Alman Ceza Kanunu m.130’a eklenen soykırım inkârı suçu neyi kapsıyor? Söz konusu maddedeki bu değişiklik düşünceyi ifade özgürlüğüne ne kadar etki ediyor? Bremen Üniversitesi ceza hukuku öğretim üyesi Dr. Fatma Karakuş yazdı.
Loading...
Bu yazının konusu, Alman Ceza Kanunun‘da yapılmakta olan bir değişikliktir. Almanya Federal Parlamentosu, Bundestag, Ceza Kanununun 130. Maddesine yeni bir paragraf eklenmesine dair yasa teklifini kabul etti. Yeni düzenlemenin, Federal Konsey, Bundesrat, tarafından onaylanıp yürürlüğe girmesi beklenmektedir.
Alman Ceza Kanununun zaten mevcut olan 130. Maddesinin başlığı „halkın kışkırtılması“ dır ve genel olarak, kamu barışını bozacak şekilde, ulus, ırk, etnik köken temelinde insanlar arasında nefret ve şiddetin körüklenmesini suç sayarak ayrımcılıkla mücadeleye katkı sunmaktadır. Madde kapsamında, mağdur gruba veya üyelerine yönelik, iftira, hakaret ve insanlık onuruna saldırı niteliği taşıyan filler cezalandırılmaktadır. Bu maddenin mevcut 3 ve 4 numaralı paragrafları, Nazi rejimi altındaki Almanya’da işlenen insanlığa karşı eylemleri haklı göstermeyi, varlığını reddetmeyi veya önemsizleştirmeyi suç olarak düzenlemektedir. Nazi rejiminin zorbalığını küçümsemek, keyfi yönetimini onaylayarak mağdurların hassasiyetini zedelemek, 5 yıla kadar hapis ve para cezası gerektiren bir suçtur.
İşte bu maddeye eklenen 5 numaralı yeni paragraf ise, Uluslararası Ceza Mahkemesinin kuruluş belgesi olan Roma Statüsünün 6., 7. Ve 8. Maddelerinde ve nihayetinde Almanya’nın kendi Uluslararası Hukuka Karşı Suçlar Ceza Kanununda yer alan, soykırım, insanlığa karşı suçlar ve savaş suçlarının, dünyanın neresinde işlenmiş olurlarsa olsunlar, alenen hoş görülmesini veya inkar edilmesini veya kabaca önemsizleştirilmesini suç olarak düzenlenmekte ve üç yıla kadar hapis ve para cezası ile cezalandırmaktadır.
Cezalandırılabilir eylemlerin özelliği, bir gruba veya grubun bir üyesine karşı şiddet ve nefreti teşvik etme özelliği taşımasıdır. Böylece, daha önce Nazi rejimi tarafından işlenen insanlığa karşı suçlar ile sınırlı olan çerçeve, yeni düzenleme ile tüm uluslararası suçlara yayılmış bulunmaktadır. İnkâr edilen, haklı gösterilmeye çalışılan veya ağır biçimde önemsizleştirilen suçların, bir mahkeme tarafından varlığının nihai olarak tespit edilmiş olması şartı aranmamaktadır. Ancak örneğin sistematik çelişkilerden kaçınılması şartı getirilerek, bir toplantı sırasında yapılan açıklamalar da madde kapsamına alınmıştır.
Böylece, örneğin Ruanda’da bir milyon insanın öldürüldüğü soykırım gerçeğinin inkârı ya da önemsiz gösterilmesi yeni paragrafa göre suç oluşturacaktır. Aynı şekilde, İŞİD tarafından Yezidi Kürtler’e uygulanan soykırımın hoş görülmesi, inkârı veya küçümsenmesi de bu suçu oluşturabilir. Listeyi uzatmak mümkün; Çin tarafından Uygur’ların varlığına yönelik insan hakları ihlalleri ile Dersim’de Alevi Kürtler’e uygulanan kırımın inkârı da bu kapsamda değerlendirilebilir. Kuşkusuz yeni düzenlemenin en güncel etkisi halen devam eden Rusya-Ukrayna savaşı sırasında işlenen savaş ve diğer insanlığa karşı eylemlerin tartışılması üzerinde olacaktır.
Almanya’da kanun koyucunun bu eylemleri suç saymakla korumak istediği hukuki değer, kamu barışı ve geçmişte yaşananlara rağmen birlikte barış içinde yaşama imkanıdır. Zira gerçekleri inkâr etmek, mağdurların acılarını yok saymak hatta bunları siyasi veya başka saiklerle tekrar tekrar tartışmaya açarak küçümsemek, toplumda duygusal ayrışmaya ve nihayetinde kamu barışına zarar verir. Mağdur gruba yönelik meydana getirilen insanlığa karşı suçların inkâr edilmesi, çarpıtılması, yalan ile örtülmesi ve zaman içinde bu yalanlara gelecek kuşakların inanmasına seyirci kalınması kabul edilemez. Bu anlamda düzenleme, ceza hukukunun kınama fonksiyonu bakımından gerekli olan bir mesajı verecektir.
Bu suç tipinin Almanya’da düzenlenmesinin toplumsal hafıza ile bir ilgisi olmakla birlikte, Almanya’nın en önemli savunucusu ve yaratıcısı olduğu Avrupa değerleri ile de yakından ilgisi vardır. Nitekim Avrupa Komisyonunun 2008 yılında aldığı bir çerçeve kararı vardır ve konusu, ırkçı ve yabancı düşmanlığı içeren ifadelerle mücadelede ceza hukukuna başvurulmasıdır. Bu bağlamda Almanya, geçtiğimiz yıl AB tarafından, ırkçılık ve yabancı düşmanlığı ile mücadelede yetersiz kalarak mevzuatı ihlal etmekle suçlanmıştı.
Almanya’da kanun koyucunun bu eylemleri suç saymakla korumak istediği hukuki değer, kamu barışı ve geçmişte yaşananlara rağmen birlikte barış içinde yaşama imkanıdır.
Yapılmakta olan yasa değişikliği ile Almanya, anılan çerçeve kararının ve açılan ihlal prosedürünün, iç hukuktaki gereğini yerine getirmiş olmaktadır. Öte yandan Almanya, 2002 yılından beri yürürlükte bulunan ve ceza hukukunda evrensellik prensibi sayesinde etkin biçimde uygulanan Uluslararası Suçlar Ceza Kanunu sayesinde, dünyanın neresinde işlenmiş olursa olsun, uluslararası suç işleyen failleri kovuşturmakta, bu anlamda yaygın olanın aksine cezasızlık kültürüne hatırı sayılır biçimde karşı çıkmaktadır. Nitekim Suriye’de suç işleyen üst düzey devlet görevlileri bu kapsamda yakalanmış ve yargılanarak hapis cezası ile cezalandırılmıştır. Bu bağlamda yeni düzenlemenin ülke iç hukuku ile uyum içinde olduğunu söylemek mümkün görünmektedir.
Öte yandan bazı hukukçular, bu değişikliğin ifade özgürlüğüne kısıtlama getirmesi tehlikesine dikkat çekmektedir. En önemli eleştiri, bir toplantıda yapılan açıklamaların da madde kapsamında cezalandırılmasına olanak sağlanmasıdır. Genel olarak maddenin ve özel olarak yeni paragrafın amacı, kamu barışının korunmasıdır ve bu sadece kasten işlenebilen bir suçtur, üstelik failin kastı, anılan insanlığa karşı suçları inkâr etmeye, ağır biçimde önemsizleştirmeye veya haklı göstermeye çalışmaya yönelmiş olmalıdır. Sonuçta failin alacağı ceza da yapılan açıklamaların kamuoyuna açık olup olmamasına, yoğunluğuna veya ne sıklığına göre değişecektir.
Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği belgeleri dahası Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları, ifade özgürlüğünün adeta bekçileridir. Dolayısıyla özellikle Almanya mahkemelerin bu iki hukuki değeri birbirinden ayıracak ve koruyacak hukuk geleneğine sahip olduğu pekâlâ düşünülebilir.