“İmralı’yla araya mesafe koymak”
Her şeyi değiştirebilmek için önce bizlerin, yani milliyetçilerin ve muhafazakârların değişmesi lazım. Meral Hanım, Ali Bey ya da Ahmet Bey idare-i maslahatı bırakıp harekete geçtiklerinde HDP’ye “mesafe koy” deme hakkına sahip olacaklar.
HDP’ye yönelik eleştiriler hep bu cümleyle başlıyor. O kadar tekrarlandı ki anlamını yitirdiğinin, manasızlaştığının farkında bile değiller.
Sağa sola parmak sallayıp, diğer kesimlerin neyi yapıp neyi yapmayacakları konusunda ahkam kesenler, keşke öncelikle takkelerini önlerine koyup kendi arka bahçelerinde dönen dolaplarla, kirli atıklarla ve daha envai çeşit çer çöple meşgul olsalar, ne güzel olur.
Keşke bu cümleleri edenler, İmralı’yı yaratan zihniyetle aralarına mesafe koysalar, değil mi? Keşke o zihniyetin ördüğü duvarlara dayamasalar sırtlarını. O duvarların diliyle siyaset yapmayı bıraksalar. Belki o zaman İmralı’da tarihe karışır.
HDP’ye oy veren milyonlarca seçmen -çoluk çocuklarıyla on beş milyona yakın yurttaş-, gözlerinin önünde uzayıp giden mesafelerin de örülen duvarların da farkında. “İmralı’yla mesafe” cümlesinin ne anlama geldiğini de biliyorlar. Yani, bu cümleyi kuranlar alemi ahmak kendilerini akıllı zannetseler de durum pek öyle değil. Aksine bu cümleyi her tekrar ettiklerinde bahçelerindeki kiri pası dillerine dolamış oluyorlar.
HDP’nin ağzından bırakın savaşı, herhangi türden bir gerginliği davet eden tek bir cümle bile çıkmıyor. Kürt hareketi içerisinde özerklik, hatta ayrı bir devlet isteyenler var. Olması da gayet doğal. Lakin mühim olan halkın iradesi. Halk, beraber yaşama arzusunu 2019 yerel seçimlerinde kendisine yönelik yaygın ve kaba-saba, hatta siyasi hayadan yoksun yok sayma tutumuna rağmen net bir şekilde ortaya koydu. Bölücü ilan edilenler bir arada tuttu bizi.
Kimileri Türkiye’nin birlik ve beraberliğini sağlayan temel gücün TSK’nın PKK terör örgütünü perişan etmesi olduğunu sanıyor hala. Elbette askeri güç belirleyicidir ama mevzunun özü, aslı başka. Kürtlere hâkim olan irade beraber yaşamaktan yana olduğu, Türkiye’den taraf olduğu için hala birlikteyiz, beraberiz. Bunca acıya, ölüme, mahpusa, sefalete rağmen hala bir arada olmamız ve farklı yollardan da olsa aynı istikamete doğru yol almamız bundan.
İmparatorluk bakiyesi olmanın yarattığı kibrin ve akabinde gelen parçalanma paranoyasının yarattığı korkunun bıraktığı izleri iktidarda olduğu kadar muhalefette de görmek mümkün. Yurttaşı devlete kapıkulu eden, kirli işlerine taşeron kılmaya çalışan zihniyete ne zaman dur diyeceğiz? Daha kaç kuşak çekecek bu zihniyetin ceremesini? Bizleri “etrak-ı bi-idrak” olarak tanımlayanlara ‘ağamsın, paşamsın, devletimsin’ demeyi bıraktığımız yerde başlayacak mücadele.
Bizler bunu yapmadan ne helalleşmek mümkün ne de hesaplaşmak. Geçmişi tekrar etmek geleceği kazandırmayacak. Taklitler ise sadece aslını yaşatacak. Kendimiz kalarak ama kendimizi dayatmadan söz söylemeyi ve müzakere etmeyi başarabiliriz.
Türk milliyetçiliğinin düşünce yoksunluğundan, hamaset ve kuru gürültüden ibaret hale getirilmesine; İslam’ın içinin boşaltılarak adeta posasının çıkarılıp putlaştırılmasına sessiz kalmamalı, bunu yapanlarla aramıza mesafe koymalı, onlarla mücadele etmeliyiz.
Yeni bir çağın eşiğindeyiz. Sosyal demokratlar, Kürtler, Aleviler… Birçok kesim, çürümüş de olsa ağırlığından bir şey kaybetmemiş kayayı kaldırmak için bir ucundan tutuyorlar. Peki milliyetçiler ve muhafazakârlar ne yapacak? Ezber kalıplarla cümleler kurarak, konfordan taviz vermeden yeni bir gelecek, adil bir nizam inşa etmek mümkün mü?
Her kesim helalleşmeye kendisiyle başlarsa ancak hakkıyla hesaplaşabiliriz biz bu müesses nizamla ve onun maşalarıyla. O kadar çok şeyi boş verdik, öyle zulümleri görmezden geldik ki, bu helalleşme canımızı çok yakacak. Ama bundan başka türlü de aydınlık bir geleceğe yürümemiz mümkün olmayacak.
Bu toprakların yurttaşları çok ezildi. Devlet önce devşirdi sonra kıydı, kıydırdı. En çok bizleri devşirdiler, en çok bize kıydırdılar. Ama bize kıymayı da ihmal etmediler. Sizler devletin sahibisiniz diye avutarak yaptılar bunu. Bedenimiz değil belki ama ruhumuzu esaret, irademizi ipotek altına aldılar.
Bu yüzden en büyük isyan Türk-Sünni kesimden gelmeli. Geçmişle, mevcut iktidarla aramıza ancak böyle mesafe koyabilir, geleceğimizi ancak böyle kazanabiliriz. Diğer kesimlerle aramıza örülen yüksek duvarları ancak böyle yıkabiliriz. Kapı kulu olduğumuz devletin onurlu bir yurttaşı ancak bu şekilde olabiliriz. O devleti ancak bu şekilde güçlü, adil, özgür, eşit ve refah dolu bir hale getirebiliriz.
Her şeyi değiştirebilmek için önce bizlerin, yani milliyetçilerin ve muhafazakârların değişmesi lazım. Uzunca süren bu kara kışın ardından hasretle beklenen bahara ancak tabuları yıkarak varabiliriz. Gelenin gideni aratmadığı rutin bir iktidar değişikliği değil, asırlardır süren bu zihniyeti değiştirmek mühim olan. Tebaa olmaktan çıkıp yurttaş olabilmek için bu cesareti göstermemiz, bu yüzleşmeyi yaşamamız gerekiyor.
Toplum buna hazır, biz buna hazırız. Çünkü herkes tarihin yükünü sırtında taşımaktan, acılarla ve sefaletle boğuşmaktan yorgun. Meral Hanım, Ali Bey ya da Ahmet Bey idare-i maslahatı bırakıp harekete geçtiklerinde, hiç şüphe yok ki teşkilatları ve seçmenleri de kendileri ile birlikte yürüyecek. Eğer bunu yapabilirlerse, işte o zaman HDP’ye “İmralı’yla arana mesafe koy öyle görüşelim” deme hakkına da sahip olacaklar. Bunu yapmadıkları müddetçe, sordukları her sorunun cevabı kendi bahçelerinde aranacak.