İlkem ilkesizlik

Abone Ol
Siyasette en zor olan şey ilkeli davranabilmek. Hiçbir ilkeniz yoksa, işiniz hâliyle kolaylaşıyor. En hamasi, en milliyetçi nutukları atıp, Kürtleri iç mihrak ilan edebilirsiniz; sonra da hiçbir şey olmamış gibi Hizbullah ile masaya oturup oy pazarlığı yapabilirsiniz. Atış serbest! Cumhur ittifakı, tabanı genişletme derdiyle denize düştü yılana sarıldı. Bir oyun bile büyük önemi olduğunu fark ederek, AKP-MHP bloğunun kendilerine yakın gördükleri daha küçük siyasi partilerle pazarlığa oturduklarına tanık oluyoruz. Bu çerçevede Yeniden Refah Partisi ve Hüdapar gibi oluşumlarla pazarlık masaları kurulmuş durumda. Elbette siyasi anlamda büyük sorunlara gebe bu olası birlikteliklerin akıbetini hep beraber izleyeceğiz. Mesela ulus devlet kavramına son derece eleştirel yaklaşan, hatta federatif çözümün konuşulabilmesini parti programında talep eden Hüdapar’a, ittifakın küçük ortağı MHP nasıl yaklaşacak? Öyle ya, “Amed diye bir yer yoktur” ya da maçta ırkçı posterler açan “Bursaspor taraftarını selamlıyorum” gibi demeçleri hâlâ kulaklarda yankılanan Bahçeli, ne diyecek mesela? Her fırsatta, Türkiyelilik kavramını ön plana çıkaran HDP’lilere “PKK’nın bir terör örgütü olduğunu söyle” diye atarlanan parti yetkilileri, geçen televizyon ekranından “Türkiye Cumhuriyeti’ne göre Hizbullah bir terör örgütü olabilir ama bana göre bir terör örgütü değil” deyiveren Hüdapar Genel Başkanı Zekeriya Yağıcıoğlu’na nasıl muamele gösterecekler? Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı oğul Erbakan, ittifaka katılmak için gerekli gördükleri 30 koşul arasında şiddet gören kadınların en önemli hukuki teminatı konumundaki 6284 sayılı kanunun kaldırılmasını talep ederken, AKP yetkilileri partinin içinden bakan Derya Yanık ya da Özlem Zengin gibi kadınların karşı çıkışlarına nasıl yaklaşacaklar? Bu karşı çıkışların bir önemi ve değeri olacak mı, yoksa her konuda olduğu gibi bu konuda da tek bir kişinin iki dudağı arası mı belirleyici olacak? Mesela İstanbul Sözleşmesi’nden çıkış konusunda da benzer bir karşı çıkış yaşanmıştı, hatta Erdoğan ailesinin büyük bölümünün Sözleşmeden yana olduğu da kamuoyuna yansımıştı, ancak neticeyi hepimiz biliyoruz. Sorun bunlarla da sınırlı değil. Depremin üzerinden 40 gün geçmişken yapılan yarım yamalak yardımların, dağıtılan çadırların ilk yağmurda sele kapılıp gidivermesi gibi olaylara ya hiç ses vermeyerek “araziye yatan” ya da helâllik talep etmekten başka bir şey yapamayan bir iktidar, meşruiyetini “domuz bağı” tekniği ile öldürmeyi literatüre sokan bir yapıyı meclise taşıyarak mı tahkim edecek? Siyasette en zor olan şey ilkeli davranabilmek. Hiçbir ilkeniz yoksa, işiniz hâliyle kolaylaşıyor. En hamasi, en milliyetçi nutukları atıp, Kürtleri iç mihrak ilan edebilirsiniz; sonra da hiçbir şey olmamış gibi Hizbullah ile masaya oturup oy pazarlığı yapabilirsiniz. Atış serbest! Peki, millet bu ilkesizliğe nasıl tepki gösterecek, esas soru bu olmalı. Tüm bu ilkesizlikleri “Reis yapıyorsa bir bildiği vardır” diyerek sineye mi çekecek, yoksa “hadi oradan” diyerek tekmeyi mi basacak? Hâlâ “komşularla sıfır sorun” politikasından “sıfır komşu” noktasına gelinmesi, “değerli yalnızlık” olarak teorize edilmeye çalışırken, Suudi gazeteci Kaşıkçı’nın Suudi yönetimi emriyle öldürülmesiyle sesler yükselip sonra ekonomi zora girince kapıda sarılarak Suudi prensini karşılarken, , “one minute” çıkışıyla, Mavi Marmara olayından sonra söyledikleriyle şimdiki İsrail politikası arasında uçurum oluşurken, 33 askeri uçakla bombalayan Putin’in kapısında dakikalarca bekletilirken, kendisine hitaben mektubunda “aptallık yapma” diyen Trump’a cevabi yazısında alttan almaya çalışırken Reisin ne bildiği vardı acaba? İlkeli olmak zor iş vesselam!