Loading...
Irak’ta yeni denklem, Afrin’de HTŞ Süprizi
Türkiye’nin HTŞ’ye olan kızgınlığı, HTŞ’nin sadece Türk ordusunun hâkimiyetindeki bir bölgeyi ele geçirmesinden değil aynı zamanda Rusya’nın hava saldırılarını şehre çekebileceği endişesinden de kaynaklanıyor.
Irak’ta bir yıldır süren çekişme, Kürt siyasetçi (Cumhurbaşkanı anayasaya göre Kürt olmak zorunda) Abdüllatif Reşid’in Cumhurbaşkanı olarak seçilmesiyle sonuçlandı. Bu Şii Partilerin çoğunu barındıran Koordinasyon Çerçevesi’nin zaferi anlamına geliyor. Kriz sona ermiş gibi görünse de top yuvarlak, oyun doksan dakika ve hakem henüz bitiş düdüğünü çalmış değil.
Irak Cumhurbaşkanı’nın tam adı Abdullatif Cemal Reşid. Eylül 2003'ten Aralık 2010'a kadar Su Kaynakları Bakanı olarak görev yapan Reşid, Aralık 2010'dan cumhurbaşkanı olarak seçildiği tarihe kadar Irak Cumhurbaşkanı'nın Kıdemli Danışmanlığını yürütmekteydi ve Kürdistan Yurtseverler Birliği'nin aktif bir üyesiydi. Liverpool Üniversitesi'nden lisans, Manchester Üniversitesi'nden yüksek lisans ve doktora derecesi olan Reşid, Saddam rejiminin önemli muhaliflerindendi.
Abdüllatif Reşid seçilir seçilmez ilk işi, Koordinasyon Çerçevesi’nin adayı Şiya Sudani’yi başbakan seçmek oldu. Sudani en geç bir ay içerisinde kabinesini kurmak zorunda. Koordinasyon Çerçevesi’nin adayının Cumhurbaşkanı olarak seçilmesi ve hükümeti de yine aynı ittifakın adayının elde etmesi, iyice keşmekeşe dönen siyasi oyunlardan bıkan Irak halkının derdine derman olacak mı bilinmez, ancak hükümetin önünde devasa sorunlar yumağının durduğu açık. Koordinasyon çerçevesi demek İran demek, bu nedenle İran’ın ABD karşısında müsabakayı şimdilik önde götürdüğünü söylemek mümkün.
Şayet işler herhangi bir sürpriz olmadan yolunda ilerlerse, Sudani hükümetinin onaylanması Irak siyasetinde farklı yönelimli siyasi partilerin aynı hükümette yer almasını beraberinde getirecek. Ancak bu aynı zamanda farklı siyasi güçlerin arasında anlaşmazlık çıkma olasılığının artması anlamına geliyor. Bu biraz da Mukteda Sadr’ın siyasetin dar kalıplarını zorlaması nedeniyle farklı partileri birlikte davranmaya itmesi sayesinde oldu.
Irak’ta Sudani’nin hükümete katılması için Sadr’ı ikna etmeye çalışacağı konuşulsa da Sadr’ın şu ana kadar pozisyonunu değiştireceğine dair herhangi bir sinyal vermiş değil. Ayrıca Sadr hareketinin resmi hesabından bu konuya olumsuz bakıldığına dair paylaşımlar yapıldı.
Geçen Mart'ta Kürdistan Demokrat Partisi ve Sünnilerin parlamentodaki iki grubundan biri olan “Egemenlik İttifakı” ile oluşturduğu üçlü “Vatanı Kurtarma İttifakı” Sadr’ın önemli bir hamlesiydi. “Koordinasyon çerçevesi” bu ittifakı dağıtma ve Sadr hareketinin hükümet kurma yönündeki tüm girişimlerini engellemedeki başarısından sonra, Sadr’ın yeni hamleler yapması beklense de başarı şansı şimdilik düşük görünüyor. Ancak sonraki süreçler için Sadr’ın elindeki kozları bütünüyle tüketmediğini söyleyebiliriz.
Bu gelişmeler, Maliki’nin ya kendisinin ya da ona yakın birinin bu kez Cumhurbaşkanı yardımcısı olarak yeniden siyasete geri dönmesinin önünü açacak gibi görünüyor. 78 yaşında olan Abdullatif Reşid, Maliki'nin eski bir dostu ve Başbakan Sudani de Maliki’nin yakın adamı.
Maliki ve Sudani’nin birlikteliği eskilere dayanıyor. 1970 doğumlu olan Sudani, Saddam Hüseyin döneminde yasaklı olan ve Maliki’nin de lider kadrosundan olduğu İslami Davet Partisi’nin bir üyesiydi. Saddam Hüseyin, hem babasını hem de ailesinden beş kişiyi davet Partisinin üyesi olduğu gerekçesiyle idam etmişti.
Sudani ile arasındaki kadim ilişki nedeniyle Maliki’nin yeniden ama bu kez Cumhurbaşkanı yardımcısı olarak döneceği konuşuluyor. Aslında kimse Maliki’nin, özellikle de Irak ordusunun IŞİD karşısında Musul’da yaşadığı hezimetin ardından yeniden Irak’ta üst düzey bir görev alabileceğini düşünmüyordu ancak Maliki, geniş ilişki ağı sayesinde şeytanın bacağını kırmış görünüyor. Maliki’nin yeniden bir üst düzey görev alması durumunda Sadr’ın onun başarısız olması ve onu siyasetin dışına itmek için elinden geleni ardına koymayacağından kimsenin şüphesi yok.
***
Suriye’de hemen yanı başımızda El-Kaide türevlerinden Heyetu’t Tahriru’ş Şam (HTŞ) örgütünün Afrin’i ele geçirmesinin çok ciddi sonuçları olacaktır. Her şeyden önce uzun süre zengin Kürt ailelerinin çocuklarının ÖSO himayesindeki haydut gruplar tarafından fidye için kaçırılması, muhalif gruplarının kendi aralarındaki hesaplaşmaları nedeniyle yaşanan suikastlar, karşılıklı baskınlar Afrin’de tam bir kaosun yaşanmasına neden oluyordu. Birileri muhtemelen kaosu sona erdireceğini düşünmüş olmalı ki HTŞ’yi kente davet etti.
Afrin’in HŞT tarafından ele geçirilmesi, bir defa, HTŞ ile Türkiye’nin arasının açılması hatta fiili bir çatışmaya dönüşmesi demek. Muhtemelen Ankara, ÖSO içerisindeki farklı isim ve örgütler aracılığıyla (kim bilir belki de doğrudan) şu an HTŞ’nin işgali sona erdirmesi için farklı çevrelerle görüşüyordur.
HTŞ’nin gerçi askerlerini kentten kısmen çektiği söylense de bu, şu ana kadar bağımsız kaynakların doğruladığı bir haber değil. Türkiye’nin HTŞ’ye olan kızgınlığı, HTŞ’nin sadece Türk ordusunun hâkimiyetindeki bir bölgeyi ele geçirmesinden değil aynı zamanda Rusya’nın hava saldırılarını şehre çekebileceği endişesinden de kaynaklanıyor.
Zira Rusya’nın Afrin’e hava saldırıları düzenlemesi, Ankara ile Moskova’nın karşı karşıya gelmesi demek. Suriye işte böyle karmaşık bir denkleme sahip. En küçük bir taşı oynattığınızda bunun etkisi sadece o bölgeyle sınırlı kalmıyor. Tersine bu, kurulmuş olan ve uzun süredir bozulmayan denklemin sil baştan yeniden inşası demek. Buna da ne ABD ne de Rusya’nın kolay kolay razı olması mümkün değil.
İşin daha da ilginç bir başka yönü, Türkiye himayesindeki Suriye Ulusal Ordusu içerisindeki ÖSO grupları ile HTŞ arasında işbirliği neticesinde HTŞ’nin Afrin’e hâkim olması. Bu durumun tepki çekmemesi için de HTŞ militanlarına askeri polis kıyafeti giydirildiği gelen haberler arasında. Güya el Kaide’nin bir uzantısı olan HTŞ, sivil bir kadroyla kenti yönetecek. Bunu yutturabileceklerini düşünmeleri ilginç.