İslami spor olur mu?

Abone Ol
İslami Oyunlar Müslümanların gayrimüslimlere kendilerini tanıtması için deyim yerindeyse PR aracı olarak da düşünülmüş olabilir. Ancak bu amacı layıkıyla yerine getirebilmemiz için önce örnek alınmaya layık bireyler olmamız gerekir.

    Loading...

  1. İslami Dayanışma Oyunları geçen hafta Konya’da yapılan açılış töreniyle başladı. Oyunlar 18 Ağustos’a kadar devam edecek.
15 senedir spor sektöründe çalışan, akademik eğitimini spor yönetimi alanında almış birisi olarak oyunları incelemeye başladım. Bu esnada konu üzerine bir köşe yazısı yazma fikri geldi. Ancak yazıya bir türlü başlayamadım. Çünkü izlediğim şey sadece basit bir spor etkinliği değildi. Adı üzerinde İslami Spor Oyunları’ydı. Burada ele almam gereken konu sadece spor değil, aynı zamanda İslam’dı. Prensip olarak uzmanı olmadığım konularda fikir beyan etmekten çekinirim. Spor konusunda ilgili ve bilgili olduğumu varsaysam da İslam konusunda uzmanlığım olmadığını varsayarak yazıyı yazmaktan vazgeçtim. Sonraki gün Cuma’ya giderken bu İslami farzı yaklaşık 25 senedir yaptığımı fark ettim. Akıl baliğ yaşıma erişinceye kadar geçen süreyi çıkartırsak en az 25 senedir Müslümanım.  25 sene boyunca, her ayın her gününün her saatini Müslüman olarak geçirdim. Bu pencereden bakınca zamanımı uzmanı olduğumu varsaydığım spordan daha çok bu dini tetkik ve ifa ederek geçirmişim. Ünlü gelişim psikolojisi uzmanı Dr. Anders Ericsson’a göre bir eylemi 10.000 saat üzerinde yaparsanız o alanda artık uzman sayılırsınız. Bu süre yaklaşık 10 yıla tekâmül ediyor. Bu bağlamda Türkiye’de yaşayan ve kendisini Müslüman kabul eden 20 yaşından büyük herkesin İslam konusunda söz söyleyebilecek kadar uzmanlığı olabileceği sonucuna varırız. Tabii ki burada dinini ciddiye alan, tetkik eden Müslümanlardan bahsediyorum. Dedesinden, babasından, şeyhinden kendisine miras kalan din kültürünü Müslümanlıkla karıştıranlardan bahsetmiyorum. Dolayısıyla spor alanında edindiğim 15 senelik emek ve bilgi birikimine uzmanlık diyebiliyorsam 25 senemi geçirdiğim konu hakkında da birkaç söz söyleyebilirim diye düşündüm. Bu düşünceden aldığım cesaretle yazıyı kaleme aldım. Öncelikle sporun İslamisi olur mu? Eğer İslam dinine mensup insanların icat ettiği ve sadece İslam dinine inanan insanların oynadığı veya oynayabildiği özel oyunlar olsaydı, tanım ve kavram olarak bu oyunlara İslami Oyunlar diyebilirdik. Oyunlarda yer alan 27 farklı spor branşının hiçbirisi İslam dinine mensup kişiler tarafından icat edilmemiş ve istisnasız dünyadaki bütün ülkelerde oynanıyor. Bütün ülkeler demişken aslında tam da öyle değil, mesela oyunların resmi branşlarından birisi olan Kadınlar Aerobik Cimnastik branşı Müslüman bir ülke olduğunu iddia eden Afganistan’da hiç yapılmıyor. Dolayısıyla kavramsal olarak İslami Oyunlar diye bir spor dalı, oyun, spor müsabakası yok. Kısacası buradan sporun dini olmaz sonucuna varıyoruz. Sporun dini olmayacağına göre, ‘‘Oyunların İslamisi nasıl oluyor?’’ diye sorabiliriz. Akla ilk gelen cevap; Müslüman ülkelerin sporcuları katıldığı için bu isim verilmiştir şeklinde olabilir. Gayet mantıklı ancak o zaman başka bir soru sormamız gerekir. Ülkelerin dini olur mu? Türkiye’de doğmuş büyümüş bir Müslüman olarak, hiçbir komplekse kapılmadan buna çok net bir cevap verebilirim: Hayır, ülkelerin de dini olmaz.
Spor evrenseldir. Sporun kuralları da evrenseldir. Müslümana göre ayrı, Hristiyan’a göre ayrı kural olmaz. Bu noktada Müslüman bir kadın sporcu kendi inancı doğrultusunda giyinerek yarışmalara katılamaz demiyorum.
Ülke içinde yaşayan vatandaşların çoğunluk olarak inandığı bir din olabilir ama bu din ülkeyi oluşturan bireylerin şahsi dinidir. Din ülkeye inmez. Din kişiye, bireylere iner. Birey bireysel olarak inanır veya inanmaz. Hesap günü de ülkeye göre değil, bireysel amellere göre hesap verilir. Türkiye Milli Takımında dinsiz bir atlet olabileceği gibi, Hristiyan inanca sahip bir atletimiz de olabilir. Hepsi eşit değerlidir. Eğer ülkelerin dini olur derseniz İslami Oyunlar’da ülkesini temsil etmek isteyen ve Müslüman olmayan sporcuları nereye konumlandıracağız? Herkesi zorla Müslüman mı yapacağız? Ya da Müslüman olmayanları sporcu mu yapmayacağız? Nitekim Konya’da düzenlenen 5. İslami Oyunlarda bu tür garipliklere bizzat şahit olduk. Atletizm pistinin başında koşu öncesi hac çıkaran Hristiyan koşucunun videosu dün en çok izlenen videolar arasında yer aldı. Burada o sporcunun eleştirilecek hiçbir yanı yok. Kendi inancı doğrultusunda kendi ülkesine başarı getirmek için duasını yapmış. O sporcunun doğduğu, büyüdüğü ülkeye keskin bir şekilde tek dini kimlik belirlemek içinde yaşayan diğer inançlara haksızlık olur. İman kişinin özgür tercihine dayalıdır. Devletin ve çoğunluğun keyfine göre belirlenemez. Bu tür hassasiyetlere hak ve hukuku önemseyen dinlerde daha çok özen gösterilmesi gerekmez mi? Ülkelerin de dini olmayacağına göre, şimdi başka bir ihtimali değerlendirebiliriz. Müslüman inancına uygun şekilde yeni kurallarla sportif oyunlar düzenlemek istenmiş olabilir. Mümkündür ancak spor evrenseldir. Sporun kuralları da evrenseldir. Müslümana göre ayrı, Hristiyan’a göre ayrı kural olmaz. Bu noktada Müslüman bir kadın sporcu kendi inancı doğrultusunda giyinerek yarışmalara katılamaz demiyorum. Aksine katılabilir, o şekilde katılmak hakkıdır. Çok da güzel olur, yarışmalara renk katar. İnancından dolayı o sporcunun yarışma hakkını elinden alamaz, dini inancından taviz vermesini bekleyemezsiniz. Aynı şekilde ‘‘Bu müsabakalara katılan her kadın sporcu tesettüre uygun şekilde giyinecek, yeni kural budur’’ da diyemezsiniz. Çünkü bunu dediğiniz an o iş din olmaktan çıkar. Dinle ilgisi olmayan bir kulvara girmiş olursunuz. (Bkz: Bakara/256) Zorla bir kıyafeti giydirmek de zorunlu bir hareketi yaptırmak da İslami değildir. Spor felsefesi ve kavramı açısından zorlamayla yaptırılan şey zaten spor da değildir. Malum çevreler oyunlarda yarışan kadın sporcuların kıyafetleri eleştirmeye başladı bile. Eleştirmeleri gereken aslında kendi bakış açılarıydı, çünkü yukarıda kısaca değinmeye çalıştığımız gibi ülkelerin ve sporun dini olmaz, insanların dini olur ve spor her türlü inançtan insana açıktır.
2009’daki oyunların İran ile Sudi Arabistan arasındaki kavga yüzünden iptal edildiğini de unutmayalım. Kendi aralarındaki kavgaları çözemeyenlerin kendinden olmayanlara güzel örnek olması düşünülemez.
Son olarak sporun önemli ve etkili bir propaganda aracı olduğunun altını çizelim. Bu bağlamda İslami Oyunlar Müslümanların gayri Müslümanlara kendilerini tanıtması, örnek olması için deyim yerindeyse PR aracı olarak da düşünülmüş olabilir. Bu gayet makul bir amaçtır. Ancak bu amacı layıkıyla yerine getirebilmemiz için önce örnek alınmaya layık bireyler olmamız gerekir. Hoşgörünün en güzelini, saha dışında centilmenliğin, saha içinde fair-play’in en iyisini, rakibe saygının en büyüğünü göstermemiz gerekir. Maalesef dün televizyonlarda gördüğümüz üzere, saha içindeki rakibine kafa-kesme işareti yapan bir Müslümanın bu amaca hizmet etmesi imkansızdır. Çocuklarımızı ‘‘insan olunmadan İslam olunmaz’’ düsturuyla eğitmediğimiz sürece bu tür kökleşmiş sorunları aşabileceğimizin kanaatinde değilim. 2009’daki oyunların İran ile Sudi Arabistan arasındaki kavga yüzünden iptal edildiğini de unutmayalım. Kendi aralarındaki kavgaları çözemeyenlerin kendinden olmayanlara güzel örnek olması düşünülemez. Son olarak şunu da açıkça ifade etmek isterim. İslami Dayanışma Oyunları gereksiz, yanlış bir etkinlik mi? Kesinlikle hayır. Çok güzel bir fikir ve devam ettirilmesini gönülden isterim. Çünkü sporun tarihsel ve kültürel bir boyutu olduğu gibi, toplumsal işlevi de vardır. Spor doğru yerde ve zamanda kullanılırsa farklı toplumları, grupları bir araya getirebilen, bütünleştirici, barıştırıcı ve birleştirici bir etki yaratır. Oyunların resmi isminde belirtildiği gibi ‘dayanışmaya’ hizmet eder. Amaç ülkeler arasındaki dayanışmayı ve sportif işbirliğini arttırmak ise sporun ve bu tür etkinliklerin kullanılmasında hiçbir sakınca yoktur ancak amaç belli bir mezhebi, politikayı veya görüşü spor aracıyla empoze etmekse hem spora hem de sporculara zarar vermekten başka bir işe yaramaz. Bu ince çizgiyi bildiğimiz sürece İslami Dayanışma Oyunları’nın devam etmesi bölgemize ve Dünya’ya yarar getirecektir.