Yeni moleküllerin keşfi kadar eski ilaçların yeni amaçlar için kullanılması da inovasyon olarak tanımlanıyor. Bu hafta sizlere inovasyona değer veren iki yerli firmamızı ve sağlıkta inovasyonu teşvik eden “Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği”’ni tanıtacağım.
İlaçlar olmasa ne yapardık? Kronik sorunlarım nedeniyle, başka birçok akranım gibi, çeşitli ilaçlar kullanıyorum ve değil onları kesmek; içme zamanımı aksatamıyorum bile. İnsülinin, antibiyotiklerin ilaç olarak insanlığın hizmetine sunulmasının ne kadar çok can kurtardığını biliyoruz.
Hepsinden önemlisi, en eski ilaçlardan olan asetil salisilik asidi keşfedenlere ne çok dua etmiştir ağrı çekenler. Yeni moleküllerin keşfi kadar eski ilaçların yeni amaçlar için kullanılması da inovasyon olarak tanımlanıyor. Bu hafta sizlere inovasyona değer veren iki yerli firmamızı ve sağlıkta inovasyonu teşvik eden Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği’ni tanıtacağım.
ATABAY İLAÇ
İnsan ne zaman bilim yapmaya başladı, bilmiyoruz. Ancak insanların dertlerine derman bulmak için çeşitli otları, tohumları deneyerek öncü metodolojik bilimsel çalışmalara giriştiğini öngörmemiz mümkün. İlaç ile zehrin farkının dozda olduğunu söyleyip bugünkü ilaç ve hekimlik biliminin temellerini atanlardan Bergamalı Galen, Anadolu’nun ilk biliminsanlarındandı.
Hipokrat, Asklepion, İbni Sina, Edirne Şifahanesi gibi muhteşem tıp insanları ve merkezlerine sahip bir geçmişe ve birikime dayanan bu toprakların, elbette çok uluslu çok güçlü dev ilaç şirketlerine rağmen, ayakta durabilen, gerçekten yerli, gerçekten milli firmaları olacaktı. İşte Atabay onlardan birisi. Kemalettin Atabay ile başlayıp, Bülent Atabay ile devam eden serüven hiç şüphesiz üçüncü kuşak ile yoluna devam edecek.
Fotoğrafta izlediğiniz genç arkadaşlarım Dr. Şevval Karadağ, Ecz. Ömrüm Ergüven, Ecz. Sefa Mumay ile birlikte Atabay’ın Gebze’deki tesislerini ziyarete gittik. Hayatımdaki ilk ilaç fabrikası ziyareti idi, acaba ondan mı bilmiyorum ama eczacı arkadaşlarım da çok etkilendi. Fabrika, daha doğrusu fabrikalar 228 dönümlük bir arazi üzerinde; biz sadece benzenden parasetamol üreten tesislerini gezebildik.
Fabrika Müdürü Adil Kaya net biçimde “Tartışmasız dünyanın en iyi parasetamolünü biz yapıyoruz” dedi. Bunun nedeni baştan sona tüm süreci, altyapıyı, tesisi kendilerinin tasarlayıp kendilerinin üretmesi. Yabancıdan aldıkları herhangi bir patent yok, ödedikleri bir bedel yok. FDA başta, uluslararası düzenleyici denetleyici kuruluşlardan onaylı oldukları için birçok ülkeye parasetamolü hammadde olarak satmaları göğsümüzü kabarttı.
Sağlıkta inovasyon üzerinde çalışan arkadaşlarla sağlık sektörünü irtibatlandırmak amacıyla bu dünyaya girdiğimden itibaren bir kişinin adını çok sık duymaya başlamıştım; Doğan Taşkent. Herkes bana, benim gibi bu konuda gönüllü çalışan, yüzlerce girişimciye mentorluk yapmış “Doğan Ağabey” ile tanışmam gerektiğini söylüyordu.
Mutlaka yeni keşifleri gerektiği bir alan olduğu için yerli veya yabancı tüm ilaç firmaları inovasyona her zaman önem veriyor, ciddi kaynak ayırıyor. Sağlıkta inovasyon ekosistemine yaptıkları katkılar için hepsine müteşekkiriz.
Nihayet Atabay İlaç’ın Arge ve İnovasyon Direktörü olan, fotoğrafta en sağda yer alan Doğan Bey ile tanıştım ve dostluğumuz hâlâ sürüyor. Atabay gezimizi de organize edip bize harika bir gün yaşattığı için de ayrıca teşekkür borçluyum. Bugün sağlıkta inovasyonda başarılı olduysak bunu Doğan Bey gibi içtenlikle birikimlerini paylaşmış insanlara borçluyuz.
Atabay beşeri, zirai, veterinerlik ilaçlarının yanı sıra aşı ve biyoteknolojik ilaç yapabilme potansiyeline sahip. Türkiye kamuoyu onları Covid-19 pandemisinde favipiravir isimli ilacı 40 gün gibi kısa süre içinde, etkin işbirlikleri yaparak üretmeleri ile tanıdı; aşı çalışmaları ile ümitlendi. Bu başarı sebepsiz değildi; çünkü Atabay kurulduğu günden itibaren ilaç keşfine, inovasyona önem veriyordu, 10 kadar üniversite ve TÜBİTAK ile geçmişte işbirliği yapmışlardı, biliminsanları ile çalışmaya alışkınlardı.
Bu köşede genel olarak olumsuzlukları dile getirmediğimi fark etmişsinizdir. Pandemi sürecinde Atabay da diğer birçok firma gibi aşı ve ilaç çalışmalarında gösterdikleri vatanperverliğin karşılığını alamadıkları gibi epey zorluklar da yaşadılar. Yine de geleceğe umutla, heyecanla bakıyorlar.
Örneğin ilaçta, aşıda biyoteknolojinin önemini görerek bu alanda hem kadrolarını hem altyapılarını güçlendiriyorlar. Fotoğraftaki Başak Özata, Elif Kurt, Bahadır Kuran’ın özgeçmişleri, başarıları, şirketin ekip çalışmasına verdiği değerle birleşince biyoteknolojik ilaçlarda, aşıda dışa bağımlılığımızı asgari düzeye indirip ülkemizi hak ettiği yerlere taşıyacaklarını öngörebiliyoruz.
ARVEN İLAÇ
Fotoğrafta izlediğiniz Arven’in kurucusu ve sahibi Zafer Toksöz Boğaziçi Üniversitesi Kimya Mühendisliği mezunu. Tam anlamıyla “icat çıkardığı” için belki de bu sektörde onun başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmemiştir. Biz yine kuralımızı bozmayalım, yaşadığı olumsuzluklardan çok bugün neler ürettiğine ve yarınki hedeflerine odaklanalım.
Sanovel babası Erol Toksöz’ün 1983’te kurduğu daha çok patent süresi sona eren jenerik ilaçları üreten, Majezik, Lansor, Ator gibi benim de kullandığım ilaçları olan tanınmış bir yerli firma. Zafer Bey bu yola ilave olarak üretimi daha zor olan biyoteknolojik biyobenzer ürünlere, onkolojik ilaçlara ve özgün tıbbi cihazlara yönelmiş. Pandemi olunca aşı macerası da başlamış, şimdi haklı övünçle anlattığı Malta yatırımı da böyle ortaya çıkmış.
Örneğin ürettikleri Fraven, kanser tedavisi sırasında sayısı azalan beyaz küreleri arttırmak için kullanılan bir ilaç. Bunun için bağırsağımızda bolca bulunan E. Coli bakterisi adeta bir fabrika hâline getiriliyor ve bakteriye ilaç sentez ettirilip saflaştırılıyor. Keşke iş burada yazdığım kadar kolay olsa. Bin bir zorluğu var ama Arven bunu başarmış, oluşturduğu bilgi ve altyapı birikimi sayesinde sadece bakteri hücresini değil, memeli hücresini de ilaç üretiminde kullanabiliyorlar.
Örneğin Arven ilacın ürettiği Fraven, kanser tedavisi sırasında sayısı azalan beyaz küreleri arttırmak için kullanılan bir ilaç. Bunun için bağırsağımızda bolca bulunan E. Coli bakterisi adeta bir fabrika hâline getiriliyor ve bakteriye ilaç sentez ettirilip saflaştırılıyor.
Zafer Bey tüm Türkiye’nin Fraven ihtiyacını sadece 50 litrelik fermentörle karşılayabildiklerini söylüyor! Sihir bu! Niçin sağlığa dayalı ekonomi, biyoteknoloji diye tutturduğumu bundan daha iyi anlatamazdım herhâlde.
Aşı üretilmesi ilaç üretiminden daha zor ve meşakkatli bir süreç. Hele ki bir pandeminin ortasında daha da zor oldu. Yine de Arven cesaretle ve vatanseverlikle ortaya atılmış, birçok kurumla, biliminsanıyla işbirliği yapmış ve aşı üretimi için gerekli teknolojiyi ülkeye getirmiş. Ancak verilen sözler tutulmamış ve Zafer Bey de kendisini kırmızı halıyla karşılayan Malta’ya yönelmiş ve tüm biyoteknolojik ürünlerde kullanılabilecek, milyonlarca aşının dolumunu yapabilecek tesisini Malta’ya taşımış.
Niçin Malta diye sorduğumda öncelikle Avrupa Birliğinde, buradan ilgili ülkelere ulaşmak kolay; ABD’nin düzenleyici kurumu FDA onayı verebiliyor ve Afrika’ya geçiş kapısı dedi. Üstelik Malta Başbakanı ve Bakanları ile doğrudan görüşüp desteklerini alabiliyor; çünkü Malta’nın bu alanda en yüksek teknolojiye sahip en büyük tesisi haline gelmiş.
Maltalılar akıllı insanlardır; Afrika’nın giderek artan önemini görüyor ve şimdiden Afrika için bir lojistik ve üretim merkezi olmak için hazırlanıyorlar. Umarım önümüzdeki dönemde biz de Zafer Toksöz gibi inovatif işinsanlarımızı küstürmez ve Sağlıkta Önder ve Örnek Ülke Türkiye hedefimize hızla ulaşırız.
ARAŞTIRMACI İLAÇ FİRMALARI DERNEĞİ (AİFD)
AİFD yabancı çok uluslu ilaç firmalarını çatısı altında toplayan bir dernek. Bizler için, hastalar için hayati önemde ilaçları üretip satmaktan başka ülkemizin klinik araştırmalarda öne çıkması, gelir elde etmesi yönünde de değerli çalışmaları var. Sağlığımıza ve sağlık sistemimize katkıları için her zaman onlara teşekkür ediyoruz.
AİFD, yönetim kurulu ve genel sekreteri Dr. Ümit Dereli öncülüğünde sağlıkta inovasyon konusunda önemli bir adım attı ve BİO Startup programını başlattı, ekosistemin üretken paydaşlarından Selin Arslanhan ve şirketi ReDis İnnovation ile birlikte altı yıldır başarıyla sürdürüyor.
Bu programda sadece ilaç alanında değil, sağlıkta biyoteknolojik inovatif ürünü olan, belli bir olgunluğa gelmiş girişimler bir ön eleme sonrası yoğun eğitime alınıyor. Eğitimle beraber sektörün etkin oyuncuları ve yatırımcılar ile buluşmaları ve karşılıklı etkileşim sağlanıyor.
Sonuçta seçilen girişimler için en büyük ödül, ABD’de her yıl düzenlenen BİO Convention’a katılma olanağı kanımca. Örneğin bu yıl Boston’da düzenlenecek etkinliğe dünyanın dört bir tarafından 14.000’den fazla biyoteknoloji ve ilaç sektörü lideri katılacak.
BİO Startup ve benzeri programlar sayesinde uluslararası bu şölende hak ettiğimiz yeri kısa sürede alacağımıza inanıyorum. Tüm sağlık girişimlerini AİFD’nin güzel organizasyonu BİO Startup’ı yakından izlemeye davet ediyorum.
İnsan, hayvan ve bitkiler olarak bakteriler, virüsler, parazitler ile birlikte yaşamak zorundayız. Bunların çoğu bize ve çevreye yararlı; ama bazan hastalık yapabiliyor; hayvanlarımıza, tarım ürünlerimize zarar verebiliyor. Ya da vücutlarımızda bazı maddelerin eksikliğine, fazlalığına bağlı bozukluklar ortaya çıkabiliyor. Hiç şüphesiz ki bunlarla mücadele etmek için ilaca, aşıya ihtiyacımız var. Mutlaka yeni keşifleri gerektiği bir alan olduğu için yerli veya yabancı tüm ilaç firmaları inovasyona her zaman önem veriyor, ciddi kaynak ayırıyor. Sağlıkta inovasyon ekosistemine yaptıkları katkılar için hepsine müteşekkiriz.