İnanmak rahatlatıcıdır

Abone Ol
Hiyerarşiye bağımlı, düşünmekten çok inanmayı önemseyen bir toplumsal yapıda bizdeki gibi bir “başkanlık sistemi” bir toplum için bir felakettir. Bir şeyi anlamaya çalışmak enerji ister. Kafa yormak, düşünmek, tartışmak hepsi enerji ister. Çünkü düşünceler insanlara havadan gelmez. Düşünceler havadan gelip beynimize kendiliğinden yerleşmiyorlar. Onları biz bu çabalarla yaratıyor ve yerleştiriyoruz. Oysa inanmak öyle değil. İnanmak hiç bu çabaları gerektirmiyor. O nedenle de inanmak rahatlatıcıdır. İnanırsanız rahatlarsınız! Ne “neden” diye, ne “nasıl” diye sorular sormanız gerekmiyor. “Öyleymiş!” der geçersiniz. İlginçtir son zamanlarda kafamda daha netleşiyor. Bu durum en çok parlamentonun çalışma tarzında görülüyor. Örneğin önünüze bir yasa geliyor. Genellikle yasalar iktidar partisinden geldiği için muhtemelen Saray’da hazırlanmış olarak geliyor. Orada birkaç bürokrat, birkaç eski siyasetçi kendilerinden istenen bir düzenlemeyi teknik olarak hazırlıyorlar. Sonra Meclis Başkanlığına oradan da komisyonlara gönderiyorlar. Sonra Genel Kurul’a gelen yasa tasarısı üzerine birkaç gün Meclis’de tartışma yürütülüyor. Siz sanırsınız ki bu yasa önerisi yeterince tartışılmış, üzerinde düşünülmüş artık yasa haline gelebilir. Halbuki bizde çoğunlukla genel kurulda yasalaşan tasarı, tasarıyı yazanların elinden nasıl çıktıysa öyle çıkar. Muhalefet partilerinin vekilleri yasa tasarısı üzerine konuşmuş olsalar da hiçbir eleştiri dikkate alınmamıştır aslında. İktidar vekilleri o yasada ne yazılmışsa doğrudur diyerek ellerini kaldırmışlar ve tasarı da öyle yasalaşmış olur. Neden mi? Çünkü onlar partilerine inanan vekillerdir. Yasa tasarısının doğru mu yanlış mı, eksik mi diye sorgulamaları gerekmez. Gerekmez çünkü bu tür soruların cevapları için çaba çıkarmak gerekir. Bir kere bu yasa tasarısı hangi yasada neyi değiştirecektir? Değişen maddenin karşılığı ne olacaktır? Kimler kazanacak, kimler kaybedecektir? Bu değişiklik ilkelerimize uygun mudur değil midir? Oysa bütün bunlar için enerji harcamaya gerek yoktur. Tabii ki yoktur! Bizim arkadaşlar hazırladığına göre onlar düşünmüşlerdir zaten. Ya da Cumhurbaşkanı önerdiğine göre o düşünmüştür. Zaten o en iyi düşünendir aramızdaki. Gördüğünüz gibi inanmak rahatlatıcıdır. Kafa yorup anlamaya çalışmanın bir kıymeti harbiyesi yoktur. İnanırsınız olur biter. Öyledir dersiniz, halletmiş olursunuz! Böyle çalışan bir parlamento sağlıklı yasalar üretebilir mi? Tabii ki hayır. O nedenle de bir yasa, kabulünden hemen sonra önünüze tekrar gelebilir. Tekrar bu süreçlerden geçebilir vs. Siyasetimizde değişmesi gereken en önemli mesele budur. Bu davranış kalıbı ile ülkenin sorunları çözülemez, yenilikler yapılamaz, kalkınma ve refah arttırılamaz. Çünkü böyle düşünmek üretici değil tüketicidir. Varolanı tüketir. Ülkenin yararına olabilecek kararları almayı önler. Bu hükümetin yirmi yıl gibi bir sürede başarılı birkaç hamle sonrasında neden ülkeyi böyle sıkıntılı sorunlara gömdüğünü anlamak için bu düşünce kısırlığını ve inanmanın rahatlığını anlamak gerekir. Hiyerarşiye bağımlı, düşünmekten çok inanmayı önemseyen bir toplumsal yapıda bizdeki gibi bir “başkanlık sistemi” bir toplum için bir felakettir. Orta doğunun bir çok ülkesinde despotik yönetimlerin varlığıyla öyle ya da böyle aynı toplumsal arkaplana sahip olduğumuzu düşünürsek genel başarısızlıklarımızın nedenlerini de buralarda bulabiliriz. İnanmak rahatlatıcıdır! Ama bizim rahat olmayı değil, sorunlarımızın yarattığı rahatsızlıkları gidermek için rahatsız olmayı göze almamız gerekir. Buna var mıyız?