Her hak arayışının "terör" konusu yapılarak bastırılmaya susturulmaya çalışıldığı yerde yapılması gereken tek şey daha yüksek sesle haykırarak haklarımıza sahip çıkmaktır Yönetenler açısından sihirli kelime "terörist". Önce ötekileştir sonra terörist ilan ederek düşmanlaştır ve bu algı ve korkularla ülkeyi kolayca yönet. Ülkemiz dünyanın en çok teröristine sahip ülkelerinden. Resmi rakamlar bunu söylüyor. İran'da ki son isyan dalgasıyla belki İran ile birincilik konusunda yarışa biliriz. Dünya genelinde despotik ve faşist iktidarların gelişiminin kökeninde, neo-liberalizmin aşılamayan kriziyle birlikte emperyal sistemin hegemonya krizinin önemli bir belirleyen olduğunu not düşelim. - Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. - Herkes ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka türden kanaat, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğuş veya başka türden statü gibi herhangi bir ayrım gözetilemez. - Hiç kimseye işkence ya da zalimce, insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele ya da ceza uygulanamaz. - Hiç kimse keyfi olarak yakalanamaz, tutuklanamaz ve sürgün edilemez. Yukarına bir kısmını belirttiğim maddeler, 10 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler (BM) tarafından kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'ne ait. 30 Maddeden oluşuyor BM İnsan Hakları Bildirgesi. 1948 tarihli bu bildirgede yer alan otuz maddenin otuzunun da tekmili birden, 2022 Türkiye'sinde ihlal edildiğini görüyoruz. Dünyada üçüncü, dördüncü nesil haklar tartışılıp kimi uygulama alanı bulurken, bizler birinci nesil hakların dahi gasp edildiği bir ülkede var olmaya çalışıyoruz. Ülkede hukukun olmadığı söyleniyor. Oysa bir hukuk var, çok sistematik ve bilinçle, gizleme gereği duymadan göstere göstere uyguladıkları, düşman hukuku var. Düşmanlaştırdıkları, ötekileştirdikleri kesimlere uyguladıkları, her şeyin mübah olduğu bir hukuk. Düşman kategorisine girmemek için suskunluğa haps olmuş toplum kesimleri ve bu düşmanlaştırmayı kabul ederek ve onu yeniden üreterek var eden muhalifleriyle var. Özellikle son altı yıldır her pazartesinden başlayarak yüzlerce kişinin gözaltına alındığı "terör" opersyonlarıyla haftaya başlıyoruz. Bitmek tükenmek bilmeyen "terör" operasyonları.  Dronlar, yüzleri maskeli polisler eşliğinde kapılar kırılarak ve elleri arkadan kelepçelenmiş insan görüntüleri eşliğinde "büyük" operasyonlar. Sonuçlarının bir önemi yok önemli olan bu mizansen eşliğinde topluma korku salmak ve hareketsizleştirmek. Her gün yüzlerce hak gaspının yaşandığı, açlık ve yoksulluğun açık bir sorun haline geldiği toplumu susturmanın en gerçek yolu. Toplumu susturma yolu olarak kullanılan bu yöntemde yok edilen gerçek yaşamlar var. Kaçırılıp, kaybedilmeye çalışılan insanlar var. Bu yüz yılda insanların kayıp olabileceğine inanmamızı istiyorlar. Binlerce gün geçmesine rağmen Y. Bilge TUNÇ, Gülistan DOKU, Hürmüz DİRİL ve en son kaçırılan Uğur DEMİROK. 
Anayasa, yasalar ya da faşizmin uygulayıcılarının ne dediği ne yaptığı değil, meşru zeminde insanlığın tarihsel birikimine sahip çıkıp savunduğumuzda kazanacağız. Son söz olarak, İnsanım haklarım var ve haklarımla insanım.
Gözaltı olaylarında yaygın işkence iddiaları varlığını koruyor. Cezaevlerinde 605 ağır hasta mahpus var ve yasalarda olmasına rağmen tahliye edilmiyor. Hamile ve çocuklu kadınlar yine infaz yasasında olmasına rağmen infazları ertelenmiyor. İnfaz süreleri dolmasına rağmen uydurulmuş kurullar yargı merci yerine geçerek insanların infazlarını yakıyor. On binlerce insan standartlaşmış kararlar ile cezaevlerine gönderilmeye devam ediyor. Her hak arayışının "terör" konusu yapılarak bastırılmaya susturulmaya çalışıldığı yerde yapılması gereken tek şey daha yüksek sesle haykırarak haklarımıza sahip çıkmak. Bugün toprağına, doğasına sahip çıkan köylülerin, barınamıyoruz diyerek parkları mesken tutan öğrencilerin, Soma'dan Ankara'ya yürüyen madencinin, küçük küçük gibi görünen ancak ısrar ve inatla direnen işçi eylemlerinin, kadın cinayetleri politiktir diyen kadın mücadelesinin yanında olmak ve bu mücadelelere yenilerini ekleyip ortak bir mücadeleye dönüştürdüğümüzde kazanacağız. Bu topraklarda var olan direniş ve mücadele geleneğini bilinçlere yeniden çıkarttığımızda kazanacağız. İktidarın kirli dilini bir kenara bırakıp, evrensel insanlık değerlerinde bir araya geldiğimizde kazanacağız. Faşizme karşı insanı ve onun binlerce yıllık mücadelesiyle damıtılmış haklarımıza sahip çıkıp onlar için mücadele etmekten vazgeçmediğimizde kazanacağız. Anayasa, yasalar ya da faşizmin uygulayıcılarının ne dediği ne yaptığı değil, meşru zeminde insanlığın tarihsel birikimine sahip çıkıp savunduğumuzda kazanacağız. Son söz olarak, İnsanım haklarım var ve haklarımla insanım.