Loading...
Kılıçdaroğlu’nun aday olma ihtimali arttı. Süreç onun lehine işledi. İmamoğlu’nun iletişim hatalarının da etkisi oldu. Zamanlamayı tutturan çıkışları, diğer iki adayın geriye düşüşü karşısında Kılıçdaroğlu’nu avantajlı hale getirdi.Gelgelelim son dönemde Kemal Kılıçdaroğlu’nun muhalefetin adayı olması ihtimali arttı. Bunda Mansur Yavaş’ın makro konularda düşük bir siyasi profil çizip geri planda kalmayı tercih etmesinin yanı sıra Ekrem İmamoğlu’nun siyasi iletişim konusundaki hatalarının, yer yer kendi seçmeniyle kavga eder bir görüntü vermesinin, kriz anlarında iktidarın saldırılarına olanak tanıyan açıklar vermesinin de etkisi oldu. Süreç Kemal Kılıçdaroğlu lehine işledi. Paramiliter örgütlenmeler, kamu kaynaklarının emanetçi sermaye tarafından yağmalanması, bürokrasiye dönük mesajlar gibi başlıklarda Kılıçdaroğlu’nun zamanlamayı tutturan çıkışları, diğer iki adayın geriye düşüşü karşısında onu avantajlı hale getiren etkenler oldu. Siyasi muhalefetteki karar vericiler nazarında İmamoğlu’nun adaylık sürecini doğru yürütebilecek deneyime sahip olup olmadığı konusunda soru işaretleri mevcuttu. İktidarın ağır saldırıları karşısında verilen açıklar, İmamoğlu’nun adaylığına karşı çıkanların elini güçlendirdi. İktidarın İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ve özel olarak da İmamoğlu’na dönük ilgisinin ardında yalnızca onun adaylığı ihtimalini zayıflatmak olduğunu düşünmek, önümüzdeki sürecin de muhalefet açısından yanlış yönetilmesine yol açar. Hatta hâlihazırda açıyor da diyebiliriz. Yazının başlığına dönecek olursak, İmamoğlu sadece İmamoğlu’ndan ve onun olası adaylığı tartışmasından ibaret değil. İktidar için göz önündeki, popüler muhalefet belediyelerinin başarısız olması (veya öyle gösterilmesi) adaylık meselesinden daha öncelikli bir stratejik hedef. Maalesef muhalefet içerisinde konuyu salt adaylık yarışıyla ilgili bir sorun olarak değerlendirip iktidarın açtığı oyun alanında, Saray’ın hedeflerine paralel bir konumlanmayla İmamoğlu’na dönük taarruza katılanlar olduğuna tanık oluyoruz. Saray açısından, ülkenin en büyük ve en önemli belediyesi hakkında oluşacak başarısızlık algısı, seçmeni krize rağmen mevcut aktörler içinde icra kabiliyetinin yine Erdoğan’da olduğuna, kötünün iyisi olduğuna ikna etme işlevine hizmet edecek. Yani “muhalefete en önemli belediyeyi verdik, onu bile yönetemedi; Türkiye’yi nasıl yönetecek?” kanaatini yaymaya çalışıyor. Bu planın iktidara istediği ölçüde getiriyi sağlayıp sağlamayacağı ayrı bir konu, ancak muhalefeti gerçek seçmen potansiyelinin altına düşürme ihtimali yüksek. Kafayı adaylık tartışmasına gömmek, iktidarın kurmaya çalıştığı basit oyunda figüranlık durumuna düşürme tehlikesi taşıyor. Bu tehlikenin gerçekleştiğini de görüyoruz. İmamoğlu aday yapılmasın diye uğraşırken aslında belediyenin başarısız olduğu propagandasına yakıt taşıyıp muhalefetin yönetme becerilerine ilişkin olumsuz düşünceleri yayanlar var. Elbette bunda İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığına ilişkin kendi heveslerinin de payı olduğunu inkâr edemeyiz.
Mansur Yavaş neden İmamoğlu’nun maruz kaldığı eleştiri ve saldırılara maruz kalmıyor? Çünkü Yavaş, Cumhur İttifakı’yla daha geniş bir seçmen tabanı kesişimine sahip. Yavaş’la kavga etmek, İmamoğlu’yla kavga etmek kadar kazançlı değil.Peki, toplumsal karşılığı olan bir diğer potansiyel aday Mansur Yavaş neden İmamoğlu’nun maruz kaldığı eleştiri ve saldırılara maruz kalmıyor? Benzer kriz ve sınav anlarında Mansur Yavaş’ın gündemde tutulmadığı, açığının aranmadığını görüyoruz. Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin başarısız gösterilmesi de iktidar açısından aynı işleve sahip değil mi? Mansur Yavaş, Cumhur İttifakı’yla daha geniş bir seçmen tabanı kesişimine sahip. Yavaş’la kavga etmek, İmamoğlu’yla kavga etmek kadar kazançlı değil. Dahası iktidar açısından İstanbul’un özel hedef olarak seçilmesinin nedenini bizatihi Erdoğan’ın kendisi açıklamıştı: “İstanbul’u alan, Türkiye’yi alır.” Muhalefetin İstanbul’da rüştünü ispatlaması tüm Türkiye’ye sirayet edebilecek bir değişim talebi ve umut dalgası yaratabilir. İstanbul, hem nüfus yoğunluğu hem demografik çeşitliliği hem de ekonomik büyüklüğü nedeniyle ülkenin ağırlık merkezini oluşturuyor. Bu nedenle iktidar tüm yığınağını İstanbul ve İmamoğlu’na yapıyor. Meselenin artık adaylık tartışmasından çıktığını görmek gerekiyor. İktidar açısından İmamoğlu potansiyel bir aday olarak görülüyor olsa bile muhalefetin meseleye bu çerçevede yaklaşmaktan kaçınması gerekiyor. İstanbul’un başarısı muhalefetin başarısı demektir. Herkesin eleştiri hakkı saklı olmakla birlikte eleştirinin zemini, yöntemi ve motivasyonunu siyasi hedeflerle birleştirmek, başarı için gerekli. İmamoğlu eleştirilmeli, ancak belediyecilikte ve hizmetlerini anlatmakta daha başarılı olması için eleştirilmeli. İmamoğlu başarılı olmak zorunda, hatta kendine rağmen başarılı olmak zorunda. Çünkü İmamoğlu sadece İmamoğlu değil. İşgal ettiği makamın başarısı, Türkiye’nin geleceğini tayin etmek açısından stratejik öneme sahip. Sadece İstanbul değil, tüm belediyeler muhalefetin Türkiye’yi yönetmeye hazır olduğunu gösterebilmesi için elindeki en önemli araç. Artık adaylık tartışması üzerinden muhalefetin enerjisinin boşa harcanmasına, iktidarın muhalefet içindeki gerilimleri körüklemesine dur demek gerekiyor.