İranlı kadınların sesi olmaya çalışanları “Batı uşağı” olarak suçlayanlar neden İran’ın en üst kademesindeki yetkililerin çocuklarının Batı’da yaşayıp, gece hayatının renkli simaları haline geldiğini hiç sorgulamıyorlar?
Daha önceki yazılarım ve yayınlarımda uzun uzadıya İran’da 22 yaşındaki genç kadın Mahsa Amini’nin Ahlaki Emniyet Polisi tarafından gözaltına alınırken dövülerek katledilmesi sonrası neredeyse bir aydır devam eden protesto gösterilerine dair pek çok kez yorumlarda bulundum. Yani; başlıktan da anlaşılacağı üzere bu yazımın konusu yine aynı bağlamda ama biraz daha farklı olacak.
İran’da Mahsa Amini’nin öldürülmesinin ardından başlayan yaşam tarzına rejim müdahalesine ve zorunlu başörtüsüne karşı geniş halk eylemlerini ilk günlerinden bu yana hem sosyal medya üzerinden hem de çeşitli medya mecraları üzerinden aktarmaya çalışıyorum. Türkiye’de “anaakım” medyanın neredeyse tamamen iktidarın kontrolüne geçmesi ve siyasallaşması, İran’a karşı yıllardır sürdürdüğü ezberci bakışı ve İran’da yaşananlara gerekli önemi atfetmemesiyle birlikte; farklı bir pencereden yaptığım yayınlar geniş bir kitleye ulaştı ve bir hayli etkin oldu. Bu durum doğal olarak beni bir gazeteci ve akademisyen olarak pek çok açıdan açık hedef haline getirdi.
Başta İran ve Türkiye’deki kadınlardan ve kadın örgütlerinden olmak üzere yüzlerce destek mesajının yanında bir o kadar da aleyhte mesajlar aldım. İran rejiminin Türkiye içerisinde çok güçlü bir lobisi ve destekçi grupları var ve bir hayli etkinler. Bu grupların arısında Türkiye’deki Şii mezhebine bağlı olan bazı kesimler, İran rejimiyle ekonomik, kültürel ve siyasi ilişkileri olan gruplar ve kendine “solcu” diyen bazı kesimler de bulunuyor.
Vatan hainliğinden Amerika uşaklığına, İsrail ve Siyonizm hizmetkârı olmaktan Batı maşası olmaya, yabancılardan fon ve para almaktan Türkiye ile İran’ın arasını bozmaya çalışan ajanlık ve provokatörlüğe varıncaya kadar pek çok ithamla karşı karşıya kaldım. Öte taraftan her gün inanılmaz oranda ciddi ölüm tehditleri almaya devam ediyorum. Bu tehditlerin “pervasızlığının” en önemli sebeplerinden biri Türkiye’deki basın meslek örgütlerinin suskunluğundan ve hizipleşmesinden kaynaklanıyor aslında. Türkiye’de gazetecilik dayanışması bağlamında örgütlenme ve ortak dayanışmayla tepki verme problemi herkesin malumu.
İran’da kadınların neden sokakta en ön saflarda eli silahlı polislerin karşısında geri adım atmadan mücadele ettiklerini anlamak için önce İran’daki kadın yaşamı ve şartlarına dair fikir sahibi olmak gerekiyor
Uzun yıllardır İran bağlamında yaptığım haberlerden dolayı daha önce iki kez fiziksel saldırıya uğradım. Bu saldırılardan sonra Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nde yönetici olan bir meslektaşın bana ilk tepkisinin “Siz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı mısınız?” diye sorusuyla olması beni şoka uğratmıştı. Yani benimle mesleki dayanışmanın ilk şartı sanırım Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaktı! Sadece gazetecilik faaliyetlerinden dolayı ölümle tehdit edilen ve iki kez fiziki saldırıya uğrayan uluslararası basın kartı sahibi bir gazeteci ve akademisyene destek olmak için ırkı ve uyruğunun ne gibi bir önemi olabilir ki?! Öte taraftan ben zaten Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım. Özetle; Türkiye’deki basın meslek örgütlerinin şapkalarını önlerine koyup biraz düşünmeleri gerekiyor çünkü ölümle tehdit edilen gazetecilerin başına bir şey geldikten sonra verecekleri tepkinin hiçbir anlam ve önemi kalmayacak.
İran’da ‘peruk’ ve ‘protez saç’ sektörünün son yıllarda inanılmaz bir şekilde büyüdüğünü biliyor muydunuz? “Konuyla ne ilgisi var” dediğinizi duyar gibiyim…
Gelelim asıl konumuza; yani İranlı kadınlara. İran’da ‘peruk’ ve ‘protez saç’ sektörünün son yıllarda inanılmaz bir şekilde büyüdüğünü biliyor muydunuz? “Konuyla ne ilgisi var” dediğinizi duyar gibiyim ama meselenin “kadının saçı” olduğu İran’ın bugünkü eylem silsilesi içinde çok şey anlatan bir olgu var karşımızda. Anlatayım; İran’da yükselen derin yoksulluk peruk ve protez saç sektörünü canlandırdı çünkü bazı kadınlar, anneler ve kız çocukları aile bütçesine katkıda bulunmak ve gelir elde etmek için saçlarını uzatıp daha sonra keserek peruk yapan şirket ve işletmelere satıyorlar! Beş yaşından itibaren başörtüsü takmaya zorlanan İranlı kız çocuklarının o güzelim saçları kesilip aile bütçesine katkı için satılıyor!
“Din elden gidiyor” zırvalarıyla saçının teli gözüktü diye sokaklarda kadınları yerlerde sürükleyen, darp edip öldüren İran rejimi öte taraftan yoksulluğa ittiği kadınların ve kız çocuklarının aile bütçesine katkı için neden saçlarını uzatıp, kesip, peruk yapılmak üzere satmak zorunda kaldığının hesabını da verecek mi?! Neden fuhuş yaşının İran’da 13’e kadar indiğinin, petrol ve doğalgaz zengini İran’da bazı kadınların neden geceleri caddelerde kucaklarındaki bebekleriyle birlikte veya bırakacak kimseleri olmadığı için ellerinden tuttukları küçük çocuklarının uykulu gözleri önünde seks işçiliği yapmak zorunda kaldıklarının, neden kadınların iş hayatında ve eğitim hayatında ötekileştirilerek ikinci sınıf vatandaş muamelesi gördüğünün, neden rejimin İran toplumsal hayatı içerisinde kadınlara sadece eş ve anne olma rolünden ve “örtünme kutsallığından” öte bir hak vermediğinin ve böylesi pek çok sorunun hesabını kime sormak gerekiyor?!
Şunun bunun provokasyonu deyip işi “dış güçlere” havale etmek kolaycılığı İranlı kadınların dertlerine çare olmuyor ve büyük bedelleri göze alarak verdikleri mücadeleyi değersizleştiriyor!
İran’da kadınların neden sokakta en ön saflarda eli silahlı polislerin karşısında geri adım atmadan mücadele ettiklerini anlamak için önce İran’daki kadın yaşamı ve şartlarına dair fikir sahibi olmak gerekiyor, çünkü şunun veya bunun provokasyonu deyip işi sadece “dış güçlere” havale etmek kolaycılığı İranlı kadınların derin dertlerine çare olmuyor ve büyük bedelleri göze alarak verdikleri mücadeleyi değersizleştiriyor! Eğer İranlı kadınlar protesto için ellerine makas alıp saçlarını kesiyorlarsa bunun 43 yıllık teo-faşist düzenin müsebbibi olduğu derin toplumsal sebepleri var.
Şimdi gelelim şu “Amerika uşaklığına, İsrail ve Siyonizm hizmetkârı olmaktan Batı maşası olmaya, yabancılardan fon ve para almak” meselelerine. İran halkının meşru taleplerle sokaklarda yürüttükleri eylemlere ve İranlı kadınların sesine ses olmaya çalışanları “Batı uşağı” olarak suçlayanlar neden her gün “Amerika’ya ölüm”, “Batı’ya ölüm” naraları atan İran’ın en üst kademesindeki yetkililerin çocukları ve ailelerinin Batı’da yaşayıp, gece hayatının “bol para harcayıp su gibi içki tüketen renkli simaları” haline gelip, oranın vatandaşlığını aldıklarını hiç sorgulamıyorlar?!
Bir zamanlar İran Meclisi Kadın Fraksiyonu üyesi olan milletvekili Hacer Chenarani, İranlı üst düzey yetkililerin beş bin 400 çocuğunun ve akrabasının Batı’da yaşadığını söylemişti. Gerçek sayı bunun kat be kat üstünde. Gelin duruma birlikte bakalım; İran’ın önceki cumhurbaşkanı olan Hasan Ruhani’nin kızı Tannaz Avusturya’da yaşıyor ve oranın vatandaşı. Yeğeni Meryem master eğitimini Amerika’nın Kolombiya Üniversitesi’nde aldı ve daha sonra “Batı’dan” burs alarak Londra Ekonomi Okulu’na gitti ve şu an Londra’da yaşıyor. Yine başka bir yeğeni olan Ali Amerika’da yaşıyor. İran Rehberi Ayetullah Hameneyi’nin dünürü olan ve halen pek çok üst düzey görevi yürüten Golamali Haddad Adel’in kızı Azade önce bir süre Amerika’da yaşadı, şu an ise Japonya’da yaşıyor. İran’ın bir zamanlar Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi olan Golamali Hoşru’nun oğlu Oxford Üniversitesi’nde doktora eğitimi aldı ve şu an İngiltere’de yaşıyor.
1979’da Amerika’nın Büyükelçiliği’ni basan öğrenci liderlerinden ve sözcülerinden olan ve bir dönem Kadınlardan Sorumlu Cumhurbaşkanı Yardımcısı olan Masume Ebtekar’ın oğlu İsa şu an annesinin yıllar önce büyükelçiliğini bastığı ülkede, yani Chicago Amerika’da yaşıyor. İran’ın eski cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani’nin oğlu Oxford Üniversitesi’nde eğitim aldı. İran’ın eski Dışişleri Bakanı olan Cevat Zarif’in oğlu Mehdi yıllarca Amerika’da yaşadı ve Amerikan şirketlerinde çalıştı. İran’ın eski Meclis Başkanı olan Ali Laricani ve kardeşi olan eski Yargı Erki Başkanı Amoli Laricani’nin çocukları Fatıma ve yeğenleri İngiltere ve Ohio Amerika’da yaşıyorlar.
İran’ın eski Venezüella Büyükelçisi olan Ahmed Sobhani’nin oğlu Saşa pek çok Batı ülkesinde yaşadı ve marjinal hayatıyla gündem oldu. İran’ın üst düzey din adamlarından Ayetullah Moein’in oğlu Ahmed Türkiye’de yaşıyor. İran Koruyucular Konseyi Üyesi olan din adamı Ayetullah Muhammed Yezdi’nin torunu Zehra New York Amerika’da yaşıyor. İran’ın eski cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi’nin kızı Leyla Amerika’da yaşıyor. Bir zamanlar İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı olan Muhammed Bakır Nobaht’ın yeğenleri Nilüfer ve Ehsan Amerika’da yaşıyorlar. En çarpıcısı da şu an İran halkını sokaklarda bastırmakla görevli polis gücünü yöneten, en radikal rejim unsurlarının başında gelen Devrim Muhafızları generallerinden olan İçişleri Bakanı Ahmed Vahidi’nin kardeşleri ve yeğenleri şu an Amerika’da yaşıyorlar ve bazıları Amerika vatandaşlığına sahipler.
Bu örnekler o kadar fazla ki yazmakla bitmez. Bazı soruları sormak gerek; İran’ın zirvesinde olan babaları ve akrabaları uluslararası ambargo listesinde olmasına rağmen ve en radikal unsurlar olan bu kişiler Batı vizelerini ve vatandaşlıklarını nasıl ve hangi referansla alabiliyorlar? Standart İranlılara vize vermemek için bin dereden su getiren Batı ülkeleri İranlı radikal unsurlara nasıl vize ve vatandaşlık veriyorlar? Bu radikaller batı’da hayatlarını idame ettirmek için para kaynağını nereden buluyorlar ve nasıl Batı kuruluşlarından “burs” alabiliyorlar? Her fırsatta İslam ve din naraları atan “Batı düşmanı” bu yetkililerin çocuklarının “Düşman Batı” ve “Büyük Şeytan Amerika”da ne işleri var ve neden “İslam Cumhuriyetinde” yaşayıp eğitim almayı istemiyorlar?
İran halkının doğal kaynaklarını talan edip yoksul halkın parasıyla sefa sürüp Batı’da en marjinal hayatları yaşan İranlı yetkililerin çocukları ve akrabaları “din dostu, İslami insanlar, vatan millet aşığı, düzenin koruyucuları” durumundalar ama halkın haklı taleplerine ses veren ve sorgulayan gazeteciler, sanatçılar, aydınlar, sporcular, akademisyenler ve hak savunucuları “vatan haini Amerika uşağı, İsrail ve Siyonizm hizmetkârı, Batı maşası, yabancılardan fon ve para alan” provokatörler konumundalar, öyle mi?! Tarih kimin ne olduğunu, nerede susup nerede konuştuğunu ve zor zamanlarda safını kimden yana seçtiğini Ortadoğu’da hep yazdı, İran bağlamında da bundan sonra mutlaka yazacak…