İnovasyon durağında bu hafta gençler var

Abone Ol
Umudumuzu hep canlı tutmak için içimizdeki iyiliği sürekli büyütmek çok önemli. Başarılı insanların, girişimlerin, kurumların yalnızca kendi işlerine odaklanmayarak, sosyal sorumluluk projelerini yasak savar gibi değil, içtenlikle yaptığını bizzat deneyimliyorum.

Loading...

Ömrüm Ergüven, Sefa Mumay ve Şevval Karadağ, kurdukları girişimlerle örnek olan, değişim yaratan inovatif gençler. Sizin de onları biraz daha yakından tanımanızı istiyorum. Ömrüm ile Sefa Trakya Üniversitesi Eczacılık Fakültesi öğrencileri, daha birinci sınıftan itibaren farklı hangi projeleri yapabiliriz, öğrendiğimiz yenilikleri, yapay zekâ gibi teknolojileri gelenekselleşmiş mesleğimize nasıl uygulayabiliriz diye düşünüp birlikte Akılcı ilaç ve Eczacılık Öğrenci Topluluğunda çalışmaya başlamışlar. Zaman ayırarak öğrenci topluluklarında emek vermenin gençlere özellikle ilişki ağlarını geliştirmede, yönetim ve kriz çözme becerilerini arttırma başta, sayısız yararı olduğunu vurgulamam lazım. Öğrenci kulüp ve toplulukları geleceğin her alanda lider adaylarına adeta bir kuluçka merkezi oluyor. Birlikte yazdıkları projelerle birçok ödülün sahibi olmuşlar ama bu onlara yetmemiş. Her konuda gelişme için ortam çok önemlidir, bu açıdan şanslılar. Trakya Eczacılık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Gülay Şeren akademik, idari tüm ekibi ile öğrencilerinin sadece okul müfredatı ile yetinmeyip araştırma, inovasyon, sosyal sorumluluk konularında da ilerlemesi için önlerini açan bir yönetici. Dekan, bu gençlerden alt sınıflara proje eğitimi vermelerini istemiş. Adını Farmasötik Proje Eğitimi koyarak işe girişmişler. Bizzat parçası olduğum için biliyorum, bu eğitim Edirne’den başlayıp dalga dalga tüm Türkiye’ye yayıldı ve şimdiye kadar yazıyla 1000, rakamla bin dolayında eczacılık fakültesi öğrencisi bu eğitimden geçti! Artık eczacı gençler ülkemizin sağlıkta inovasyon ekosisteminin çok önemli bir tamamlayıcısı. Eğitimin yararı o kadar bariz ki, şimdilerde her öğrenci mezun olmadan önce bu eğitimi almak istiyor. Sefa ve Ömrüm kurdukları Pharmaİno adlı startup’ı eczacılık mesleği, bilim, inovasyon ve yıkıcı teknolojilerin ortasında doğan bir girişim olarak tanımlıyorlar. Artık mezun oldular, bir yandan hayatlarını idame ettirmek için bir ilaç firmasının AR-GE bölümünde çalışırken aynı zamanda doktora yapıyorlar ve şu anda yedi kişilik ekipleriyle girişimlerini büyütüyorlar. Tabii ki bu anlamlı gayretleri karşılıksız kalmıyor, 2021’de Genç Girişimci Altın Havan Ödülü’nün şimdiye kadar ki en genç sahipleri oluyorlar. Kazandıkları birçok ödül arasında Ömrüm, Uluslararası Eczacılık Federasyonu’nun meslekte yükselen 20 kadın yıldız listesine giren ilk ve tek Türk kadını olmasını çok anlamlı buluyor. Sefa, birçok eğitim almasına rağmen en çok Amerika’da başarılı bir iş insanı olan Hamdi Ulukaya’nın Erhan Erkut ve Selçuk Şirin ile birlikte genç Türk girişimcileri için düzenlediği programdan çok yararlandığını belirtiyor. Bu gençlerin üzerinde çok insan emeği var, onlar da bunun bilincinde olarak kendilerinden sonra gelenlere örnek olmak için var güçleriyle çalışıyorlar. Umudumuzu hep canlı tutmak için içimizdeki iyiliği sürekli büyütmek çok önemli. Başarılı insanların, girişimlerin, kurumların yalnızca kendi işlerine odaklanmayarak, sosyal sorumluluk projelerini yasak savar gibi değil, içtenlikle yaptığını bizzat deneyimliyorum. Köy okullarına ecza dolabı kurmak, bu okullarda sağlık okuryazarlığı ve el yıkama eğitimleri vermek, dezavantajlı kadınlara akılcı ilaç kullanımı öğretmek Sefa ve Ömrüm’ün ilk aklıma gelen bu alandaki çalışmaları. Yine Prof. Gülay Şeren’in vizyonu ile Trakya Üniversitesi Eczacılık Fakültesinde Eczacılık Bilimlerinde Yapay Zekâ Dersi başlatmaları da çok değerli bir sosyal sorumluluk projesi oldu. Bu dersin ilk oturumunu yapmak için Edirne’ye giderken dersin pek fazla heveslisi olmayacağını düşünüyordum, yanılmışım; her sınıftan gençler koca amfiyi doldurmuştu. Bu dersin İstanbul Üniversitesi gibi en köklü Eczacılık Fakültesi Dekanı ve ilgilileri tarafından da müfredata dahil edilmesi beni çok mutlu etti. Dijital teknolojiler ve yapay zekâ artık tıp, eczacılık, hemşirelik; tüm sağlık mesleklerinin eğitiminde çok önemli bir yer tutmalı, çünkü gelecek orada. Şevval Karadağ’ı tanıdığımda henüz Koç Üniversitesinde 3. Sınıf öğrencisiydi ve hiç unutmuyorum, daha o zaman bana aktif hekimlik yapmayı düşünmediğini, bir sağlık girişimcisi olarak hayatına devam etmek istediğini söylemişti! Şimdi mezun oldu ve bu kararını uygulamaya sokuyor, onu yürekten destekliyorum. Başarılı bir lise mezunu olarak girdiği üniversite sınavında 93. oluyor ama bu başarısı ona tam burslu okuma şansı vermiyor.
Prof. Gülay Şeren’in vizyonu ile Trakya Üniversitesi Eczacılık Fakültesinde Eczacılık Bilimlerinde Yapay Zekâ Dersi başlatmaları da çok değerli bir sosyal sorumluluk projesi oldu.
Neyse ki Koç Üniversitesinin böyle öğrenciler için “Bağışçı” programı var ve Şevval’in okul ücretinin yarısını bir hayırsever karşılıyor. Türkiye’de özel üniversiteler vakıf statüsünde ancak tamamen şirket gibi yönetiliyorlar. Bu yüzden ABD’deki örneklerinin tersine vakıf dışından hemen hiç kimse ya da kurum üniversiteyi desteklemiyor. Koç Üniversitesinin bu güzel örneğini yaygınlaştırmak ve çeşitlendirmek lazım. Şevval bilhassa devamlı AR-GE projeleri yapan annesinden etkilenmiş ve üniversiteye girer girmez hemen girişimcilik kulübüne dahil olmuş, kısa sürede yönetim kuruluna girmiş ve bir taraftan tıp fakültesinde okurken bir taraftan da girişimcilik eğitimleri almaya başlamış. Bunlardan onu en çok etkileyen Global Liderlik ve Girişimcilik Programı olmuş ve burada 2.5 yıl insan odaklı tasarım eğitimi almış. Bir insan kolay yetişmiyor kuşkusuz. Bu programdan “Fark yaratan kişi” seviyesinde mezun olması ona Stanford Üniversitesi Design School’da iki hafta ileri eğitim almasını sağlamış. San Fransisco’ya bu seyahatini fırsat bilerek Silicon Vadisi’ni ve oradaki insanları, girişimci ve yatırımcıları, kafa yapısını, iş üretme anlayışını görmüş. Bu deneyimleri ona “Sağlıkta neye ihtiyaç var ve ben neyi iyi yapabilirim” sorularını derinlemesine düşündürterek sonuçta Fortuna Healing isimli ilk girişimini kurmasına vesile olmuş. Fortuna birkaç yıl 9 kişilik bir ekiple çok aktif biçimde çeşitli sağlık kurumlarına, sigorta şirketlerine süreçlerini insan odaklı biçimde iyileştirme konusunda danışmanlık vermiş. Girişiminin adı Fortuna’nın anlamını sorduğumda Nemrut dağına diktiği heykelleriyle bildiğimiz medeniyetin şifa ve şans tanrıçası olduğunu bana söylemişti. Şevval eğitiminin çoğunu Samsun’da yapsa da Adıyaman doğumlu ve gençlerimizin birçoğu gibi bu topraklara gönülden bağlı. Ülkemizin yönetim sorunlarını minimalize ettiğimizde yurtdışına göçmüş beyinlerimizin buradaki kalkınma seferberliğimize nasıl omuz verdiğini hep birlikte yaşayarak göreceğiz. Şevval şimdi bir tıp fakültesi mezunu. Bir taraftan iddialı teletıp girişimini bir taraftan da Medipreneurs isimli sosyal sorumluluk projesini geliştiriyor. Medipreneurs uygulamadaki sorunlara ancak sağlığın içinde olan, sahada bizzat çalışanların anlamlı çözümler üretebileceği düşüncesinden yola çıkarak her meslekten sağlık girişimcisi olmak isteyen öğrencilere eğitim vermek, network sağlamak için başlattığı bir girişim. Kısa sürede sekiz şehir, yirmi fakülteden ellinin üzerinde aktif katılımcıya ulaştı ve ben de önceki hafta İstanbul’da onlarla beraberdim, inanılmaz derecede güçlü enerjilerine bizzat şahit oldum. Girişim hemen ilk meyvelerini vermeye başladı, örneğin Atlas Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencileri onu rol modeli alıp girişimcilik kulüplerini kurdular bile. Şevval’in hayali teletıp girişimini ve Medipreneurs’ü dünyaya taşımak, bunu başaracağına eminim. İnovasyonu, yani değer katan yenilikçiliği bir yaşam felsefesi haline getirmiş bu gençlerin iyilik, yaratıcılık, çalışkanlık, üretkenlik, paylaşımcılık gibi birçok ortak özellikleri olduğunu, sağlığa bütünsel bakışı, multidisipliner çalışma ve işbirliğini içselleştirdiklerini fark ettiniz. Bunların yanı sıra aileleri de onları hep merak etmeye, araştırmaya, denemeye, girişken olmaya teşvik etmiş, kendilerini geliştirmeleri için ortam yaratmışlar. Şimdi evlatlarıyla ne kadar öğünseler az. Doğrusu ben de onları öğrenciliklerinden beri tanıyıp, mesleki ve insani gelişmelerine tanık olduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum. Bana inanınız, geleceğimiz böyle gençlerle güvende.