İktidar karşısında Millet İttifakı 2.0’a ihtiyacımız var

Abone Ol
Giderek sertleşen iktidar karşısında muhalefet cephesinin sadece genişlemesi değil, aynı zamanda derinleşmesi gerekiyor. Uzun süredir devam eden bir yönetim kriziyle karşı karşıyayız. Özellikle Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçiş sonrasında kamu bürokrasisinin büyük oranda Cumhurbaşkanlığı'na bağlanması nedeniyle hükümetin karşılaştığı sorunları çözme kapasitesi çok azaldı. Orman yangınlarından sel felaketine, pandeminin yarattığı ağır sorunlardan ekonomik krizin dindirilmesine kadar çok farklı alanlarda iktidar adeta havlu attı. OTORİTER REJİM PEKİŞİYOR MU? Sorunları çözmek yerine onların algılanma şeklini kontrol etmeye çalışan ve diğer kesimleri suçlayan iktidar, bu yöntemle muhalefet karşısında ilk seçimleri kazanmakta çok zorlanacağını biliyor. Özellikle enflasyondaki artışın durdurulamaması ve yüksek döviz kurunun birçok ürüne getirdiği maliyet artışları Erdoğan yönetimini zorlamakla kalmıyor, aynı zamanda önümüzdeki birkaç ayda ekonomik tabloyu toparlayarak erken seçime gitme seçeneğinin de önünü kapatıyor. Seçim kazanma ihtimali giderek azalan fakat seçimleri de tamamen ortadan kaldırma şansı olmayan Erdoğan yönetimi iktidarını sürdürmek için muhalefet karşısında sert hamleler atabilir. Nitekim son birkaç ayda İBB hakkında gündeme getirilen iftiralar, HDP'ye karşı açılan kapatma davası, toplumun farklı kesimlerini terörize etmek için kamuoyu önünde yapılan saldırılar ve gazetecilere yönelik artan baskı Türkiye'de otoriter rejimin pekişmesine olanak sağlayan adımlardı.İktidar içinde özellikle MHP'ye yakın bazı gruplar önümüzdeki seçimde varlıklarını devam ettirememe riski karşısında çok daha sertleşmeyi öngören bir yol takip ediyorlar. MİLLET İTTİFAKI NEYİ BAŞARDI? 2018 yılında kurulan Millet İttifakı 2019 yerel seçimlerinde iktidarın otoriter hamlelerine karşın başarılı oldu. Kamu kaynaklarının ve bürokrasinin Cumhur İttifakı’nın desteklediği adayların seçim kazanması için seferber edildiği ve medyanın büyük oranda iktidar tarafından yönlendirildiği kampanya sonrasında Millet İttifakı’nın desteklediği adaylar birçok büyükşehirde belediye seçimlerini kazandı. Bu başarının arkasında CHP ve İYİ Parti'nin iktidarın kutuplaştırma çabalarına karşın seçmenlerin günlük hayatını etkileyecek iktisadi ve yerel sorunları gündemde tutmasının, kapsayıcı bir dille topluma hitap etmesinin ve belirlediği adayların bölgelerinde sevilen, tanınan ve farklı kesimlere aynı anda hitap edebilecek olmasının büyük rolü vardı. 2019 yerel seçimleri sonrasında Millet İttifakı bu başarı getiren formülü devam ettirmeye çalışıyor ve bu konuda başarısız olduğu söylenemez. İktidar çevrelerinin yoğun çabasına karşın CHP ve İYİ Parti arasındaki uyumlu ilişki - ufak çatışma konularına rağmen - bozulmadı. Ayrıca Millet İttifakı iktidarın takip ettiği 'kültür savaşında' kendi seçmenlerinin bir kısmını küstürmek pahasına sert polemiklere girmekten kaçındı. CHP ve İYİ Parti genel merkezlerinin liderler seviyesinde yürüttüğü görüşme trafiği sayesinde Demokrat Parti ve Saadet Partisi'yle birlikte DEVA ve Gelecek Partisi de önemli siyasi konularda beraber hareket etmeye başladı. Birkaç haftadır devam eden ve sona yaklaştığı anlaşılan güçlendirilmiş parlamenter sistem müzakeresi bu duruma güzel bir örnek teşkil ediyor. Liderlerin basına verdiği demeçlerden anlaşılan o ki, altı muhalefet partisi bu konuda bir taslak metin hazırladıktan sonra seçim güvenliğini sağlama ve seçimlerden sonra nasıl hareket edeceklerine dair yol haritası çıkarma konularında görüşmeler yürütecekler. MUHALEFETİ BEKLEYEN TEHLİKELİ SENARYOLAR Fakat gelinen noktada bu hamlelerin otoriter rejimini pekiştirmeye çalışan Cumhur ittifakı karşısında yetersiz kalma riski var. Uzun süredir içinde bulunduğu yönetim krizini aşamayan ve bozulan ekonomik tablo nedeniyle adil olmayan koşullarda gidilecek seçimi bile kaybetme ihtimali yüksek olan iktidar, muhalefet partileri karşısında daha sertleşebilir. Bunun işaretlerini İBB'ye yönelik iktidar tehditlerinin artmasından, muhalif basına ve sivil topluma yönelik saldırılardan ve HDP'ye karşı açılan kapatma davasından görüyoruz. İktidar çevreleri bir taraftan muhalif grupları sindirmeye çalışırken, öte taraftan muhalefet partilerini bölmeye ve sistematik olaarak zayıflatmaya çalışıyor. İktidarın gündeme getirdiği polemikler ve saldırdığı isimler muhalif seçmenlerin kendi aralarındaki görüş ayrılıklarını ve hesaplaşmalarını öne çıkarmak için özellikle seçiliyor. Bu taktiklerin yetersiz kaldığı noktada HDP'nin kapatılması, birçok CHP'li belediyelere kayyum atanması ve bazı muhallif siyasetçilerin siyaseten yasaklı olması da dahil olmak üzere çok daha ciddi boyutta hamleler atabilir.
İktidarın gündeme getirdiği polemikler ve saldırdığı isimler muhalif seçmenlerin kendi aralarındaki görüş ayrılıklarını ve hesaplaşmalarını öne çıkarmak için özellikle seçiliyor.
Millet İttifakı’nın seçimlere kadar karşılaşacağı belki de en büyük sınav HDP'nin kapatılma davası olacak. İktidar çevreleri uzun süredir Kürt sorunu üzerinden HDP'yi kriminalize ederek, muhalefet cephesini kendi içinde bölmeye ve zayıflatmaya çalışıyor. HDP'yi PKK ile iltisaklı bir parti olarak gösterdikten sonra, Millet İttifakı'nın teröristlerle işbirliği yaptığı suçlamasında bulunarak özellikle İYİ Parti ile CHP arasında bu konuda görüş ayrılığı çalışılıyor. İktidar sözcüleri basın üzerinden özellikle İYİ Parti'li siyasetçileri HDP'ye yönelik davada kapatma lehine pozisyon almaya zorluyorlar. Bu konuda Millet İttifakı’nın çok daha dikkatli ve demokratik prensipler üzerinden şimdiden pozisyon alması iktidarın bu konuda atacağı adımların maliyetini yükseltecektir. Millet ittifakının değerlendirmesi gereken ikinci senaryo iktidarın başta İBB olmak üzere muhalefetin elindeki çeşitli büyükşehir belediyelerine kayyum ataması ve popüler bazı belediye başkanlarını siyaseten yasaklı hale getirmesi olacak. Açıkçası Millet İttifakı HDP'nin kontrol ettiği belediyelerine yapılan kayyum atamalarında iyi bir sınav vermedi. Halbuki muhalefet partilerinin seçimlere katılmasına izin verilen, otoriter rejimin partizan yargısı tarafından bile kapatılmamış bir partiden seçilen belediye başkanlarının seçilme haklarını koruyan bir pozisyon alması mümkündü. Bu fırsat kaçırılmışken, benzer bir durumun ülkenin batısında gerçekleşmesinin önüne geçilmesi için böyle bir ihtimal karşısında Millet İttifakı’nın acilen bir oyun planı geliştirmesi gerekiyor. İBB'de teröristlerin çalıştığı iftirasına karşı başta Ekrem İmamoğlu olmak üzere CHP ve İYİ Parti Genel merkezleri ve diğer CHP'li büyükşehir belediye başkanları tam kadro tepki göstererek ilk salvoyu karşıladılar. Fakat bu konuda muhalefet içinde ortaya çıkabilecek herhangi bir tereddüt iktidarı daha sert adımlar atma konusunda cesaretlendirecektir.
Millet İttifakı’nın seçimlere kadar karşılaşacağı belki de en büyük sınav HDP'nin kapatılma davası olacak. . İktidar sözcüleri özellikle İYİ Parti'li siyasetçileri HDP'ye yönelik davada kapatma lehine pozisyon almaya zorluyorlar.
Benzer bir durum önümüzdeki dönemde iktidarın muhalif sivil toplum kuruluşları ve medyaya karşı atacağı adımlar için geçerlidir. Seçimlere gitmeden önce iktidar, Halk TV, Tele 1 gibi kanalları kapatmaya kadar gidebilecek sert müdahalelerde bulunabilir. Halihazırda medyanın önemli bölümü iktidar kontrolü altında olmaasına karşın, eleştirel yayın yapan kanallar muadillerinden çok daha fazla izleniyor. Dolayısıyla bu otoriter rejim altında bile muhalif siyasetçilerin kendi fikirlerini seçmenlerle paylaşabilecekleri platformlar bulunuyor. Bu kurumların varlığını sürdürmesi özellikle seçim kampanyası ve oyların sayımı aşamasında muhalefet partileri açısından çok büyük öneme sahip. İktidar ayrıca sansür politikasını geleneksel medya kuruluşlarının yanında, özellikle genç seçmenlerin sıklıkla kullandığı digital platformlara da taşıyabilir. Öte yandan, Millet İttifakı’nın muhafazakar seçmenlere yönelik kutuplaştırıcı dil kullanmamak için iktidarın muhalif sanatçılar, yazarlar ve gazetecilere karşı yürüttüğü linç kampanyaları ve gerici kültürel programı karşısında sessiz kalması artık ters tepmeye başladı. Zira iktidarın bugün takip ettiği sert ve dinci söylemin seçmenlerin çoğunluğu tarafından tercih edilmediğine dair kamuoyu anketleri mevcut. Bu duruma karşın, muhalefetin birçok konuda sessiz kalması muhalif seçmenlerin heyecanını düşürmekle kalmıyor, aynı zamanda iktidara laiklik politikalrını tamamen ortadan kaldırmak için de adeta açık çek veriyor. MİLLET İTTİFAKI 2.0’NA İHTİYAÇ VAR Tabii ki, Millet İttifakı’nın iktidarın bu hamlelerine karşı onun dilini benimsemesi ve sert bir dil kullanmasını beklemiyorum. Fakat başta Erdoğan olmak üzere iktidar çevrelerinin gündeme getirdiği konuları suni gündem diyerek göz ardı etmek yerine Millet İttifakı’nın demokratikleşme hedefinin tüm vatandaşları dini tercihlerini, etnik ve dini kimliklerini ve siyasi görüşlerini güvence altına alacağını ve ekonomiden eğitim alanına kadar birçok alanda iyi yönetişim sağlayacağını anlatabilmesi mümkün. Otoriter rejimini pekiştirmeye çalışan ve yeni baskı yöntemlerine yönelen iktidar karşısında Millet İttifakı'nın da politika repertuarını geliştirmesi ve çeşitlendirmesi gerekiyor. Bu nedenle artık Millet İttifakı 2.0'a ihtiyacımız var. Giderek sertleşen iktidar karşısında muhalefet cephesinin sadece genişlemesi değil, aynı zamanda derinleşmesi gerekiyor. Türkiye'yi bu dar boğazdan gidilecek ilk seçimde Millet İttifakı’nın kazanması çıkarabilir. Fakat sandık yoluyla iktidar değişiminin önünün açılması iktidarın bu ihtimali ortadan kaldıracak hamlelerinin maliyetinin mümkün olduğunca yükseltilmesinden geçiyor.