İktidarın el değiştirmesi için rasyonaliteden uzaklaşmak mı lazım?
Ancak unutmayın bu yeni sistem ile kendi ayaklarına sıkmaları da çok muhtemel. Hoş eğer mücadeleci otoriterliğin sınırlarını aştılar ise kendi ayaklarına sıksalar dahi, topal bir şekilde ilerleyebilirler.
Türkiye her geçen gün daha ne kadar mantıksız-akıldışı ya da irrasyonel olabilirim diye kendisini zorluyor. Bir yandan birbirinden anlamsız iktidar yanlısı söylemleri dinlerken diğer yandan toplumun bir kısmı gerçeklikten çok uzak bir şekilde ne Türkiye’nin gerçekte ne konumda olduğunu görüyor ne de iktidarın nasıl hatalı politikalar silsilesi ile ülkeyi yönettiğini. Peki bu irrasyonellik sarmalında gittikçe güçlenen muhalefetin sadece iktidarı rasyonel hareket edecek bir aygıt olarak görmesi ne kadar doğru?
DIŞ POLİTİKADA OLMAYACAK DUAYA AMİN DEMEK
Geçtiğimiz ay Türkiye biraz da dünya siyasetindeki çalkantıdan dolayı çok farkında olmasak da olağanüstü günlerden geçti ve geçmeye de devam ediyor. Rusya’nın acımasız bir şekilde Ukrayna’ya saldırması bir şekilde Türkiye’yi önceleri sıkıştırmış gibi gözükse de kırıntısı kalan Türkiye hariciyesi yine kriz anını görece iyi yönetiyor. Son bir haftadır BBC, Guardian ve de NewYork Times gibi dünyanın önde gelen haber organları Türkiye’nin bu savaştaki rolünden bahsediyorlar. Bununla beraber Erdoğan sanki bileklerine elektronik kelepçe taktırıp ülke sınırlarına hapsettiği Mavi Vatancı Avrasyacı ve de maceracı generallerin dediklerinin aksine hareket ederek Batı’ya ‘ben hala buradayım ve bu sorunu da benimle çözün’ demeye getiriyor. Elbette Cengiz Çandar’ın Al Monitor’de yazdığı gibi bu Erdoğan gibi bir kötü bir sicili olan lider için yetmese de bir iki ay öncesine göre baktığımız zaman çok da ön göremeyeceğimiz bir durum. Elbette bunlar Türkiye’nin 2016-2018’den sonra değiştirmeye başladığı dış politikasında büyük bir değişim yaratır mı bilinmez. Rasyonel olan yaratması olur. Dahası otoriter liderlerin dünyadaki algılanışları yeniden değerlendirilerek Erdoğan’ın yeniden kendisine çeki düzen vermesi de beklenir. Ancak Sabah ve Hürriyet gazetelerindeki iktidara yakın yazarların aktardıklarına göre bu iş rasyonalite sınırlarının dışına çıkacak gibi. Onlara göre Türkiye’nin dış politikasındaki bu ataklığı Türk tipi başkanlık sistemi sayesinde olacak gibi. Kısacası irrasyonel ama anlaşılan iktidar kendisine bu irrasyonelliği seçmiş ve kabullenmiş gibi duruyor.
ÇİLLER’İ KULLANACAK KADAR SINIRLARI ŞAŞMIŞ BİR YAPI
Öte yandan geçtiğimiz günlerde AKP-MHP koalisyonu destekli olduğu çok belli olan yeni bir olay da yaşadık. Kendi kurduğu koalisyon hükümeti askeri bir dış müdahale ile devriler eski Başbakan Tansu Çiller ‘en iyi koalisyon bile askeri darbelerden kötüdür’ minvalinde bir laf ederek yeniden siyaset sahnesine çıktı. Söylediği lafın irrasyonelliğini tartışmaya bile açmaya gerek yok. Kendisinin imaj makerlar tarafından parlatılarak Meral Akşener ile mücadele ettirilmek üzere AKP tarafından dolaylı olarak desteklendiğini de çok açık bir şekilde görüyoruz ve bunun anlamsız bir irrasyonellik içerdiğinin de farkındayız. Ancak anlaşılan o ki iktidar o kadar gerçeklikten kopmuş ve sınırlarını kaybetmiş bir şekilde bu mantıksız yola başvuruyor.
YENİ SEÇİM DÜZENLEMESİ İLE KENDİ AYAKLARINA SIKACAK KADAR İRRASYONEL OLABİLİRLER
Çiller’in çıkışı ile aynı zaman diliminde AKP-MHP koalisyonu yeni bir seçim düzenlemesini kamuoyu ile paylaştı. Sanki hayatın bir akışı yokmuş gibi, seçmenlerin oy oranı başta yaşanan ağır ekonomik kriz nedeniyle hiç değişmiyormuş gibi çoğunlukla AKP’ye yarayan bu yasa sonrasında muhalefet eğer bu yasa uygulanacak ise Erdoğan bir daha aday olamaz gibi bir çıkarımda bulundular. Hiç büyük laflar etmeden söyleyeyim ‘bal gibi olur’. Nasıl mı? İrrasyonalite içerisinde zira Erdoğan kendisini öyle bir konuma getirdi ki ona hayır diyebilecek ne bir YSK ne de YSK’da görevli bir hâkim bulunmakta. Ancak unutmayın bu yeni sistem ile kendi ayaklarına sıkmaları da çok muhtemel. Hoş eğer mücadeleci otoriterliğin sınırlarını aştılar ise kendi ayaklarına sıksalar dahi, topal bir şekilde ilerleyebilirler.
Dahası Türkiye gibi büyük bir geminin dış politikasını bir anda değiştirme kararını alan, çiller başta olmak üzere birçok aktörü yine ve yeniden sahaya sürerek ortalığı bulandıran. Bile bile ekonomide irrasyonel kararlar alan bir güç odağının sizler rasyonel ve yasal gerekçeler ile durduramazsınız. Bu nedenle de iktidarın artık rotayı mücadeleci otoriterlikten daha da saptırdığını görmek lazım. Sanıyorum artık sınırları belli olmayan bir delilik bir yaşıyoruz. Bu noktada muhalefetin de her şeye hazır olması lazım. Peki hazırlar mı?
MUHALEFETİN İRRASYONEL OLMASI GEREKLİ DEĞİL AMA ONA CEVAP VEREBİLMELİ
Geçtiğimiz hafta İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, tutuklu iş insanı Osman Kavala’nın serbest bırakılması çağrılarına "Kim Kavala'nın serbest bırakılmasını istiyorsa Ukrayna'daki ve Suriye'deki çocukların katili de odur’ dedi. Neresinden baksanız tutarsız, saçma ve de gereksiz bir laf ama belki de yaşanabilecek ve de seçime yaklaşırken herkesin nasıl terörize edileceğini alttan alta gösteren bir laf. Bahçeli de aynı şekilde Kılıçdaroğlu'nu Diyarbakır ziyareti üzerinden hedef aldı. Kılıçdaroğlu’nun Diyarbakır ziyaretinin Antalya'da bir araya gelen Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile Ukrayna Dışişleri Bakanı Dmitro Kuleba'nın ateşkes ve barış arayışını kundaklama girişimi ve dış bağlantılı siyasi bir operasyon olduğunu iddia etti. Bu da elbette alakasız, saçma hatta delilik olarak nitelendirilebilecek bir açıklama. Rasyonel olan Kılıçdaroğlu da hem bunu hem de önceki Soylu açıklamasını ciddiye almadı ve sadece ti’ye alarak cevap verdi. Bu her ne kadar şimdilik yeterli gibi görülse de seçim döneminde yeterli olamayacaktır. Bu noktada muhalefet çok acil bir şekilde farklı boyutlu irrasyonellikler ile nasıl mücadele edeceğini bulmalı. Yoksa iktidar ile tamamen farklı bir dil konuşarak önceki seçimlerde yaptığı hayata düşebilir. Elbette ciddiyetsiz olmak değil kastım ama her duruma hazırlıklı olmak.