Kara mizah ve grotesk unsurlarla bezeli film, çılgınca hikayesine rağmen, izleyicisini hızla etkisi altına almayı başarıyor ve anlattıklarını bizleri de empatiye sevk ederek kendine çekiyor. Ve bunu, ilk kez kamera karşısına çıkan bir grup yaşlı köylü ile yapıyor.Ölüm üzerine yoğun bir odaklanma olmasına rağmen, filmde yaşamın canlılığı dikkat çekicidir. Nitekim, yaşlıların çatıdaki atık sularla suladıkları minik bir çiçek bahçesi bile filizlenir. Bu ince detay, ölümün bu kadar tutkulu bir şekilde beklenildiği bir evde nasıl bir yaşam çıktığını gözler önüne serer. Yaşlılık bazen gerçekten bir işkenceye dönüşebiliyor... Başta bedensel acı ve yalnızlık olmak üzere, yaşlılık durumunun tüm zorluklarına maruz kalıyorlar; hatta kendi temizliklerini bile yapmakta zorlanıyorlar. Ancak ölüm bir türlü gelmiyor. Kendi ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz kaldıkları için, yaşlılar bir araya gelip birbirlerine bakmayı deniyorlar. İntihar girişimlerinin sürekli başarısız olmasını kabul ettikten sonra, köy kahvesinde rahatlama ve kahveci güzeli Sare'yi izleme alışkanlıkları var. Tam da ölüm fikrinden vazgeçip hayata yeniden sarılmaya karar verdikleri anda, köyde bir ölüm haberiyle sarsılırlar. Teslim olmamız gerekiyor: Asker haklı çıktı. Ölümsüzlük sadece bir masaldan ibaret. Sonunda yıllardır bekledikleri Azrail köye gelmiştir. Ama beklenmedik bir şey olur, ölümü dört gözle bekleyen yaşlılar nerede? Onları ölüm korkusu sarar. Bu kez yeni bir plan yaparlar: Azrail'i köyden uzaklaştıracaklar. Ama nasıl? Kara mizah ve grotesk unsurlarla bezeli film, çılgınca hikayesine rağmen, izleyicisini hızla etkisi altına almayı başarıyor ve anlattıklarını bizleri de empatiye sevk ederek kendine çekiyor. Ve bunu, ilk kez kamera karşısına çıkan bir grup yaşlı köylü ile yapıyor. Gelelim filmi neden ikinci kez izlediğim sorusunun yanıtına; izlediğim bir instagram reels videosunda eşi tarafından yanağından öpülen yaşlı bir adamın gözyaşları vardı. Kadın ve erkek her ne kadar eşit olsa da duygusal ihtiyaç bakımından farklıdırlar. Erkeğin duygusal ihtiyacı güçlü olmak ve güçlü olduğunu hissetmektir. Tarih boyunca yani evrimsel olarak erkek güçlü olarak algılanmış ve gücü temsil etmiştir. Bu kadından daha güçlü olduğu için değil, güçle motive olabildiği içindir. Tam da bu noktada her türlü gücü elinden giden bir erkeğin intiharı düşünmesi anlaşılmaz olmasa gerek. Saramago’nun harikulâde kitabı olan ‘Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş’tan esinlendiği aşikâr olan filmi özellikle Foucault’nun ‘bana piyangodan para çıksa intihar kolaylaştırma merkezleri kurardım’ sözünü düşünerek ve bir miktar da empati kurmaya çalışarak izlemenizi, kitabı da okumanızı öneriyorum.
İradi ölüm ve yaşlı erkekler paradoksu; Ölümsüzler Köyü filminin düşündürdükleri
Saramago’nun harikulâde kitabı olan ‘Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş’tan esinlendiği aşikâr olan bu filmi özellikle Foucault’nun ‘bana piyangodan para çıksa intihar kolaylaştırma merkezleri kurardım’ sözünü düşünerek ve izlemenizi, kitabı da okumanızı öneriyorum.
Ölümsüzler Köyü (Old Men Never Die—Piremardha Nemimirand) filmini geçen gün ikinci kez izledim. TRT’nin yeni uygulaması olan Tabii’de izlediğim ilk film oldu. Bu arada uygulamanın özellikle Trt-2 filmleri müptelaları için bulunmaz bir kaynak olduğunu ve kullanım kolaylığı ve tasarım şıklığı nedeniyle ayrıca beğendiğimi belirteyim. Umarım şu an ücretsiz olan uygulama ileride ücretli olmaz.
Peki 2020 yılında yine Trt-2’de izlediğim filmi neden yeniden izledim? (ki ikinci kez izlediğim film sayısı çok fazla değildir) Sorunun yanıtını yazının sonuna bırakan tüccar köşe yazarı kurnazlığımla filmle ilgili kanaatlerimi açıklamaya çalışayım.
Reza Jamali’nin yönettiği ve İran Azerbaycan’ının Erdebil kentinde çekilen filmi az buçuk Farsça biliyorsanız altyazısız izlemeniz de mümkün, zira film Azeri Türkçesiyle çekilmiş.
İntihar ve ölüm gibi hassas temaların mizahi bir dilde ele alındığı bu film, bir süredir hiç kimsenin ölmediği, ancak yaşamın sona ermesini umdukları, yaşlı sakinlerin egemen olduğu bir köyde geçer. Aslan, ana karakterlerimizden biri, eski bir idamcıdır. İdam ettiği kişilerin ailelerinin kendisini bulup intikam alacağı korkusuyla, bu izole köye taşınır ve yeni bir yaşam kurar. İlginç bir şekilde, Aslan'ın köye gelmesinden bu yana tam 45 yıl geçmiş ve hiç kimse ölmemiştir.
Köyün sakinleri çoğunlukla yaşlı, bekar erkeklerden oluşmakta ve en genç olan bile 95 yaşındadır. Aslan ve arkadaşları, yaşlanmanın getirdiği zorluklarla savaşırken, yaşamın sıkıntısını derinden hissederler ve ölümsüzlükten ziyade, bir lanetin üzerlerinde olduğuna inanırlar. Eğer intihar edip ölmeyi başarabilirlerse, bu laneti kırabileceklerini düşünürler.
Bir dizi komik intihar girişiminde bulunurlar, ancak hiçbirinde başarılı olamazlar, çünkü hükümet onları koruma altına almak için sürekli bir askeri gözetim altında tutar. Bu askerler, Aslan ve arkadaşları için birer koruyucu melek gibi davranır.
Bu film, tipik İran filmlerinin atmosferinden belirgin bir şekilde ayrılıyor aslında. İran sinemasının karakteristik özelliği olan sarı tonlardaki kıraç atmosfer burada bulunmuyor. Aksine, ölüm üzerine kurgulanmış bir film olmasına rağmen, doygun yeşil doğa, çiçek dolu tarlalar ve nefes kesen manzaralarla dolu. Film, modern insanın nadiren deneyimleyebileceği doğa sahnelerini, kerpiç evleri ve mavi çerçeveli pencerelerle köy yaşamının tüm nüanslarını ekrana getiriyor. Filmin boyunca doğanın tüm renklerinin zenginliğini deneyimlemek mümkün.