İletişim çağında iletilemeyen sevgi

Abone Ol
İletişim çağında kendini ifade edemeyen, kendini ifade edeni dinlemeyen bir toplum olduk. Sevmeye, özlemeye utanır hâle geldik çünkü her zaman daha fazla seçenek var ve artık sadakat bir suçmuş gibi empoze ediliyor. Günümüzün kanayan yarası yüzeysel ilişkiler ve bunların verdiği derin yaralar diye düşünüyorum. Eskilerin o romantik, uzun süreli ve sadakat dolu ilişkileri artık yok. Bunun yerine hızlı tüketim çağı ilişkileri ön plana geldi. Sevgi, sevgili olmak gibi şeyler yerini flörtleşmeye bıraktı. Önceden flört kelimesini kısa bir tanışma faslı niyetine kullanıyorken şimdi ise sevgililik sorumluluğunu almadan takılmak olarak kullanıyoruz. Bence bunun sebeplerinden biri artık çok fazla seçeneğimizin oluşu. Artık kimseyi alttan almak, kusurlarını örtmek ya da olduğu gibi kabullenmek istemiyoruz. Hep daha güzeli, mükemmeli, söz dinleyeni olsun istiyoruz. Sevdiğim bir söz var ki durumu açıklıyor.  Beğendiğiniz bedenlere hayalinizdeki ruhları koyup adına aşk diyorsunuz. Günümüz ilişkileri çoğunlukla böyle düşünceler sonrası love-bombing ile başlıyor. Sonrasında ise ghostingle bitiyor. Peki bunların anlamı ne? Benim çokça maruz kaldığım ve elbette farkında olmadan birkaç kez uyguladığım ‘’Love-bombing’’ terimiyle başlamak istiyorum. Dilimizde karşılığı ‘’Aşk bombardımanı’’ evet kabul ediyorum kulağa biraz komik hatta sevimli geliyor. Gerçekte ise ne komik ne de sevimli değil. İlişkinin başlarında narsistik olan partnerin aşırı ilgi göstermesi, partnerini göklere çıkartması ve ilerleyen zamanlarda bunları asla yapmamış gibi davranıp mesafeli davranmasına love-bombing deniyor. Yani aslında ilgi verip o ilgiye sizi alıştırdıktan sonra ilgiyi azaltan partner de diyebiliriz. Ben bu şahıslar için çok daha farklı şeyler söylüyor olsam da tahmin edeceğiniz üzere burada yazamıyorum. Gelelim hayalet sevgililerimize… Özellikle son zamanlarda bolca ama cidden bolca duyup tanık olduğumuz ‘’Ghosting’’ tam bir kâbus. Diyelim ki aranızın gayet iyi olduğu bir ilişkiniz var. Aşkımlar, canımlar havalarda uçuşuyor. Sonra bir bakıyorsunuz aşkınız buhar olmuş. Ne mesajlara cevap var ne de aramalara bir dönüş. Sebep bile belirtmeye tenezzül etmeyen biricik narsistimiz sizi ‘’ghostladı’’. Siz neden ve nasıl sorularıyla boğuşurken o yeni flörtlere yelken açtı bile. Ve sırada sahnenin yıldızı Gaslighting! Kendisine son iki ilişkimde maruz kalmış olduğum için açılın konun mağduru geldi diyebilirim. Bu gaslighting denilen illet, bir insanın bir insana yapabileceği en kötü şey ve bir manipülasyon yöntemidir. Hani şu ‘’Kızım sen kafanda kuruyorsun, yazmışsın senaryoyu zaten.’’ Diyen partnerlerinizi hatırladınız mı? Ya da ‘’Ben seninle flört etmedim, sevgili olmadık, sen tamamen yanlış hatırlıyorsun.’’ Diyen partnerinizi?  Eminim ve maalesef ki hepimizin hayatına bu insanlardan girmiştir. İşte bu korkunç insanlar, yaşanmış bir olayın üzerine tekrar düşündürmeyi, abartılı veya anormal bir tepki verilip verilmediğini sorgulatmayı, hikâyeyi kendi istedikleri şekilde tersine çevirerek, karşı tarafın dikkatini dağıtmayı, suçlu hissettirmeyi ve bu şekilde kişiyi kontrol altına almayı amaçlayıp çoğu zaman da başarırlar. Hatırlanan gerçek anının aksine kendi uydurdukları ve çıkarlarına uygun olan anıyı olmuş gibi size kabullendirmek asıl amaçlarıdır diyebilirim. Bu bahsettiğim üçlü cidden günümüz ilişkilerinde çok güçlü. Çoğu insanın psikolojisini bozacak kadar zarar veren bu korkunç döngü maalesef günümüz normali haline geldi. Bütün bunların nedeninin iletişimsizlik olduğunu düşünüyorum. İletişim çağında kendini ifade edemeyen, kendini ifade edeni dinlemeyen bir toplum olduk. Sevmeye, özlemeye utanır hâle geldik çünkü her zaman daha fazla seçenek var ve artık sadakat bir suçmuş gibi empoze ediliyor. Elbette çokeşlilik ya da açık ilişki karşıtı biri değilim çünkü biliyorum ki her ilişkinin dinamiği birbirinden çok farklı. Benim söylemek istediğim aşk bir savaş değildir. İnsan birini seviyorsa onunla güç oyunlarına girmek yerine uzlaşmayı tercih etmeli. Sevdiğini göstermeli, belki bu yüzden acı çekebilmeli. Bu acıyı çekmek güçsüzlük değil. Güçsüzlük bile olsa kim zayıf yanlarını görmediği, tamamen çelikten ve mükemmel birine âşık olur? Vitrin mankenleri duygusuzca camda durur ama biz insanız ve duygularımızı yaşamak zorundayız. Birbirimizi ilgiye alıştırıp sonra muhtaç etmenin, açıklama yapmadan yok olmanın ya da yaşanmış anıları yok saymanın bize hiçbir faydası olmadığını en kısa zamanda anlayacağımızı umuyorum. ‘’Biliyorsun çünkü, yumuşak sertten güçlüdür, su kayadan güçlü, sevgi zorbalıktan güçlüdür.’’ – Hermann Hesse