İşte size bir sosyal demokrasi tanımı

Abone Ol

Bir önceki yazımızda sosyal demokrasiye yöneltilen eleştirilerin eksikliği üzerinde durmuştuk. Bu yazıda sosyal demokrasinin tanımını yapıp ve bu tanımdan hareketle, hem konumuza devam edeceğiz hem de küresel koşullarda varlığını sürdürdüğünü ileri süreceğiz. Sosyal Demokrasi kapitalizm içinde sosyal/toplumsal adaleti güden reformcu bir sosyal hareket olarak tanımlanabilir.

Tanımda sadece toplumsal adalet kavramının/ilkesinin kullanılması, kavramın, toplumsal, siyasal ve iktisadi alanda (pozitif fırsat) eşitliğ(in)e vurgu etmesidir. Toplumsal adalet kavramının, dayanışma ve demokrasi kavramlarını da içerecek biçimde geniş anlamda sonuç doğuracağı varsayımına dayanmaktadır. Diğer bir ifade ile, toplumsal adalet tanım içinde sosyal demokrat ilkeleri temsil etmektedir. Bu, diğer ilkelerin önemsiz olduğu anlamında yorumlanmamalıdır. Bu tanım, sosyal demokrasinin tarihini anlamayı kolaylaştırdığı gibi, geleceğine de ışık tutmaktadır.

Tanım ilk olarak, sosyal demokrasinin tarihsel-toplumsal gelişmesini kırılmalar (‘revizyonlar’) ile açıklayan savları sorgulamaktadır. Kırılmalar gerçekleştirerek günümüze geldiğine ilişkin savlar, sosyal demokrasinin sosyal demokrat partiler üzerinden tanımlanmasına dayandıklarından, tek boyutludurlar, eksiktir. Örneğin Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nin (SPD) siyasal duruşu sosyal demokrasi üzerinden tanımlanmaktadır; yani ikisi özdeş kabul edilmektedir. Bir diğer ifade ile SPD’nin 1891 Erfurt Programı ve öncesinde Marksist duruşta olduğu varsayılmakta, partinin reformcu/Bernstein’cı çizgiyi öne çıkarması ise, sosyal demokraside bir kırılma olarak sunulmaktadır. Bu yaklaşımdaki eksiklik, SPD içindeki reformcuların (Lassalle’in takipçileri gibi) yok sayılmasıdır. Sosyal demokrat partiler içindeki farklı duruşları gözden kaçırmamak için, sosyal demokrasinin sadece siyasal partiler temel alınarak tanımlanmaması gerekir.

Bu tanım sosyal demokrasinin araçlar / kamu politikaları üzerinden tanımlanmasının eksikliğini ortaya koymaktadır. Sosyal demokrasinin kamusal politikaları üzerinden tanımlanması, onun sadece belirli koşullardaki bir yönüne işaret ettiğinden eksik kalacaktır. Bernstein’ın altını net biçimde çizdiği gibi, sosyal demokrasi ne kamusal politikalar üzerinden tanımlanmalı, ne de ona bu çerçevede amaçlar yüklenmelidir. Önemli olan harekettir/sürekli ilerlemedir; araçlar/politikalar, içinde bulunulan koşullara göre değiştirilebilir/uyarlanabilir (veya revize edilebilirler). Bu özellik, sosyal demokrat ilkelerin ön plana çıkarılması ile ortaya konabilmektedir. İlkeler, politikaların değişim yönünü belirlemektedir. Bu çerçevede, tanıma sosyal adalet ilkesi konmuştur.

Tanımdaki reformculuk öğesi, ilerlemenin/gelişmenin devrimci bir dönüşümle değil, aşamalı olarak yapılmasına işaret etmektedir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında sosyal demokrat partilerin iktidar pratikleri ve gerçekleştirilen gelişme, sosyal demokrasinin reformcu özelliğini daha açık biçimde gözler önüne sermektedir. Bu özellik, sosyal demokrasinin farklı koşullarda benimseyeceği politikaların niteliği konusunda da ipuçları vermektedir.

Küresel Koşullarda Sosyal Demokrasi

Sosyal demokrasinin bu tanımı, onun küresel koşullardaki geçerliliği konusunda ne ifade etmektedir?

İkinci Dünya Savaşı sonrası koşullarında uygulanan (refah devleti ve Keynesyen iktisat) politikalar küresel koşullarda uygulanamayacağı bir an için varsayılırsa dahi (ki bu savın da sorgulanması gerekiyor), sunulan tanım sosyal demokrasinin geçerliliğinin ortadan kalktığı savının doğru olamayacağını öngörmektedir. Çünkü tanım, sosyal demokrasinin politikalarını sosyal adalet gibi ilkeleri doğrultusunda küresel koşullara uyarlayacağını öngörmektedir. Tabii ki, bu politikalar onun reformcu özelliği doğrultusunda olacaktır. Başka bir ifade ile, küresel koşullar için önerilen sosyal demokrat politikalar, kapitalist üretim biçimi/serbest pazar içinde olacaktır.

Bu tanım, sosyal demokrasinin küresel koşullarda geçerliliğini incelerken küreselleşmeye karşı önerilen politikalar içinde neo-liberal ve Marksist olmayan, yani temelde serbest pazar düzenini benimseyen ama sosyal adalet ilkesi doğrultusunda düzenlemeler öneren politikaların olup olmadığına bakılması gerektiğini öngörmektedir. Bunun anlamı, inceleme yapılırken sosyal demokrat partiler ile sınırlı kalınmamasıdır, çünkü sosyal demokrasi (sosyal adaleti hayata geçirmeye çalışan) sosyal bir harekettir; kapsamı siyasal partilerden daha geniştir. Kısaca, çalışma sosyal demokrasinin küresel koşullarda geçerli olamayacağına ilişkin savın, dayandığı tek boyutlu sosyal demokrasi tanımı olması dolayısıyla, yanlış olduğunu ileri sürebiliriz.