- https://sbt-in-berlin.de/cip-medien/1999-2-11-Etzersdorfer.pdf
- https://www.meduniwien.ac.at/hp/fileadmin/sozialmedizin/publikationen/R-Niederkrotenthaler_NEURO_final.pdf
- Tomandl G, Sonneck G, Stein C, Niederkrotenthaler T (2014): Leitfaden zur Berichterstattung über Suizid. Kriseninterventionszentrum, Wien
- https://goeg.at/Koordinationsstelle_SUPRA
- http://www.kriseninterventionszentrum.at/
- https://www.who.int/mental_health/suicide-prevention/world_report_2014/en/
- https://www.who.int/mental_health/suicide-prevention/resource_booklet_2017/en/
- https://www.who.int/mental_health/suicide-prevention/world_report_2014/en/
- Niederkrotenthaler T et al (2010): Br J Psychiatry 2010; 197: 234-43
İntihar haberi paylaşılmalı mı, paylaşılmamalı mı?
Hafta içi yaşanan ihtihar sonrası, bu intiharının sosyal medyada paylaşılıp, paylaşılmaması çok tartışıldı. Bu konuda akademik çalışma yapan Dr. Ayşe Güzin Altunbay sorunun cevabını yazdı.
Medya organlarında intihardan bahsedilmesinin toplumda imitasyon etkisiyle yeni intihar vakalarını tetiklemesi tezi de buna karşı çıkan görüşler de yeni değil. Tartışmaya esin kaynağı olan Goethe’nin Genç Werther‘in Acıları“ romanının 1774 yılında yayınlandığını hatırladığımızda 237 yıllık bir tartışmadan bahsettiğimizi tespit edebiliriz.
150‘den fazla bilimsel çalışmada medyada intihar haberlerinin sansasyonel şekilde yer bulmasının ardından toplumda intihar oranlarındaki artış arasındaki bağlantı gösterilmiştir [1, 3]. Fink ve arkadaşları [11] 2018 yılında Aktör Robin Williams’ın intihar etmesinden sonra Amerika Birleşik Devletleri‘nde intiharların yaklaşık %10 oranında arttığını göstermiştir [1]. Medyada intihar vakalarının detaylı ve sansasyonel şekilde yeralmasıyla, toplumda intihar vakalarının artması arasında bir neden-sonuç ilişkisi olduğu varsayımı literatürde Werther Etkisi olarak adlandırılır. Romandaki genç Werther karakterinin intiharla sonlanan hikayesinden esinlenen insanların Avrupa‘da ardarda intihar etmesinin ardından Goethe intihar salgını başlatmakla suçlanmıştır. Buna gönderme yapan Werther Etkisi ismi, ilk olarak Amerikalı Sosyolog David Philipps tarafından 1974 yılında kullanılmaya başlanmıştır [1].
1978 yılında Viyana‘da metro sisteminin devreye girmesiyle ilk başlarda tek tük gerçekleşen metroda intihar girişimleri, 1980 yılından itibaren giderek artan sıklıkta gözlenmeye başlandı. Hem metronun hem de intihar metodunun yeni olması metro intiharlarının basında büyük yankı bulmasıyla ve intiharların fotoğraflar eşliğinde sansasyonel ve dramatik bir şekilde haberleştirmesiyle sonuçlandı [2]. Giderek artan intiharlar üzerine Avusturya İntiharları Önleme, Kriz Müdahelesi ve Çatışmalarla Başetme Derneği bünyesinde bir çalışma grubu oluşturuldu. Çalışma grubu basında intihar vakalarının detaylarıyla yer bulmasının imitasyon etkisiyle yeni intihar vakalarını tetiklediği sonucuna vardı ve 1987 yılı ortalarında bu tür vakaların haberleştirilmesi ile ilgili ciddi hipotezler ve bu konuda medya organlarına uyarılar içeren bir basın yönergesi hazırladı [2]. Bu yönerge şu bilgileri içeriyordu:
Olası bir imitasyon etkisine tesir eden faktörler
Aşağıdakiler arttıkça, etki daha büyük olacaktır:
– intihar metodu hakkında özel detaylar verilmesi
– intiharın „anlaşılamaz“ bir eylem olarak ortaya konması („hayatın verebileceği herşeye sahip olduğu halde…“)
– romantikleştirici motifler kullanılması (“sonsuza kadar birleşti“)
– basitlestirici ifadelerin yer alması (“yetersizlikten dolayı intihar”)
Haberin çekeceği dikkat aşağıdaki durumlarda artacaktır:
– haberin kapak sayfasında manşetlerden verilmesi
– haber başlığında „intihar“ ifadesinin kullanılması
– intihar eden bireyin fotoğrafının kullanılması
– bireyin intihar eyleminin dolaylı olarak hayranlık uyandırıcı, kahramanca, yada basitleştirici ifadelerle anlatılması („bulunduğu durum gözönüne alındığında doğrusu pek de şaşırtıcı değil, …“)
Aşağıdaki durumların gerçekleşmesiyle orantılı olarak imitasyon etkisi azalacaktır:
– muhtemel alternatiflerin belirgin bir şekilde gösterilmesi (bahsi geçen şahıs nerelerden yardım alabilirdi?)
– intihar haberlerinin ardından yaşadıkları krizle başka yöntemlerle başarıyla başedebilmiş vakaların haberleştirilmesi
– yardım imkanları ve destek sağlayan yardım kuruluşlarının çalışma şekilleri hakkında bilgi sağlanması
– intihar tehlikesi ile ilgili temel bilgilere ve intihar tehlikesinin başgöstermesi durumunda yapılması gerekenlere yer verilmesi” [2]
1987 yılının ortalarında Avusturya çapında bir basın kampanyası kapsamında intihar eylemleri yukarıdaki hipotezler doğrultusunda haberleştirildiler [2]. Bunun sonucunda metro intiharları 1987 yılının ikinci 6 ayında ilk 6 ayıyla karşılaştırıldığında % 84,2 oranında azalma gösterdi ve günümüze kadar indiği alt seviyeleri korudu [2]. Avusturya medyasının bu sorumlu haberciliği ve psikiyatristlerle özverili ortak çalışması bugün bile literatürde bir başarı örneği gösterilmeye devam etmektedir [2, 3].
Medyadaki intihar haberlerinin hangi mekanizmalarla yeni intihar eylemlerini tetiklediği henüz yeterli miktarda araştırılmamış olsa da, çoğunlukla öğrenme, imitasyon ve identifikasyon mekanizmalarının önemli rol oynadığı düşünülmektedir [2, 3, 4]. Dünya çapında Bay İntihar (Mr. Suicide) diye ünlenen Avusturyalı psikiyatrist Erwin Ringel’in 1953 senesinde kavramlaştırdığı intihar-öncesi (presuisidal) sendroma göre, insanlar intihar girişiminden önce intiharı sadece düşünsel düzeyde bir ihtimal olarak görürler ve hayatta kalma ile ölüm dürtüleri arasında gelip giderler [4]. İntihar öncesi evredeki bireylerin ortak özelliği iç dünyalarında yaşadıkları yüksek gerginlik, oryantasyon kaybı ve çelişkilerdir [3]. Bu nedenle içinde bulundukları krizin gerilimiyle intihar öncesi evreye kadar sürüklenmiş olan insanlar, krize çözüm arayışı süreçlerinde çevrelerinden aldıkları mesajların etkilerine karşı çok hassas ve korunmasızdırlar [3]. İşte çevresel faktörlerden biri olan medya da, içine düştükleri krizden bir çıkış yolu arayışında olan insanların seçecekleri çözüm yolunda hayati bir rol oynayabilmektedir.
Medyanın Werther etkisiyle yeni intiharları tetikleyebileceği bilgisi başlangıçta medyanın intihar konusunu işlemekten kaçınmasına yola açtı. Halbuki psikiyatrik rahatsızlıkların ve intihar eğiliminin tabulaştırılması toplumda psikiyatrik rahatsızlıklar ve psikoterapik destek alma konusunda yüzyıllardır var olan önyargı ve stigmaların pekişmesine yol açabilecek istenmeyen bir sonuçtu. Bu durum araştırmacıları yeni bir soruya yönlendirdi: intihar olgusu, hassas ve intihar eğilimli bireyleri tehlikeye atmadan nasıl haberleştirilebilirdi [3]. Bu soruya uluslararası olumlu yankı uyandıran bilimsel cevap yine Viyana’dan geldi [3].
İntihar Araştırmaları Viyana Atölyeleri tarafından yapılan geniş çaplı toplumsal araştırmada, medyada insanların intihar düşünceleriyle nasıl farklı şekillerde başedebildikleri ve intihardan nasıl vazgeçtiklerinden bahsettikleri haberlerin yer bulmasından hemen sonra toplumdaki intihar oranının bariz bir şekilde azaldığını gösterildi [2, 10]. Araştırmacılar bu bulguyu Mozart’ın Sihirli Flüt operasında intihar etmeye karar veren Papageno‘nun, yolda karşılaştığı üç delikanlının ona intihardan başka yapılabilecek şeylerin de olduğunu hatırlatmasıyla son anda intihardan vazgeçmesine atıfta bulunarak Papageno Etkisi şeklinde kavramlaştırdılar. Thomas Niederkrotenthaler ve arkadaşlarının yayınladığı bu çalışmadan sonra intihar araştırmaları alanında dünya çapında pek çok yeni çalışma Papageno etkisini daha iyi araştırmak üzere kurgulandı [3].
Avusturya‘da yıllardır intihar dolayısıyla ölümler yılda yaklaşık 1300 civarında seyrediyor [5]. Bunun ülkede bir yılda gerçekleşen trafik kazası ölümlerinin iki katına tekabul ediyor olması konunun siyasi oteriteler tarafından ciddiye alınmasına ve devletin halk sağlığı çalışmalarına önemli bir bütçe ayırmasına yol açıyor [5]. Katolik kilisesinin en önemli yardım derneği Caritas‘ın desteğiyle 1948 yılında Erwin Ringel tarafından kurulan, zaman içinde faaliyet kapsamı genişletilen Kriz Müdahale Merkezi bugün intihar önleyici tedbirler kapsamında hem psikososyal destek sunmakta hem de toplumun değişik kesimlerini intihar tehlikesine karşı bilinçlendirmektedir. Dernek halen Avusturya Sağlık Sigortaları Birliği; Çalışma, Sosyal, Sağlık ve Tüketiciyi Koruma Bakanlığı; Viyana Şehri Belediyesi; Kadın, Aile ve Gençlik Bakanlığı; Caritas; Genel Kaza Sigortaları Kurumu, Ulusal İşçiler Odası ve Üreticiler Sendikaları tarafından finanse edilmektedir [6].
Finansmanın nerelerden geldiğine detaylıca yer vermekteki amacım toplumu intihar konusunda bilinçlendirme ve intiharı önleyici tedbirlerin etkili bir şekilde hayata geçirilmesinin sadece ilgili devlet kurumlarınca değil, ancak daha geniş yelpazeli kurumsal ve finansal destek ve farklı kesimlerin katılımıyla gerçekleşebileceğini vurgulamak. İlk kez 1987 yılında yayınlanan medya-yönergesi bugün hala Viyana‘daki Kriz Müdahele Merkezi çalışanları ve merkezin araştırma bursuyla desteklediği diğer bilim insanları tarafından düzenli aralıklarla yapılan yüzlerce yayınla güncellenerek toplumun farklı kesimlerine ulaşmaya devam ediyor.
Avusturya tüm dünyaya medyanın Werther etkisinin, psikiyatristlerin ve basın mensuplarının sorumluluk ve özveriliyle ortak çalışmaları sonucu Papageno etkisine dönüştürülebileceğini göstermesinin üzerinden 35 yıl geçti. Medyanın artık basın kurumlarından ziyade milyonlarca sosyal medya kullanıcısı tarafından şekillendirildiği bir zamanda, Türkiye’deki kullanıcılar olarak bu sorumluluk ve özverinin bireyler düzeyde de sergilenebileceğini gösterebilir miyiz? Ne dersiniz?
* Not: bu yazı 2019da yazılan orjinalinden sadeleştirilerek kaleme alınmıştır. Orjinal makale: https://kiyibulusmalari.com/ayse-altunbay-3/
Kaynakça
---
Yorumlar
Popüler Haberler
Atatürk Havalimanı Katliamı: Ağırlaştırılmış müebbet alan IŞİD'liler tahliye edildi
'Ölünce beni kim yıkayacak?': TRT'nin reklam panoları tepki topladı
Komisyonda mikrofonlar açık unutuldu: 'Çok yanlış yaptı Bakan Hanım'
AK Partili Belediye Başkanı, AK Parti ilçe başkanını Ülkü Ocakları üyelerine dövdürdü
Bakan Fidan: HTŞ, yıllardır bizimle işbirliği içinde oldu
İstanbul'da deprem meydana geldi