Inside Man dizisi; idam cezası caydırıcı olabilir mi?

Abone Ol
Grieff adli tıp profesörü ve anladığımız kadarıyla karısını vahşice öldürüp idam cezasına çarpıtılmış, adli tıpçıdan ziyade Sherlock gibi dedektiflik meziyetleri yüksek, oldukça zeki bir adam. Ölüm hücresinde idamın infazını beklerken yanında bir başka katil Dillon var.

Loading...

Inside Man dizisi Netflix’te yayınlandığı günden itibaren zirveyi bırakmadı. Dizinin yaratıcısı Steven Moffat’ın Cumberbatch ile gönlümüzü fetheden Sherlock dizisinin de banisi aynı zamanda ve bu etkiyi çok net gözleyebiliyoruz. Ancak bu noktada Stanley Tucci’nin harikulade oyunculuğuna şapka çıkarmamız gerekiyor. Grieff adli tıp profesörü ve anladığımız kadarıyla karısını vahşice öldürüp idam cezasına çarpıtılmış, adli tıpçıdan ziyade Sherlock gibi dedektiflik meziyetleri yüksek, oldukça zeki bir adam. Ölüm hücresinde idamın infazını beklerken yanında bir başka katil Dillon var. Dillon 14 kişiyi öldürmüş, fotoğrafik hafızası güçlü (dizide bu ibare kullanılıyor ancak teknik olarak yanlış) biri ve ‘tuhaf’ biçimde bazı insanların suç dosyalarını çözmeye çalışıyorlar, bunu da ahlaki sebeplerle yapıyor Grieff. Şimdi her zaman yaptığımız gibi bir tema çerçevesinde çağrışımlarımızı paylaşalım; İdam cezası suç işlemeye mani olur mu? Dizide gördüğümüz Dillon’un veya bir başka dizide konuştuğumuz Dahmer’in idam edilmedikleri taktirde işledikleri suçlara devam edeceklerini tahmin etmek zor değil. Ayrıca bu mücrimlerin idam cezasından haberdar olmadıklarını da kimse iddia edemez herhalde. Grieff her insanın katil olduğunu (bu potansiyeli barındırdığını) ama uygun koşulların oluşmadığı için bazılarının katil olmadığını savunuyor. İnsan doğası iyi midir kötü müdür gibi kadim bir tartışmayı en azından bu yazıda tehir ediyorum. Kimler katil olur konusunu irdeleyip idam cezasının olası sonuçlarını tartışmaya çalışacağım.
Bir insanın başka bir insanı öldürebilmesi için karşısındaki kişiyi insan gibi görmemesi, kendilerinde kabul edemedikleri tüm olumsuzlukları ona yüklemesi gerekir.
Herkes nasıl olur da bir insanın başka bir insanı bilerek ve isteyerek öldürdüğünü, katil olduğunu merak eder. Katillerin hepsini hasta olarak değerlendirmek çoğunlukla toplumu rahatlatsa da, bu hem yanlış hem de hastalarımıza yapılan bir haksızlıktır. Bir insanın başka bir insanı öldürebilmesi için karşısındaki kişiyi insan gibi görmemesi, kendilerinde kabul edemedikleri tüm olumsuzlukları ona yüklemesi gerekir. Bunun en güzel örneği normal olan, aileleri olan, normal sayılan yaşam gösteren kişilerin katil olabilmeleri hatta toplu katliamlar yapabilmeleridir. Herkesin içinde antisosyal dürtüler vardır. Başkalarından yararlanmak, kendimize ait olmayan bir şeyleri almaya çalışmak, birilerinin kötülüğünü istemek herkesin en azından aklından geçer. Ancak bazı insanlar bu antisosyal dürtüleri ileri derecede taşır ve dışa vuran davranışları olur. Her psikopat katil olmaz ama başkalarına zarar verir. Dr. Otto F. Kernberg, psikopatların genel olarak narsisistik bir kişilik bozukluğundan muzdarip olduğunu öne sürmüştür. Bunu “Sadece çıkara yönelik ilişki kurar, ahlak kurallarına değer vermezler. Narsisizm bir insanın kendini yüksek görmesi ve kendi benzersizliğine inancı olarak tanımlanabilir, patolojik ya da değildir. Psikopatlarda bu aşırı bir boyuttadır; kötü niyetle, yaşayan bir kötülüğe dönüştürülür.” şeklinde açıklamıştır. Araştırmalar erkeklerde ağır antisosyal davranışların ortaya çıkmasının daha çok olduğunu gösteriyor. Bununla ilgili bazı verilere ulaşılmış. Çocukluğun ilk beş yılında anne yoksunluğu, yetersiz sosyalleşme, evde olmayan ya da olsa da alkolik, antisosyal bir baba olması bulgulardan bazılarıdır. Ebeveynlerin antisosyal olması büyük risklerden biri olarak bulunmuş ama eğitimin bu riski azaltabileceği de gösterilmiştir. Katillerde geriye dönük yapılan çalışmalar ise tedavi edilmeyen dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, erken başlangıçlı davranım bozukluğu, hafif nörolojik yetersizliklerin birer neden olabileceğini göstermiştir.
Çevrenin genetikle harmanlandığı durumlarda ortaya çıkan eylemin adıdır cinayet. Peki cinayetin cezası ne olmalıdır? İdam cezası hukuki ve sosyal olarak işe yarar mı?
Çevrenin genetikle harmanlandığı durumlarda ortaya çıkan eylemin adıdır cinayet. Peki cinayetin cezası ne olmalıdır? İdam cezası hukuki ve sosyal olarak işe yarar mı? Suçluları ve genellikle de katilleri infaz etmek anlamına gelen idam cezası, hapis cezasından çok daha tartışmalıdır çünkü daha ciddi bir zarara ve hatta belki de geri döndürülemez bir fenalığa neden olabilir. Life of David Gale filmi bu tartışmaların ele alındığı şahane bir film önerisi olarak burada bulunsun. Ülkemizde hemen hemen her çocuk tacizi veya toplu cinayetten sonra gündeme gelen ve makul düzeyde tartışılmaktan ziyade toplumsal bir histerinin parçası olarak konuşulan idam cezasının, destekçileri tarafından bazı temel argümanlarla savunulduğunu görüyoruz; ‘Esas suçluları veya suç işlemeye niyetli olanları idam cezasıyla caydırmak değil insanların vicdanındaki adaleti ve adalete olan güveni sağlamak, idamın amacıdır. Cinayet suçuna karşı caydırıcıdır. Kişi eğer bir cinayet işlerse kendi yaşam hakkını da kaybedeceğinin bilinciyle işlemeyi düşündüğü suçtan cayabilir. Suçlu yaşarsa mağdur yakınlarının adalet duyguları tatmin olmaz.’
2019’da idam cezasının en yaygın olarak kullanıldığı ülkeler Çin, İran, Suudi Arabistan, Irak, Mısır ve Amerika Birleşik Devletleri'dir. ABD'de idam cezasının olduğu bölgelerde cinayet oranı her zaman daha yüksek olmuştur.
Bu gerekçeleri intikamcı/cezalandırıcı (retribütivist) ve arındırmacı (pürgatif) olarak ikiye ayırmak mümkün. Cezalandırıcı argüman genelde toplumsal histeri sonucunda saman alevi gibi parlayıp söner ama arındırmacı bakış idam konusunda hak verebileceğimiz iddiaların en büyüğüne sahiptir; mesele suçluyu cezalandırmaktan çok mağdurun yakınlarının adalet duygusunu tatmindir. Ki bu argümanın geçerli olabileceği durumların az olmadığını, özellikle pedofilik eylemlerin bu kapsamda değerlendirilebileceği düşünülebilir. İdam cezasına karşı çıkanlar ise insan hakları evrensel beyannamesinin 5.maddesine, yanlış bir kararın geri dönüşümsüzlüğüne ve idamın suçluları caydıramayacağına vurgu yapıyorlar. İdamın caydırıcı olup olmadığıyla alakalı bazı istatistikleri paylaşmak istiyorum. 2019 yılında idam cezasının en yaygın olarak kullanıldığı ülkeler sırasıyla Çin, İran, Suudi Arabistan, Irak, Mısır ve Amerika Birleşik Devletleri'dir. ABD'de idam cezasının olduğu bölgelerde cinayet oranı, on yıllara yayılan süre zarfları içerisinde her zaman, idam cezasının olmadığı eyaletlere göre daha yüksek olmuştur. Thornsten Sellin’in çalışmasına göre birbiriyle benzer sosyal ve ekonomik durumlara ve popülasyonlara sahip her bir eyalet grubu içerisinde, idam cezasının kaldırıldığı eyaletleri, [suç oranları konusunda] diğerlerinden ayırt etmek imkansızdır. Birbiriyle kıyaslanabilir olan ama idam cezası uygulaması konusunda zıt olan eyaletlerde, cinayete dayalı ölüm oranlarının trendi (gidişatı) bakımından bir farklılık yoktur. Caydırıcılıkla ilgili çıkmazlar sadece bununla sınırlı değil. Şayet masum bir insanı idam etmek gelecekteki cinayetleri önleyecekse ve yetkililer onun suçsuzluğunu herkesten gizli tutabilecekse, bu eylemin faydaları zarar ve maliyetlerinden daha ağır basabilir; bu durumda caydırıcılık teorileri masum birini öldürmeyi destekleyebilirler. Daha ziyade otokratik ve teokratik yönetimlerde gördüğümüz bu ‘toplum faydası’ argümanı sonuçları öngörülemeyecek zararlara kapı açabilir. Inside Man dizisinin idam cezası almış kahramanları Grieff ve Dillon’ın nedametlerini göreniniz var mı? Diyeceksiniz ki bu bir kurgu!! Peki o zaman idam öncesi gerçek suçluların son sözlerini okuyun ve pişmanlık var mı sizler değerlendirin. Diziyi genel olarak beğendiğimi söylemeliyim ama bu yazıdan sonra Kevin Spacey’nin Life of David Gale filmini izlemenizi tavsiye ediyorum.