak dolaşmak, avlanmak ya da totem yapmak değildir.
“İlkel toplumlar; düzenli, istikrarlı ve durağan olanlardır. İlkel olmak, tarihin mutlak sıfır derecesinde kalmak ve tarihsiz olmaktır” (Lévi Strauss).
Tarihi olan insan hem düzen hem entropi üretendir. Tükenişi de vardır, üretimi de. Kaosu da vardır, kozmosu da. “Sorunsuz” çalışan makineler kadar “tıkırında” gözükmez belki. Ölümlüdür fakat bu yüzden canlıdır da. Bitişleri vardır bu yüzden başlangıçlıdır da.
Toplumun ve insanın yekpare yaşamaya değil “çatışma/düzensizlik” yaratan farklılıklarını koruyabilmeye ihtiyacı vardır. Bir tarihi olsun isteyen insan ve toplum hem kaosu hem kozmosu barındırmalıdır.
Ayrık, çelişkili, tutarsız, farklı gözüken tarafları budamadan kemiğe kaynatabilmek gerekir.