Yargı paketi yargının yetkilerini kısıtlamayı ve hükümetin bu alandaki yetkilerini artırmayı amaçlamaktadır. Örneğin Yüksek Mahkeme’nin yetkilerinin kısıtlanmasını, yargı erkinin hakimlerin seçimi üzerindeki etkisinin azaltılmasını hedeflemektedir.Toplumun muhalif kanadı ve yargıdan gelen eleştirilerde demokrasinin kilit unsurlarına odaklanılmaktadır. Yargı paketinin kuvvetler ayrılığının yanı sıra yargı bağımsızlığını, temel hak ve özgürlükleri tehdit edeceği öne sürülmektedir. Protestolarda yargı paketinin yanında Netanyahu hükümetinin sağ politikaları ve Netanyahu’nun kendisi de eleştirilmektedir. Bu noktada Netanyahu’nun yolsuzlukla suçlandığı ve yargılanmasının devam ettiği hatırlanmalıdır. 2019’da Netanyahu hakkında “rüşvet, emanete ihanet, görevi kötüye kullanma” davası açılmıştır. Dolayısıyla söz konusu “yargı reformunun” aslında Netanyahu’nun cezalandırılmasının engellenme girişimi olduğuna dair yorumlar yapılmaktadır. Diğer bir ifadeyle Netanyahu’nun kendisini aklama girişimi olarak düşünülmektedir. İsrail Başbakanı bu tip yorumları kabul etmezken yargı paketinin altında yatan gerekçelerden birinin kuvvetler ayrılığının sağlanması olduğunu öne sürmektedir. Ayrıca Netanyahu yargıçların seçilmiş kişilerin üzerinde yetki ve güce sahip olduğu iddiasını ve bunun sona erdirilmesi gerektiğini yine yargı reformunun gerekçeleri arasında göstermektedir. İsrail, Orta Doğu ülkeleri arasında demokratik nitelikleri ile öne çıkarken yukarıda bahsedilen gelişmelerle bahse konu demokratik yapısı sorgulanmaktadır. Filistin’e yönelik ayrımcı ve şiddete dayanan tutumunun yanında yargı üzerinde hükümetin planları ise tartışmaların farklı bir boyuta taşınmasına neden olmuştur. İsrail demokrasisinin tehdit altında olduğuna dair tezleri ile protesto gösterisi düzenleyen muhalefet aynı zamanda Netanyahu hükümetine de karşı gelmektedir. İsrail sistemi özellikle seçim düzenlemeleri yapısı gereği koalisyonları neredeyse gerekli kılmaktadır. Fakat bu seferki koalisyon göreve gelmesinden bu yana gerek İsrail-Filistin barışına gerekse de İsrail demokrasisine yönelik teamül dışı tutumları ile sorgulanmaktadır. Örneğin Filistin bayrağının yasaklanması akabinde Netanyahu karşıtı gösterilerde Filistin bayrağı kullanılmıştır. İsrail’de Filistin ile barışı hedefleyen, aşırı sağ politikalara karşı gelen önemli bir muhalif kanat mevcuttur. Son dönemlerde sesi kısıldığı düşünülen bu muhalefet mevcut dönemde ise düzenlediği barışçıl gösterilerle İsrail’in demokratik muhalif kanadının hâlâ İsrail siyasetinde önemli bir aktör olduğunu göstermiştir. Bu gergin tabloda gözler Cumhurbaşkanı Herzog’a çevrilmiştir. İsrail sisteminde sembolik bir statüye sahip olan Cumhurbaşkanı, uzlaşının yakın olduğunu ifade etmektedir. Partiler üstü konuma sahip olup herhangi idari yetkisi ve siyasi sorumluluğu bulunmamaktadır. Örneğin veto yetkisi yoktur. Hükümet sistemin en etkili birimidir. Dolayısıyla sürece istediği gibi ve istediği doğrultuda yön verebilmektedir. Netanyahu’nun liderliğindeki hükümetin kuruluş sürecinde birtakım koalisyon anlaşmalarına imza atılmıştır. Bu metinler koalisyonun niteliğini gözler önüne seren niteliktedir. Çünkü yargı reformunu, işgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki yasa dışı Yahudi yerleşimlerinin genişletilmesini içermektedir. Ayrıca hükümet ileride ne yapacağının teminatı ya da göstergesi olarak Yahudilerin İsrail toprağında diğer bir ifadeyle Batı Şeria ve Kudüs gibi topraklar üzerinde devredilemez ve münhasıran hakları olduğunu açıklamıştır. Cumhurbaşkanı Herzog, her ne kadar yargı paketine dair uzlaşmanın olabileceğini ifade etse de akıllara ülkede yeniden seçim mi düzenlenecek sorusu gelmektedir. İsrail sisteminin bu tip çalkantılara alışkın olması hatırlanmalıdır. Seçim sistemine göre pek çok parti parlamentoya girebilmektedir. Küçük partiler sistemde önemli yere sahiptir. Dolayısıyla istikrarlı hükümetlerin kurulması zorlaşmaktadır. Seçim sistemi de anayasal sistemi de İsrail’e özgüdür.
Netanyahu’nun liderliğinde imzalanan metinler koalisyonun niteliğini gözler önüne seren niteliktedir. Çünkü yargı reformunu, işgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki yasa dışı Yahudi yerleşimlerinin genişletilmesini içermektedir.Netanyahu’nun “reform” paketi ile İsrail’in yeniden parlamento egemenliğine dönüp dönmediği tartışılmaktadır. 1990’lara kadar İsrail’de parlamento egemenliği hakimdi. Diğer bir ifadeyle Knesset, kanun yapmada egemen olup herhangi bir denetim altında değildi. Knesset, dolayısıyla, sınırsız yasama yetkisine sahipti. Her çeşit kanunu yapabilmekte ve kaldırabilmekteydi. Hiçbir kişi ya da kurumun kanunu iptal etme yetkisi yoktu. 1992’de ise Temel Kanun’da yapılan bir değişiklikle parlamento egemenliğinden çıkılmıştır. Buna göre Temel Kanunlar’la uyuşmayan ya da Temel Kanunlar’a aykırı olan normal kanunlar üzerinde yargı organına denetleme yetkisi verilmiştir. Bu değişikliğe kadar Knesset oldukça fazla siyasi güce sahip olmuştur. Fakat 1992 değişikliğinden sonra ve süreç içinde Knesset daha çok temsili bir yapıya dönüşmüştür; yasama yetkisini yerine getirirken yürütme ve yargı ile rolünü paylaşmaktadır. Sonuç olarak, İsrail siyasetinin en fazla bilinen ve en tartışmalı isimlerinden olan Netanyahu farklı açılardan yine gündemdedir. Yolsuzlukla suçlanması, İsrail-Filistin sorununda şiddeti tetikleyen politikalarının yanında yeniden İsrail siyasetine dönmesi hem ülkede hem de uluslararası alanda ses getirmiştir. Bunun yanında İsrail tarihinin en sağcı hükümetini kurması İsrail demokrasisine yönelik endişelerin artmasına sebebiyet verdi. Özellikle “yargı reformu” paketi oldukça tartışmalı olup İsrail’deki kuvvetler ayrılığını ilkesinin uygulanmasının tehdit altında olduğunu düşündürtmektedir. Yasama bu ilişkide giderek etkisini artırmayı amaçlamaktadır. Bunun yanında “reform” paketi değerlendirilirken Yüksek Mahkeme’nin yolsuzlukla suçlanan siyasi isimlere ilişkin kararlarının hatırlanması gerekmektedir; çünkü aynı durumun Netanyahu’nun kendisi için gerçekleşmesinden endişe etmektedir. Yüksek Mahkeme’nin söz konusu kararında hükümlü bakanın kabinede yer alamayacağı kararı verilmişti. Söz konusu kişi İçişleri Bakanı ve Şah Partisi lideri Arya Deri olup vergi suçlarından dolayı hüküm giymişti. Netanyahu bu sonucun gerçekleşmemesi için çeşitli yasal düzenlemelerde bulunmuştu. Orta Doğu’daki diğer devletlerle kıyaslandığında demokratik özellikleri öne çıkan fakat aynı zamanda demokratik olmayan pratiklere de sahip olan İsrail’de demokrasinin, demokratik yönetimin korunmasına ilişkin toplumun talebinin olduğu görülmüştür. Netanyahu’nun politikaları, hükümetin niteliği gerek İsrail’de demokrasinin istikrarı gerekse İsrail-Filistin’in uluslararası hukuka uygun şekilde çözülmesi önünde büyük engeller teşkil etmektedir. Fakat İsrail’de Filistin’le barış taraftarı olan ve demokrasiyi savunan kesimin olması toplumun bu kesiminin hükümetin aksine çoksesliliğe, barışa, hukukun üstünlüğüne ve demokrasiye inandığını ve bu unsurları talep ettiklerini göstermektedir. İsrail’de demokrasi sınavının Filistin ile barışın sağlanmasıyla beraber verileceği düşünülmektedir.
Editör: TE Bilisim