Loading...
Krizleri çözme - yönetme kabiliyetinin gerilediği düzeye baktığımızda Saray iktidarının fiilen İletişim Başkanlığı’ndan ibaret bir propaganda balonuna dönüştüğünü söylemek abartı olmaz. İmajlar, sloganlar, dezenformasyon ve hamaset…Türkiye’de yaşayan birine sansür yasasının işlevinin bir Hakikat Bakanlığı uygulamasını hayata geçirmek olduğunu anlatmaya gerek bile yok. Olguları eğip bükme, enformasyonu hassas bir filtreden geçirme, gerçekliğin tek ölçütünün iktidarın çıkar ve ihtiyaçları olduğu bir hegemonya yaratma çabası. Karşılaştığımız toplumsal sorunları, krizleri çözebilme kabiliyetinin, yönetme kapasitesinin gerilemiş olduğu düzeye baktığımızda Saray iktidarının fiilen İletişim Başkanlığı’ndan ibaret bir propaganda balonuna dönüştüğünü söylemek abartı olmaz. İmajlar, sloganlar, dezenformasyon ve hamaset… ORWELL’IN DİSTOPYASI MI, HUXLEY’NİN DİSTOPYASI MI? Öte yandan bu distopya göndermesinin edebiyatta birlikte anıldığı bir alternatif örneği daha var ki, yakın zamanda dünya genelinde otoriter popülist iktidarların yükseliş trendini o olmadan yerli yerine koyabilmek mümkün değil: Aldous Huxley’nin Cesur Yeni Dünya’sı. Medya kuramcısı Neil Postman, Televizyon Öldüren Eğlence eserinin önsözünde bu iki distopya tasarımının kısa bir karşılaştırmasını yapar ve geleceğin Orwell’ın iddia ettiği gibi baskıcı ve her anı gözetleyen iktidarların değil, Huxley’nin tarif ettiği gibi hiçbir şeyi yasaklamayan, aksine insanları sonsuz haz ve enformasyona boğarak gerçekliği seçilemez kılan iktidarların geleceği olacağı iddiasının daha isabetli olduğunu söyler. Cesur Yeni Dünya’da kitapları yasaklamaya gerek yoktur, çünkü kimse kitap okuma gereği duymaz. Bilgiye ulaşmayı engellemek değil, enformasyon yağmuru içinde doğru ile yanlışı ayırt edilemez kılmak yeterlidir. Türkiye’deki tablo ilk bakışta Orwellyen bir distopyaya benzese de, Türkiye dâhil dünya örneklerinde sağ popülizmin yükselişinin ardında Huxley tarzına yakın bir postmodern distopyanın işleyişinin etkisi de görülmelidir. ABD’de Trump iktidarını, Trumpizm etkisini ve aşırı sağı yükselten etkenlerden biri, insanların paylaştığı ortak gerçeklik düzleminin imha olup kavramların, olguların, süreçlerin mutlak bir göreliliğin elinde eriyip gitmesiydi. Gerçeklik denen şeyin söylemden, dilden ve anlatılardan ibaret olduğunu buyuran yaklaşım, her türlü kavramın bağlamsızca sağa sola çekiştirilip keyfi biçimde yeniden tanımlanabilmesine kapı araladı. İklim değişikliği, ekolojik kriz, salgın hastalıklar, liyakat hatta bilimsel faaliyetin kendisi bile tamamen bir kurguya indirgenebildi. Batı’dan yayılan ideolojik rüzgârlar dönüp yine Batı’nın kalbini vurdu ve Trumpizm ABD siyasetinde şimdilik uzun ömürlü görünen bir akıma dönüştü. Hem Amerika hem de Türkiye’de, demokrasi namına tüm demokratik kazanımları yıkmaya çalışan iktidarlar işbaşına geldi. “Ezilenlerin gür sesidir o” diye marşlar besteleten Erdoğan iktidarı, Türkiye tarihinde gelir adaletsizliğinin en fazla derinleştiği, servet transferinin en fazla yoğunlaştığı dönem oldu. İleri demokrasiyi inşa etme propagandası, Türkiye tarihinin en anti-demokratik iktidarıyla neticelendi. Geçtiğimiz Mayıs ayında ABD İç Güvenlik Bakanlığı altında “Dezenformasyon Denetim Kurulu” adı verilen bir birim oluşturuldu. Amacını iç güvenliği tehdit eden dezenformasyonla mücadele olarak duyuran kurul, büyük tartışmalara yol açınca üç hafta sonra askıya alındı. Dezenformasyon ve psikolojik harbi dünyada en yaygın ve güçlü şekilde kullanan devletin dezenformasyonla mücadele iddiasıyla ortaya çıkması ironikti. Benzer şekilde yıllardır maaşlı personeller (troller) istihdam ederek ve kamu kaynaklarından milyonlarca dolar harcayarak sosyal medyada dezenformasyon operasyonları yürüten Saray iktidarının dezenformasyonla mücadele yasası çıkarmak istemesi de aynı ölçüde ironik. Sosyal medyanın ve gelişen enformasyon teknolojisinin bizatihi kendisinin Huxley distopyasını bağrında filizlendirdiğini tartışmak mümkün, bu ayrı bir yazının konusu. Otoriter iktidarların bu potansiyeli istismar ediyor oluşu ise bir vaka. Gerçeğin saklanmasından daha çok tersyüz edilmesi, baş aşağı çevrilmesi, karşıtına dönüştürülmesiyle karşı karşıyayız. Demokrasi namına demokrasinin ortadan kaldırıldığı, yoksulları korumak iddiasıyla zenginlerin daha da zengin edildiği, devleti savunmak adına devletin ayaklar altına alınıp tepelendiği bir dönemdeyiz. Şimdi de dezenformasyonla mücadele kisvesinde insanların haber alma ve haber verme imkânlarının daha da kısıtlanması girişimi önümüzde. İki distopik evrenin kesiştiği yerdeyiz. --- [1] https://twitter.com/iletisim/status/1539361135362813952 [2] https://twitter.com/fahrettinaltun/status/1539433453090897920 [3] https://reutersinstitute.politics.ox.ac.uk/digital-news-report/2022/turkey