Erdoğan'ın böyle bir riski göze alacağını sanmıyorum. Bu noktadan sonra bazı İBB çalışanları hakkında açılan soruşturma ya sesizce sonlanacak ya da birkaç İBB çalışanı iktidarın propagandasına malzeme edilmek için hedef gösterilecek.2019 yerel seçimlerinden sonra koltuğa oturduğundan beri İmamoğlu partizan devlet kurumlarının ağır baskısı altına girdi. Bu durum aslında hiç şaşırtıcı değil. Çünkü giderek otoriterleşen iktidar karşısında muhalefetin elindeki en fazla kaynağa sahip ve en organize kurum olarak İBB öne çıkıyor. Ayrıca iktidar sözcüleri seçimi kazanma şansı en yüksek muhalif aday olarak gördükleri İmamoğlu'nu seçmenler nezdinde itibarsızlaştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Bu çabaların şu ana kadar seçmenler nezdinde büyük rağbet bulmaması sadece İBB değil, diğer CHP'li belediyelere otoriter rejim altında daha geniş bir hareket alanı sağladı. GELİYOR GELMEKTE OLAN! İçişleri Bakanlığı'nın son derece muğlak bir dille ve İmamoğlu'nu yıpratmak için gündeme getirdiği iddialara İmamoğlu ve İBB'nin doğrudan cevap vermeleri iktidarın oyun planını sarstı. Şu noktada eğer İçişleri Bakanlığı geri adım atarsa Erdoğan'ın başında bulunduğu otoriter rejiminin cezalandırma ve korkutma kapasitesi seçmenler nezdinde büyük bir darbe alacak. İmamoğlu şu ana kadar hakkında açılan ve bir türlü sonuçlandırmayan soruşturmalarda olduğu gibi ama bu sefer çok daha yüksek oranda bir dokunulmazlık kazanacak. Eğer Erdoğan İmamoğlu'nun eleştirilerine cevap vermeyi ve İBB karşısında hamle yapmayı tercih ederse, İmamoğlu'nun muhalefet bloğunun adayı olarak öne çıkmasına yol açacak. İmamoğlu'nun görevden alınması durumunda belki uzun süredir Millet İttifakı'nın içeriden sarsılmasına yol açan adaylık bilmecesi de sona erecek. Ağır bir ekonomik krizin yaşandığı şu ortamda Erdoğan'ın otoriter rejimin kendisine sunduğu tüm imkanlara karşın böyle bir riski göze alacağını sanmıyorum. Nitekim dün akşam Numan Kurtulmuş'un İmamoğlu ve İBB hakkında soruşturma açılmadığını belirtmesi bunun ilk işareti oldu.[1] Bu noktadan sonra bazı İBB çalışanları hakkında açılan soruşturma ya sesizce sonlanacak, ya da birkaç İBB çalışanı iktidarın propagandasına malzeme edilmek için hedef gösterilecek. Fakat ikinci senaryoda da İmamoğlu'nun sessiz kalmaması durumunda iktidar açısından benzer sıkıntılar yine ortaya çıkacak. 2019 yerel seçiminde İstanbul'u İmamoğlu'na kaptırmak Cumhurbaşkanı Erdoğan için çok büyük bir kayıptı. O günden beri bu ağır seçim yenilgisinin travmasını yaşadığını ve İBB kaynaklarını kaybetmenin iktidarı zayıflattığını görüyoruz. Bu yenilgiyi telafi etmek için Erdoğan'ın seçimleri iptal etmek de dahil olmak üzere attığı her adım ters tepti ve bugüne kadar İmamoğlu'nun siyasi prestijini ve seçmen desteğini arttırmaya yardımcı oldu. Artık geldiğimiz noktada yaşanan bu mücadele kamuoyu nezdinde Erdoğan karşısında muhalefetin en güçlü ismi olarak İmamoğlu'yu öne çıkarıyor ve hem muhalefet hem de iktidar cephesi açısından karar anı yaklaşıyor. Geliyor gelmekte olan! --- [1] https://www.indyturk.com/node/452861/siyaset/kurtulmu%C5%9F%E2%80%99tan-i%CC%87mamo%C4%9Flu%E2%80%99na-endi%C5%9Fe-etmeye-gerek-yok
İmamoğlu iktidarın blöfünü gördü
İmamoğlu'nun görevden alınması durumunda belki uzun süredir Millet İttifakı'nın içeriden sarsılmasına yol açan adaylık bilmecesi de sona erecek.
Geçtiğimiz pazar akşamı İçişleri Bakanlığı, Twitter hesabından paylaştığı açıklamayla bazı İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) çalışanları hakkında 'terör örgütleriyle iltisaklı/irtibatlı olduğu' şüphesi nedeniyle özel soruşturma başlattığını kamuoyuyla paylaştı. Zaten İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da birkaç haftadır somut hiçbir delili kamuoyuyla paylaşmamasına ve halihazırda açılmış bir soruşturma olmamasına karşın İBB hakkında benzer suçlamalarda bulunuyordu.
Muhalif aktörlerin terör örgütleriyle iltisaklı gösterilerek seçmenler gözünde itibarsızlaştırılması ve akabinde yargılanması özellikle AKP iktidarının ilk dönemlerinde Gülen hareketine mensup polis, savcı ve basın mensupları tarafından siyasi rakiplerini bertaraf etmek için sıklıkla kullanılan bir yöntemdi. Ne yazık ki, hukuk sistemi ve medyanın büyük oranda iktidar güdümünde olduğu günümüzde aynı taktiği İçişleri Bakanlığı üstlenmişe benziyor.
Aslında hukuk sistemimizde terör örgütüyle irtibatlı veya iltisaklı olmak diye bir suç yok. Bir kişi ancak terör örgütüne üye olmak ve yardım ve yataklık etmek iddiaları üzerinden soruşturulabilir. Fakat Türkiye'de yargının politize edilmesi sonucunda AKP iktidarı sistematik olarak siyasi rakiplerini somut deliller ortaya koymadan terör örgütleriyle iltisaklı göstererek tasfiye edebiliyor. Örneğin HDP'ye kamuoyu önünde yöneltilen suçlamaların neredeyse tamamı hukuki sistemimizde yeri olmayan bu ifadeye dayanıyor.
İKTİDARIN İMAMOĞLU KARŞISINDAKİ ETKİSİZ HALİ
Fakat İmamoğlu vakasında Erdoğan yönetimi büyük bir hesap hatası yapmışa benziyor. İmamoğlu'na şu ana kadar yöneltilen iddiaların hiçbirisinde iktidar arkasına ciddi bir toplumsal destek sağlayamadığı için bir türlü açıktan harekete geçemedi. 2019 yerel seçim kampanyasından beri İmamoğlu hakkındaki suçlamaların hiçbirisi ona kamuoyu nezdinde zarar vermedi. Daha da önemlisi bu iddiaları yanıtsız bırakmaması ve sonuna kadar hakkını arayan bir görüntü vermesi İmamoğlu’nun seçmenler nezdinde öne çıkmasına yol açtı.
Nitekim bu son olayda hiçbir kanıt olmadan İBB'de çalışan isimlere yönelik yapılan suçlamalar karşısında Cumhurbaşkanı Erdoğan ve İçişleri Bakanı Soylu'ya açık çağrıda bulunması sayesinde İmamoğlu iktidar karşısında önemli bir psikolojik üstünlük sağladı. İmamoğlu'nun pazartesi günü CHP genel merkezinde bütün CHP'li büyükşehir belediye başkanlarıyla birlikte ortak karede yer alması ve hükümetin İBB'ye yönelik tüm iddialarına cevap vermesi gündemi bir anda değiştirdi.
Bu somut açıklamalar üzerinden bir günü aşkın zaman geçmesine karşın ne Cumhurbaşkanı Erdoğan, ne de İçişleri Soylu’nun harekete geçememesi iktidarın içine düştüğü sıkıntılı durumu daha da büyüttü. Böylece geçen hafta TL'nin döviz karşısında değer kazanmasının Erdoğan yönetimine kazandırdığı olumlu hava da bir anda dağılmış oldu.
Daha önce benzer durumlarda otoriterleşen iktidar karşısında muhalif siyasetçilerin geri adım atmaları veya en azından etkisiz durumda kalmaları birçok seçmen nezdinde hayal kırıklığı yaratmıştı. Türkiye'de Erdoğan yönetimi devlet kurumlarını ve yargıyı partizan şekilde kullanarak muhalefeti zayıflatmakla kalmıyor. Ayrıca muhalefet partilerine geri adım attırarak seçmenler nezdinde büyük bir korku ve umutsuzluk aşılayarak da iktidarını sürdürüyor.
Bu sayede oluşan Erdoğan'ın bütün ipleri elinde tuttuğu, istediği kişi ve grubu cezalandırabileceği algısı birçok muhalif seçmen nezdinde öğrenilmiş çaresizlik ve panik yaratıyor. Oy verdiği siyasetçinin mücadele etmediğini ve kriz anlarında ortadan kaybolduğunu gören seçmenler de büyük hayal kırıklığı yaşıyor. Kılıçdaroğlu'nun başlattığı Adalet Yürüyüşü'nün çok ses getirmesinin de, İnce'nin seçim akşamı açıklama yapmamasının büyük kızgınlık yaratmasının da nedeni işte bu.