Siyasi iktidar yeni bir Alevi Açılımı başlatacaksa çözüm, ekonomik vaatlerden değil siyasetten, yani eşit vatandaşlığı sağlayacak, ayrımcılığı ortadan kaldıracak demokratikleşme adımlarından geçer.
Loading...
Seçim yaklaştıkça
“Alevilik” ve
“Aleviler” Türkiye gündemin ilk sırasına yerleşecek gibi görünüyor. Bunun temel nedeni de Kemal Kılıçdaroğlu’nun olası Cumhurbaşkanlığı adaylığı. Çünkü Kılıçdaroğlu Alevi.
Kimi siyasi yorumcular siyasi iktidarın Kılıçdaroğlu’nun olası adaylığı durumunda propagandasını, “CHP’nin bir Alevi Partisi olduğu” ve Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığının bir tür “Alevi kalkışması olduğu” üzerine kuracağı beklentisi var. Bu olasılık her zaman var.
Bu iddiayı gerçekçi bulmamak ayrı, buna karşı siyaset, siyasal söylem üretmek ayrı konulardır.
Siyasi iktidarın muhalefete karşı gerçek ve karşılığı olmayan pek çok suçlamayı yaptığını düşünürsek; bunun olmayacağını söylemek zor. CHP ve muhalefetin yapması gereken bu olasılığı karşı bir karşı iletişim stratejisini şimdiden çalışmasıdır.
Ama sadece bu olasılık yüzünden Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı çıkmak da siyaseten doğru değildir. Yapılması gererken iktidarın bu olası stratejisine karşı alternatif siyaset dili geliştirmektir.
ZİYARET NEREYE YAPILDI?
AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan Muharrem orucunun 10. gününde Hüseyin Gazi Cemevi’ni ziyaret ederek iftara katıldı.
Bu ziyaretin amacının iktidarın siyasi iktidarın Alevileri tanımak, onların sorunlarını çözmek, taleplerini dinlemek olmadığını ziyaret sırasında yaşananlardan biliyoruz.
Bu açıdan Erdoğan’ın ziyaret ettiği yer gerçekten bir Cemevi miydi yoksa Erdoğan ziyareti için onun hassasiyetlerine göre dönüştürülen bir mekan mıydı?
Kuşkusuz ikincisiydi.
Ki, ziyaret öncesi AK Parti’li belediyenin yardımıyla birden başlayan
"tadilat" ve sonrasında Hacı Bektaş-ı Veli resmi, Mustafa Kemal Atatürk fotoğrafı ve
Hz. Ali portresi, başka duvara taşınıyor. Bir anlamda Cemevinin iç tasarımı ziyarete “özel” hale getiriliyor. Amaç elbetteki ki, Erdoğan’ın Aleviler için kutsal resimlerin önünde fotoğraf vermemesiydi.
Bu açıdan Erdoğan Alevi Cemevi’ni değil kendi anlayışına göre dizayn edilmiş bir mekana gitti.
Erdoğan’ın ibadethane olarak kabul etmediği cemevinde iftara katılması siyasi amacından bağımsız olarak olumludur. Ama ne yazık ki niyeti olumsuzdur.
Ne resmî ne de insani olarak olarak “ibadethane” olarak kabul etmediği Cemevindeki iftara katılması siyasi amacından bağımsız olarak olumludur ama ne yazık ki siyasi niyet olumsuzdur. Nitekim geçmişte Karacaahmet’te Cemevi açma izni isteyen Alevi vatandaşlara hitaben, “Cemevi Cümbüş evi, ne izni!” ifadelerini kullanmaktan çekinmemiştir.
Ki Erdoğan’ın bir anlamda sivil fetva makamı olan Hayrettin Kahraman’ın Cemevlerine bakışı yeterince açık. O, Cemevlerini ibadethane olarak tanımıyor. Alevi Açılımı sürecinde katıldığı bir toplantıda “Cemevlerini ibadethane kabul etmek, İslam’a ikilik sokmak anlamına geleceği” mealinde ifadeleri kayıtlarda vardır.
Hepimiz bu ziyaretin amacını biliyoruz.
Dahası siyasi iktidarın Alevilere bakışını da.
EKONOMİK AÇILIM DA SÖZDE KALDI
Belli ki siyasi iktidar HDP seçmenini sandığa gitmemesi için yapmak istediklerinin benzerini Aleviler için de yapmaya çalışıyor.
Nitekim geçtiğimiz yıl Alevilere yönelik bir “ekonomik açılım” gündeme geldi ama devamı gelmedi.
O döneme Erdoğan; “
1585 Cemevi ziyaret edilerek hazırlanan kapsamlı çalışmayı görüştük” açıklaması yapmıştı.
Bütün bu ziyaretleri kendisini İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun danışmanı olarak tanıtan Ali Arif Özzeybek gerçekleştirmiş. Ve bu ziyaretlerde Cemevi yöneticilerine
“Ne eksiğiniz var?” sorusu sorulmuş.
Bütün bu ziyaretler sonucunda Alevilere vaat edilen ise üç şey var.
Bunlar;
- Cemevlerinin ibadethane değil, ‘Kültür Merkezi’ statüsüne kavuşturulması,
- Dedelere maaş bağlanması ve
- Cemevlerinin elektrik ve su giderlerinin kamu bütçesi tarafından karşılanması.
Alevilerin oyunu almanın yolunun siyasetten değil ekonomik vaatlerden geçtiğine karar vermişler. Biz bu filmi üstelik daha iyi oyuncularla 2009-2011 arasında izlemiştik.
Görüldüğü gibi önerilen çözüm daha doğrusu Alevilerin oyunu almanın yolunun siyasetten değil ekonomik vaatlerden geçtiğine karar vermişler.
İktidar belli ki aynı suda iki kez yıkanılacağını düşünüyor.
Kuşkusuz içinizden
“evet, evet biz bu filmi de görmüştük” diyorsunuzdur.
Ama biz gördük dedikçe, siyasi iktidar yeni film olmadığı için eski filmleri yeniden vizyona sokuyor.
Oysa biz bu filmi de üstelik daha iyi oyuncularla 2009-2011 arasında izlemiştik
Farklı kesimlerden insanları bir araya getiren ve uzun uzun tartışılan Alevi Çalıştayı’nın sonucu gelip Anayasa’nın değişmez maddelerine takılmıştı.
O dönemde; Alevi kurumlarının talepleri;
- Cemevlerinin tanınması,
- Zorunlu din derslerinin kaldırılması,
- Madımak Oteli’nin müzeye dönüştürülmesi
- Dergah ve tekkelerin sahiplerine iadesi
olmuştu.
O dönem açılımından sorumlu bakan Faruk Çelik, Alevilerin talepleri karşısına Anayasa ve Devrim Kanunları’ndaki değişmez maddeleri öne sürmüş, Cemevleri konusunda ise teolojik bir tartışma önermişti.
Alevilerin genel hatlarıyla ortak olduğu talepler karşısında bizatihi bu açılımı başlatan AK Parti
“devletçi” pozisyona savrulmuştur.
Mesela o dönem açılımdan sorumlu olan Bakan Çelik, Alevilerin neredeyse ortak talebi olan cemevlerinin ibadethane olarak tanımlanması konusunda; Anayasa’nın değişmez maddelerini ve Anayasa’nın
İnkılap Kanunlarının Korunması başlıklı 174. Maddesinin (aynı maddenin 3. fıkrası tekke ve zaviyelerle türbeleri yasaklarken, 8. fıkrası da bazı kisvelerin giyilmesini yasakladı. Bu fıkra yıllarca başörtüsü yasağının dayanağı oldu. Bu kanunda bir değişiklik olmadığı halde bugün başörtüsü yasağı neredeyse sorun olmaktan çıktı. Cemevinin ibadethane olması içinde pekala bir formül bulunabilir) engel olduğunu söyledi. Bakanın bu savunması, esas olarak yıllarca AK Parti ve öncüllerinin varlığına kast eden zihniyetin savunulmasından başka bir şey değildi.
Nitekim bakanın öne sürdüğü gerekçelerle Yargıtay 7. Hukuk Dairesi’nin “Cemevi ibadethane değildir” kararının gerekçeleri neredeyse aynıdır.
BİLİNÇALTINDAKİ ÖTEKİ
Aslında o tarihlerde açığa çıkan şey, Aleviliğin ve Alevilerin siyasi iktidar için
“bilinçaltındaki öteki” olduğudur. Özelikle Cemevlerini, “kültür merkezi” düzeyinde tanımlayarak Aleviliği kültürel/dinsel yönü üzerinden değil folklorik bir öğe olarak görerek asimile etmek temel amaçtır.
Peki Alevilerin temel sorunları yukarıdaki talepler midir?
Bence bu talepler önemlidir ama daha önemli olan Alevilerin kamuda uğradıkları ayrımcılıktır.
Türkiye’de çok büyük değişimler oldu. Ve sadece Alevilerin değil ülkedeki tüm kesimlerin sorunları siyaseten ağırlaştı.
Laikliğin bu kadar aşındırıldığı, Diyanet İşleri Başkanlığı üzerinden dinin devleştirildiği bir ortamda siyasi iktidarın Alevilerle ilgili tasarrufu eşit vatandaşlık değil ancak asimilasyon olur.
Laikliğin bu kadar aşındırıldığı, Diyanet İşleri Başkanlığı üzerinden dinin devleştirildiği bir ortamda siyasi iktidarın Alevilerle ilgili tasarrufu eşit vatandaşlık değil ancak asimilasyon olur.
Siyasi iktidar eğer yeni bir Kürt Açılımı, Alevi Açılımı başlatacaksa çözüm ekonomik vaatlerden değil siyasetten, yani eşit vatandaşlığı sağlayacak, ayrımcılığı ortadan kaldıracak demokratikleşme adımlarından geçer.
Ancak hepimiz biliyoruz ki, var olan zihniyet, yönetim sistemi ve siyasi anlayış ile bunu yapmak imkansız.