Çekya genel seçimlerini kaybeden popülist lider Babiş, devleti verimli bir siyasi firma olarak yöneten, işleri çok tartışmadan halleden, “sıradan adamı” temsil ederek oy toplayan bir siyasetçiydi. 2011'de geleneksel sağ-sol partiler reddedilirken ortaya çıkmıştı. Çek muhalefeti “teknokrat popülist” Babiş’in gücünü kırabilmek için aralarında ittifak kurmaları gerektiğini bu seçimde anladılar. İki grup halinde ittifaklar oluşturdular. 
Bu yıl 8-9 Ekim tarihlerinde yapılan genel seçimler sonucunda, 2017’den beri  Çekya’da iktidarda bulunan azınlık hükümetinin baş aktörü, ANO, yenilgiye uğradı. Bu yazıda, literatürde “teknokratik popülist” bir parti olarak bilinen ANO’nun seçim yenilgisi üzerinden Türkiye için çıkarılabilecek dersleri yazacağım. Bunu yaparken, Prag’daki Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nde Çek siyaseti üzerine bilimsel çalışmaları bulunan Jan Kovář, Jan Daniel ve Daniel Šitera’nın görüşlerine de yer vereceğim. ANO: MEMNUNİYETSİZ VATANDAŞLAR HAREKETİ Önce, Çek siyasi bağlamında ANO’nun ortaya çıkışına yönelik kısa bir girişte bulunalım: ANO, 2011 yılında, Çekya’daki yolsuzluk skandallarına karışmış hükümetlerden bunalan kitlelere yönelik, Slovak kökenli milyarder Andrej Babiš tarafından kurulmuştu. Çekçede “evet” demek olan ANO’nun açılımı “Memnuniyetsiz Vatandaşlar Hareketi.” Teknokratik bir popülist olarak, Babiš sol ve sağ yelpazedeki geleneksel siyasi partileri reddeden, “sıradan insanlara” fayda sağlayacak apolitik uzman çözümleri vaat ediyordu. Üye sayısı bakımından oldukça zayıf olan ANO, mali ve idari olarak da kurucusuna bağlı, “siyaset üstü”  bir hareket olup, liberal demokratik çoğulculuk ideolojisine bir alternatif olarak ortaya çıkmıştı.[1] 2013 yılında, girdiği ilk genel seçimlerde, yüzde 19 oy olarak, Sosyal Demokrat Parti’den sonra en yüksek ikinci oyu alan parti olmuş, 2014-2017 yılları arasında aynı partinin kurduğu koalisyon hükümetine ortak olmuştu. Bu hükümette Maliye Bakanı olarak görev alan Babiš, vergiden kaçınma ve daha sonra suçlu bulunacağı AB sübvansiyonlarını sahtekarlıkla talep etme iddiaları nedeniyle hükümetten atılmıştı. Ancak, 2017 genel seçimlerinde oy oranını yaklaşık yüzde 30’a çıkarak, seçimlerden birinci parti olarak çıkmış, yine Sosyal Demokrat Parti ile koalisyon kurarak, ve bu sefer koalisyona liderlik ederek bir azınlık hükümeti kurmuştu. Babiš’in başbakanlığını üstlendiği bu hükümet, mecliste bulunan Komünist Parti tarafından dışarıdan desteklenmişti. ANO’nun 2021 yenilgisinden Türkiye adına çıkarılacak dersler var. Hatta otoriterleşme dalgasından Orta Avrupa’da en çok etkilenen Macaristan ve Polonya için de çıkarılması gereken dersler çoktan tartışılmaya başlandı.[2] Ancak, bunu tartışırken, Çek siyasi sistemini Türkiye’den ve daha otoriter sayılabilecek Orta Avrupa ülkelerinden ayrıştıran şu noktaların altını çizelim: 1 - Çekya’da, (1990’lardaki Türkiye’yi andıran) bir parlamenter sistem, nisbi temsile dayalı bir seçim sistemi ve parçalanmış çoklu bir parti sistemi bulunmakta. ANO, her ne kadar 2017 seçimlerinde diğer partilerle arasındaki oy farkını ikiye, hatta üçe katlamış olsa da meclisteki sandalye sayısının çoğunluğuna hiçbir zaman ulaşamadı, ve Türkiye’deki gibi bir hakim parti modeli kurmaktan uzak kaldı. 2 - Çekya’da seçimler hala özgür ve adil bir ortamda yapılıyor. Çek demokrasisi son on yılda gerilemiş olsa da, hala demokratik bir rekabetin olduğu bir parti sisteminden söz ediyoruz.[3] Her ne kadar Babiš, diğer parti liderlerine göre medyada daha çok görünen bir lider olsa da, muhalefet partileri; Macaristan, Polonya ve Türkiye’deki kadar dezavantajlı değiller. ANO ve muhalefet partileri seçim kampanyalarında tabii ki birbirlerine ağır eleştiriler yöneltiyor, ve çoğu zaman popülist demokrasilerde görüldüğü gibi birbirlerini meşru rakip olarak görmekten uzaklaşıyor, ancak bu eleştiriler ve meşruiyet krizleri daha çok söylemsel düzeyde kalıyor. 3 - ANO’nun popülizmi, Polonya, Macaristan ve Türkiye’de olduğu gibi radikal sağ bir ideoloji ile harmanlanmış değil, daha çok “teknokratik” özellikler gösteren bir popülizm. Teknokratik popülizm, Çekya’da seçmenin siyaset kurumlarına güvenini kaybetmiş olması, var olan sistem partilerini birbirinden farksız görmesi, ekonomik kriz ve yolsuzluk skandalları sonucunda ortaya çıktı. Andrej Babiš, devleti verimli bir siyasi firma olarak yöneten, işleri çok tartışmadan, hızlı ve etkin bir şekilde halledebilen, bunu yaparken de “sıradan adamı” temsil ederek seçimlerde oy kazanan bir lider.[4] Şimdi gelelim Çekya’nın yukarıda saydığım farklı siyasi özelliklerini göze alacak şekilde, ANO’nun seçimleri nasıl kaybettiğine ve Türkiye için çıkarılabilecek derslere: 1/ Muhalefetin birlik olması önemli:  Parçalanmış bir parti sistemi içinde oy desteği yüzde 30 civarlarında gezen tek parti olmasından dolayı, muhalefet partileri ANO’nun gücünü kırabilmek için aralarında ittifak kurmaları gerektiğini bu seçimde anladılar. Bu açıdan, üç merkez sağ partisi (ODS, KDU-CSL, TOP09), SPOLU adı altında birleşti; kendini ilerici/liberal/merkez bir parti olarak tanımlayan Pirates ile adem-i merkeziyetçi/liberal bir parti olarak tanımlayan STAN ise bir diğer ittifakta birleşti. Bu iki ittifak, her ne kadar Babiš karşıtlığı ve liberal-ekonomik ögeler üzerinde anlaşsalar da, muhafazakar/ilerici ilkeler üzerinden kendi aralarında rekabetlerini sürdürdüler. Siyaset bilimci Jan Kovář’a göre, muhalefetin Babiš karşıtlığı üzerinde (kaçınılmaz olarak) birleşmesi, ANO’nun 2021 seçimlerindeki yenilgisinin en önemli sebebi. Zira, Çekya’da 2019 yazında, Demokrasi için Bir Milyon An adında, Babiš’e karşı zaten çok ciddi bir sosyal hareket ortaya çıkmıştı. Bu sosyal hareketin seçimlerdeki temsilini bu iki ittifak sağlamış oldu. Seçimlerin hemen sonrasında, ANO’nun ortaya çıkan tablodan yeni bir hükümet kuramayacağı anlaşılınca, bu iki ittifakın lideri hemen ortak bir basın açıklaması yaparak, yeni hükümeti beraber kurabileceklerini ilan ettiler. Demek ki, muhalefet partilerinin iktidar karşıtlığını tek tek ayrı söylemlerde değil, ittifaklar arası ortak bir zeminde birleştirebilmesi gerekiyor. 2/ İktidara yöneltilen yolsuzluk iddiaları, kutuplaşmış bir seçim ortamında etkisini kaybedebilir: Genel seçimlere bir hafta kala, Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu (ICIJ), Pandora Belgeleri’ni paylaşmış, bu belgelerde yer alan siyasetçiler, iş adamları, ve birçok ünlünün off-shore şirketler aracılığıyla mal ve mülklerini nasıl gizledikleri ortaya çıkmıştı. Bu belgelerde Andrej Babiš’in de off-shore firmalar üzerinden 22 milyon dolarlık bir malikaneyi satın aldığı görülüyordu.[5] Ancak, bir basın açıklamasında, Babiš görevi kötüye kullandığı iddialarını reddederken, paranın kendi parası olduğunu ve vergiye tabi tutulduğunu söylemişti. Siyaset bilimci Daniel Šitera ve Jan Kovář, bu off-shore iddialarının seçimlerde Babiš’e verilen toplumsal desteği zayıflatmadığını düşündüklerini belirttiler. Hatta, Jan Kovář’a göre, bu tarz iddialar Babiš’e seçimlerde daha da güç katıyor. Babiš, bu iddiaları yürüten muhalefet temsilcilerini, kendisi hakkında yalan haberler yaymaktan başka bir işe yaramadıkları ve yetersiz oldukları konusunda suçluyor. Daniel Šitera’ya göre, bu durum, kutuplaşmanın doğurduğu bir sonuç. Babiš karşıtı ittifaklar, kendilerini liberalizm ve demokrasi savunucuları olarak tanımlarlarken, Babiš’i liberal demokrasi karşıtı bir lider olarak konumlandırıyorlar. Çekya’nın Macaristan ve Polonya’ya dönüşebilme tehlikesinin altını çiziyorlar. Babiš’i destekleyen kitleler ise, AB’nin ‘dikte ettiği’ eski liberal düzene, ya da kendilerine ekonomik anlamda dayatılan tasarruf tedbirlerine dönmek istemiyorlar. Böylesine bir ortamda Babiš’in seçmen kitlesi Babiš’i kurtarıcı olarak gördüğünden, kendisine yöneltilen yolsuzluk iddiları da bu kitleye çok da etki etmiyor. Bu açıdan, popülist iktidarlara karşı ortaya çıkan yolsuzluk iddialarının (Türkiye örneğinde ise son zamanlarda gündeme oturan TÜGVA konusunun) iktidarın gücünü zayıflatıp zayıflatmadığı konusuna temkinli yaklaşmak gerekiyor; hatta bunun daha incelikli olarak araştırılması gerekiyor. 3/ Son ana kadar süren belirsizlikle mücadele edebilmek önemli: Şu bir gerçek ki, seçim gününe kadar Babiš’in seçimleri tekrar kazanma ve tekrar bir hükümet kurma olasılığı oldukça yüksekti. Ayrıca, kamuoyu yoklamalarında, ANO’nun iktidar destekçisi partileri, Sosyal Demokrat ve Komünist Parti’nin oy oranları yüzde 5lerde geziyordu. Yüzde 5lik barajı aşıp aşamamaları muhalefet-ANO arasındaki dengeyi büyük ölçüde değiştirecekti. Her iki parti de, 1990lardan bu yana her seçimden sonra mecliste temsil edilen uzun ömürlü partilerdendi. Sonuç olarak, bu partiler seçim sonucunda yüzde 5’lik barajın kıl payı altında kaldılar ve meclise giremediler. Bu durumda ANO’nun koalisyon kurup mecliste çoğunluğu yakalayabileceği bir parti kalmadı. Ancak şu bir gerçek ki, böylesine kritik bir seçimde, seçim sonuçlarının açıklanmasına kadar geçen sürede gözlemlediğim belirsizliğin oluşturduğu negatif psikolojik ortam, Türkiye’deki seçim sürecinde de muhtemelen oluşacaktır. Daha da kötüsü, bu belirsizlik, Çekya’daki gibi demokrasinin getirdiği bir belirsizlik olmayacak, toplumun büyük kesiminin desteğini yitirmiş ancak otoriterleşmiş bir iktidarın,  muhalefet karşısında seçim yenilgisini kabul edip etmeyeceğine yönelik bir belirsizlik olacaktır. Bu durumun toplumda bir yılgınlık oluşturmaması açısından muhalif liderlerin pozitif kalması ve kazanmaya odaklı söylemlerinin son ana kadar sürmesi çok önemli olacaktır. 4/ Sağlam temellere dayalı bir programı olan, ideolojisi oturmuş muhalefet partileri kazanıyor. Çekya seçiminin en büyük galibi, diğer partilere ve ittifaklara oranla ana akım muhafazakarlığı ve neoliberalizmi temsil eden SPOLU ittifakı oldu. Bu ittifakın lideri, Petr Fiala, akademik bir geçmişe sahip olmakla birlikte, 2014’te merkez sağdan ODS’in liderliğine seçilmişti. Büyük tartışmalarda adı geçmeyen, saygın, AB yanlısı, muhafazakar bir politikacı ve muhafazakarlık ideolojisinin düşünsel anlamdaki gelişimine katkı veren biri. Bu açıdan, liderliğini yaptığı SPOLU seçim ittifakının neyi temsil ettiği, parti programı, seçmenin kafasında oldukça net idi. Buna karşılık, Pirates ve STAN ittifakı için aynı şey söylenemez. Çok ilginçtir ki, seçimlerden 6-7 ay kadar önce, diğerler liderlerden farklı bir imaja sahip olan Pirates parti lideri, Ivan Bartoš’un ismi Çekya’nın gelecek başbakanı olarak çok sık anılıyordu. Ancak, ideolojik anlamda, Jan Daniel’e göre, Pirates’in neyi temsil ettiği hep bir tartışma konusu oldu. 2009 yılında kurulan partinin çıkış noktası, bir öğrenci hareketinin temsil ettiği, “siyasi şeffaflık” ve “doğrudan demokrasi”  değerleri olsa da, 2021 seçimlerinde, “cinsiyet eşitliği”, “LGBT hakları”, “çevre” gibi konular üzerinden kampanyasını yürüttü. Bu ideolojik tutarsızlıkların, seçmenin kafasında parti ile ilgili soru işaretleri uyandırdığı tartışılan konulardan biri. Seçim sonucunda ise, ittifak içinde bulunduğu, eski belediye başkanlarının kurduğu (adem-i merkeziyetçilik ilkesine dayalı) STAN partisi  meclisteki sandalyelerin 33’ünü kazanırken, Pirates sadece 4 sandalye alabildi. 5/ Kutuplaşma, muhalefete seçimi kazandırmada etkili olsa da, seçim sonrasında politikaların nasıl şekilleneceği sorununu ortaya çıkarıyor. İlk sırada vurguladığım gibi, ortaya çıkan kutuplaşma çerçevesinde, muhalefetin iktidar karşıtlığı üzerinden ortak bir zeminde buluşması seçimi kazanmasında etkili oluyor. Bu ikiye bölünmüşlük, Jan Daniel’e göre, Çekya için engellenmesi mümkün olmayan, doğal bir sürecin sonucu idi. Daniel Šitera’ya göre ise, bu durumun sıkıntılı sonuçlar doğuracağı en başından belliydi, çünkü seçim sürecinde, halkın gerçek sorunları tartışıl(a)madı. Örneğin, merkez sola dayalı politikalar, ne seçim tartışmalarında, ne de yeni parlamentoda kendine bir yer buldu. Demokrasi deyince, Çek halkının büyük bölümünün aklına, neoliberalizme dayanan bir siyaset geliyor ki bu da ANO döneminde pekişen bir anlayış. Üstelik, yeni dönemde, ANO, varlığını muhalefet partisi olarak sürdürecek ve 200 sandalyeli meclisin 72’sine sahip olmaya devam edecek. Bu durum, aklımıza pek de sorulmayan şu soruyu getirmeli. Bir sonraki seçimde Türkiye’de AKP kaybetse de, siyaset sahnesinin önemli bir aktörü olmaya (ve iktidara oynamaya) devam etmeyecek mi? Yeni bir iktidar gelse dahi, kutuplaşmadan kurtulmak ne kadar mümkün olacak? Bu açıdan, Türkiye’nin en büyük sorunlarının masaya yatırılıp (ekonomi, göçmen sorunu, terör, yolsuzluk, kadına şiddet) çözüm önerilerinin muhalefet tarafından şimdiden tartışılmaya başlanması, olası bir seçim zaferi sonrasında siyaseti tekrar kazanmak ve zaman kaybetmemek için önemli görünüyor. [1] Buštíková L, Guasti P. “The State as a Firm: Understanding the Autocratic Roots of Technocratic Populism.” East European Politics and Societies. 2019. 33(2):302-330. [2] Tůma, P. “Is liberalism ending its losing streak in Central Europe?” Atlantic Council, 14 Ekim 2021. https://www.atlanticcouncil.org/blogs/new-atlanticist/is-liberalism-ending-its-losing-streak-in-central-europe/ [3] Çek demokrasisinin son 10 yılda yaşadığı gerileyişi V-Dem 2021 Demokrasi raporu not ediyor. https://www.v-dem.net/en/publications/democracy-reports/ [4] Hloušek V, Kopeček L. Strange Bedfellows: A Hyper-pragmatic Alliance between European Liberals and an Illiberal Czech Technocrat. East European Politics and Societies. September 2020. Doi:10.1177/0888325420953487 [5] “What the 'Pandora Papers' show about how the powerful hide money from public view” NPR. https://www.npr.org/2021/10/03/1042885263/pandora-papers-wealthy-offshore-banks-secret?t=1635074317488
Editör: TE Bilisim