İktidarın “aileyi” koruma savaşı: İstanbul sözleşmesi

Abone Ol
Erdoğan’ın ve AKP’nin İstanbul Sözleşmesi inadında savundukları tek gerekçe sözleşmenin “Türk aile yapısını” bozduğu gerekçesiydi. AKP iktidarı özellikle son dört senedir aile yapısını bozduğu gerekçesiyle birçok şeye savaş açtı. Danıştay 10.Daire Başkanlığı 2021’de cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle tek taraflı feshedilen İstanbul Sözleşmesinden çekilme kararının iptali hakkında açılan dava hakkında geçtiğimiz günlerde nihai kararını verdi ve cumhurbaşkanlığı kararını hukuka uygun bularak Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesinden ayrılmasını onayladı. Danıştay’da görülen temyiz davasının sonucu benim için şaşırtıcı olmadı çünkü iktidarın başta ailenin tanımını yapan anayasanın 41.maddesinin de değiştirilmesi olmak üzere uzun bir süredir “kutsal ailesini” korumak için gösterdiği çabaları hepimiz medyadan takip ediyoruz. Bugün kutsal aileyi korumak için başta İstanbul Sözleşmesi olmak üzere birçok şeye karşı çıkan aynı AKP iktidarı 2011 yılında Avrupa Konseyi’nin İstanbul’da düzenlenen toplantısında “Kadına Yönelik Şiddetin ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Sözleşmeyi” ilk imzalayan iktidar olmuştu. Aradan geçen 10 yılda iktidarın içindeki eşitlikçi rüzgârın yönü değişti. Peki cumhurbaşkanı Erdoğan kendi imzaladığı bir sözleşmeyi feshetmek için çaba gösteriyor? Bunu anlamak için sözleşmeye yakından bakmak gerekiyor. İstanbul Sözleşmesi ya da tam adıyla Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, Avrupa Konseyi tarafından hazırlanmıştı. Bu sözleşme, 45 ülke ve Avrupa Birliği tarafından imzalanan, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddeti önleme amacıyla temel standartları ve devletlerin bu konudaki yükümlülüklerini belirleyen bir uluslararası insan hakları sözleşmesidir. Türkiye’nin de ilk imzacılarından biri olduğu sözleşme, adını, imzalandığı yer olan İstanbul’dan alıyor. Sözleşmenin içeriğinde kadına yönelik şiddet tarihsel bir olgu olarak tanımlanıp şiddetin cinsiyet eşitsizliği ekseninde doğan güç ilişkilerinden kaynaklandığına değiniliyor. Bu dengesizliğin kadınlara yönelik ayrımcı muameleye neden olduğu vurgulanıyor. Sözleşme içerisinde yer alan cinsiyet, cinsel yönelim, cinsel kimlik, yaş, sağlık ve engellilik durumu, medeni hâl, göçmen ve mültecilik gibi durumlarda ayrımcılık yapılmaması maddesi ve sadece aile içerisinde değil şiddet gören her kadın ve kız çocuğuna destek olunması şartı bazı muhafazakâr yayın organlarında ve dini cemaatlerde Sözleşmenin “Türk aile yapısını bozduğu”, “eşcinselliğe yasal zemin hazırladığı iddiasıyla rahatsızlık yarattı. Özellikle son dönemde adları sık sık çocuk istismarına karışan cemaatler bu olayların kamuoyuna yansımasında sözleşmenin etkili olduğunu düşünerek sözleşme içerisinde yer alan cinsel yönelim ibaresinin aile yapısını bozduğunu öne sürerek İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmesi için propaganda yapmaya başladı. İstanbul Sözleşmesi tartışmalarının ilk başladığı Mart 2021 tarihinde basına yansıyan bazı haberlerde AK Partili kadın milletvekillerinin sözleşmeden geri adıma karşı oldukları ve “sözleşme ile ilgili kamuoyunda yanlış algı yaratılmaya çalışıldığını” Cumhurbaşkanına ifade ettiklerine dair bir bilgi yer aldı. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan kararından geri adım atmayarak sözleşmenin Türkiye bakımından feshedilmesini onayladı. Resmî Gazetede yayınlanan kararın ardından Barolar ve sivil toplum kuruluşları ise çekilme kararının iptali için Danıştay 10. Daire Başkanlığı’na dava açtı. İlki 28 Nisan’da gerçekleşen duruşmaların sonuncusu 23 Haziran’da gerçekleşti.
Millet İttifakı partileri içerisinde yer alan CHP, İyi Parti, Deva, Gelecek ve Demokrat Parti iktidara gelmeleri durumunda İstanbul Sözleşmesi’nin tekrar yürürlüğe gireceğini hemen her fırsatta dile getiriyorlar
Danıştay’da görülen son duruşmayı ben de takip ettim. Duruşmada savunma yapan avukatlardan Kocaeli Barosu Kadın Hakları Merkezi Koordinatörü Avukat Nuriye Yılmaz beyanında “yalnızca şiddet gören kadınlar adına değil, şiddet mağduru bir kadın olarak da Danıştay’da olduğunu” belirterek “Ben bu şiddeti yaşamış, çaresizlikten yargıya başvuramamış bir kadın olarak da aranızdayım. Bana şiddet uygulayan, doktor olan eşim, 2007 yılında hastalıktan vefat etmeseydi belki de şu an aranızda olmayacaktım ve Anıt Sayaç’a yazılacaktı ifadelerini kullanmıştı* Yılmaz’ın bu beyanı İstanbul Sözleşmesinin önemini anlatmaya yetiyor aslında. Anıt Sayaç verilerine göre 2022 yılında 393 kadın öldürüldü. Binlerce kadın psikolojik, cinsel ve ekonomik şiddete maruz kalmaya devam ediyor. KUTSAL AİLEYİ KİM TEHDİT EDİYOR? Erdoğan’ın ve AKP’nin İstanbul Sözleşmesi inadında savundukları tek gerekçe sözleşmenin “Türk aile yapısını” bozduğu gerekçesiydi. AKP iktidarı özellikle son dört senedir aile yapısını bozduğu gerekçesiyle birçok şeye savaş açtı. Aile yapısını bozduğu gerekçesiyle İstanbul Sözleşmesi iptal edildi, iktidar kanadı sık sık toplum yapısını bozdukları gerekçesiyle LGBTİQA+ bireyleri hedef gösteren açıklamalar yaptı, onur yürüyüşleri yasaklandı ve son olarak anayasada ailenin tanımını yapan 41.maddenin tanımının değiştirilmesi için anayasa değişikliği hazırladı. İktidarın ve Erdoğan’ın aile yapısını korumak istemesinin altında ancak özellikle genç nesil muhafazakârların artık evlilikten ve aile kurmaktan kaçınması ve bu sebeple onları evlilikten kaçırdığını düşündüğü dış faktörler aramaya yönelmesi yatıyor. Bu sebeple başta İstanbul Sözleşmesi, Cedaw ve 6284 sayılı kanun gibi sözleşme ve yasalardan kurtularak(!) aileyi tehdit olarak gördüğü faktörleri püskürtmeye çalışıyor. Bunun ilk adımı olarak İstanbul Sözleşmesini iptal etti. Danıştay’ın kararı İstanbul Sözleşmesi için yargı yolunun kapandığı anlamına gelmiyor. Danıştay’da davacı olan barolar ve sivil toplum örgütleri konuyu öncelikle Anayasa Mahkemesine oradan da sonuç alınamazsa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşımaya hazırlanıyor. Danıştay gerekçeli kararını henüz açıklamadı kararın açıklamasının ardından dava AYM’ye taşınacak. MUHALEFET SÖZLEŞMEYE NASIL BAKIYOR? Millet İttifakı partileri içerisinde yer alan CHP, İyi Parti, Deva, Gelecek ve Demokrat Parti iktidara gelmeleri durumunda İstanbul Sözleşmesi’nin tekrar yürürlüğe gireceğini hemen her fırsatta dile getiriyorlar ancak masa içerisinde yer alan Saadet Partisi sözleşmenin uygulanmasına karşı çıkıyor. Partinin Konya Milletvekili Abdulkadir Karaduman, geçtiğimiz Temmuz ayında yaptığı açıklamada  “İktidara gelirsek İstanbul Sözleşmesi nasıl kaldırıldıysa İstanbul Sözleşmesi’ne bağlı bütün uygulamaları da Allah’ın izniyle kaldırmış olacağız” ifadelerini kullanmıştı. Ancak ittifakın diğer üyesi Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan geçtiğimiz hafta partisinin hazırladığı ‘Kadın Eylem Planı’nı açıkladığı sırada İstanbul Sözleşmesiyle ilgili olarak  “Döneceğiz arkadaşlar, döneceğiz. İstanbul Sözleşmesi’ne döneceğiz. Hem de Cumhurbaşkanı yemin töreni oluyor ya yetkiyi alıyor, yemin töreninden sonra ilk imzalar atılıyor ya o ilk imzalardan birisi de hemen ilk gün bu sözleşemeye geri dönme imzası olacak” açıklamasında bulundu. Muhalefet kanadında İstanbul Sözleşmesiyle ilgili henüz Saadet Partisi’yle uzlaşma sağlanılmış değil ancak diğer 5 partinin bu konuda kendi aralarında anlaştığı konuşuluyor. Muhalefetin kendi içerisinde bu konuyu nasıl çözeceğini ilerleyen günlerde hep birlikte göreceğiz. *İktidar Hukuktan Üstün mü?: İstanbul Sözleşmesi https://daktilo1984.com/yazilar/iktidar-hukuktan-ustun-mu-istanbul-sozlesmesi/