Eğer faizlerin düşürülmesi enflasyonla mücadelede doğru bir yöntem ise, en son alınan faiz kararının ardından TCMB’nin yaptığı açıklamada, “Kasım ayı itibariyle faiz düşürme sürecinin sonuna gelindiği” neden söylendi?Peki, bu sonuçlar iktidar için olumlu bir siyasi söylem üretebilmesine olanak sağlıyor mu? Sanmam. Kanımca genel olarak TÜFE’nin yüzde 85’den 84’e düşmesinin sıradan vatandaş için anlamı yok. Zira vatandaş ekonomideki enflasyonu kendi üzerinde hissettiği şekliyle algılamaktadır. Örneğin marketlere, pazara gittiğinde veya gündelik hayat içinde ulaştırmada veya evi ile ilgili bir masraf yapması gerektiğinde maruz kaldığı fiyat artışları üzerinden algılamaktadır. İşte burada vatandaş için kötü haber geliyor. En son rakamlara baktığımızda yıllık olarak gıda enflasyonunun hâlâ yüzde 103 seviyesinde, ulaştırma harcamalarında ise yüzde 107 seviyesinde gerçekleşmiş olmasıdır. Bunlar gerçekten çok büyük artışlar ve gözden kaçırılmaları çok da mümkün değil. Bu yüzden enflasyon sorunu bu harcama kalemleri üzerinden vatandaşa yüzünü göstermektedir. Bu tarz malların fiyatlarındaki enflasyon kontrol edilemediği sürece de siyasiler için olumlu bir söylem geliştirebilme imkânı ortadan kalkmaktadır. Anlaşılan iktidar da gıdadaki enflasyonla alışılagelmiş yöntemlerle baş edemeyeceğine ikna olmuş. Bu yüzden çeşitli market zincirleri üzerinde baskı uygulayarak vatandaşın maruz kaldığı fiyat artışlarını kontrol etmeye çalışıyor. Özellikle bu baskıyı geçmişte kendisine yakın olan sermaye gruplarına ait market zincirleri üzerine yoğunlaştırarak, zarar etme pahasına onlardan destek istemektedir. Bu bir bakıma geçmişte onlara verdiği desteğin karşılığını, zora düştüğünde iktidarın onlardan talep etmesi olarak yorumlamak mümkündür. Ancak söylemeliyim ki, gıdada karşı karşıya kalınan bu enflasyonun bu şekilde kontrol edilebilmesi mümkün değil. En azından kalıcı olarak sonuç elde edebilmek imkânsız. Zira gıdadaki enflasyon hem dünyadaki gelişmelerin, hem de ülkemizde tarıma ve genel olarak gıda güvenliğine bugüne kadar verilmeyen önemin bir sonucudur. İktidar için bu sorunu giderebilecek zaman ise yoktur. Kritik seçimlere giderken, bu konudaki gelişmeleri hep birlikte göreceğiz. Son olarak iktidarın hâlâ kapsamlı ve kalıcı sonuç alacağı bir enflasyonla mücadele politikası yok. Elde edilen sonuçlar kısa dönemli ve konjonktürel olarak elde edilen sonuçlar. Zaten iktidarın da amacı seçime kadar kazasız belasız bu süreci idare edebilmek. Yoksa derdi enflasyon sorununu kalıcı olarak çözmek değil. Onu seçimden sonra düşünürüz diyor.
İktidar için iyi, vatandaş için kötü haber
İktidarın amacı seçime kadar kazasız belasız bu süreci idare edebilmek. Yoksa derdi enflasyon sorununu kalıcı olarak çözmek değil. Onu seçimden sonra düşünürüz diyor.
TÜİK Kasım ayı enflasyon rakamlarını açıkladı. Açıklanan rakamlar iktidar için iyi, vatandaş için kötü gelişmeler içeriyor.
Buna göre Kasım ayı içinde tüketici fiyatları yüzde 2,88 artmış. Geçen sene aynı ayda bu artış yüzde 3,51 olmuştu. Bu bakımdan açıklanan rakam aylık düzeyde önemli bir düşüşe işaret etmektedir. Bu iktidar için iyi olan haber. Uzun zamandır bu yönde bir söylemi dile getiren iktidara TÜİK üzerinden bir destek bulmuş görünüyor.
Bu açıklamayla birlikte yıllık enflasyonun da yüzde 84,4’e indi. Malum olduğu üzere geçen ay bu rakam yüzde 85,1’di.
Açıklanan rakamların piyasa beklentileriyle uyumlu olduğu anlaşılmakta. Her yaptığımız gibi, belli başlı beklenti araştırmalarını Grafik 1’de derledik. Her ay düzenli bir şekilde sonuçları kamuoyu ile paylaşılan belli başlı enflasyon beklenti araştırmaları Kasım ayı için yüzde 3’lük bir enflasyona işaret etmişti. Çok uzun zamandan beri İTO, TCMB ve Anadolu Ajansı beklenti anketi aynı enflasyon oranını göstermemişti. TÜİK’in dün açıkladığı aylık enflasyon rakamının bu beklentileri doğrular nitelikte çıkması gerçekten ilginç bir tesadüf oldu.
Bu beklenti anketlerinkinden farklı olarak ENAG’ın tahmini yüzde 4,2’lik tüketici enflasyonu gösterse de, enflasyonda ciddi bir düşüşün gerçekleştiğine de işaret etmektedir. Bu aşamada büyüklük bakımından diğerlerinden farklı çıkmasının nedenini ise ENAG’ın ölçüm metodunun farklılığında araması gerektiğini belirtmek isterim.
Şimdi Sayın Cumhurbaşkanının iddia ettiği gibi, enflasyonda bir düşüşün başlayıp başlamadığı merak ediliyor. Acaba enflasyondaki bu gelişme, Sayın Cumhurbaşkanının faizi neden enflasyonu sonuç olarak gören bakış açısının doğru olduğuna mı işaret ediyor?
Öncelikle şunu söylemek isterim. Eğer faizlerin düşürülmesi enflasyonla mücadelede doğru bir yöntem ise, en son alınan faiz kararının ardından TCMB’nin yaptığı açıklamada, “Kasım ayı itibariyle faiz düşürme sürecinin sonuna gelindiği” neden söylendi? Madem TCMB Sayın Cumhurbaşkanın görüşlerini yansıtan bir faiz politikası izliyordu, o zaman enflasyonu daha da düşürmek için düşük faiz politikasını kasım ayı sonrasına taşıması gerekmez mi? Faiz azaltmanın sonuna gelindiğini söylüyorsa, acaba TCMB Sayın Cumhurbaşkanı ile görüş ayrılığına mı düştü?
Şahsen bu soruların cevaplarını ben bekliyorum. Zira bu faiz meselesi konusunda kafam çok karışık.
Karışıklığın nedeni “faizin enflasyonun nedeni” olduğuna inancım değil. Onun doğru olmadığını zaten biliyorum. Ama merak ettiğim, TCMB’nin geçen toplantının ardından yaptığı yazılı açıklamayla birlikte böyle bir yorumun yapılabileceğini tahmin etmemiş olmasının nedeni.
İktidar enflasyonda ciddi bir düşüşün yılbaşından itibaren yaşanacağını söylüyordu. Anlaşılan bu düşüşü iki kaynağa dayandırmayı düşünüyorlar. Bunlardan ilki “baz etkisinin” Şubattan itibaren devreye gireceğinin beklemeleri.
Grafik 1’de bu gölgelendirilmiş alan ile ayrıştırılmıştır. Zira geçen yılın Aralık ayında, aylık enflasyon yüzde 13’ü aşarken, Ocak ayında bu oran yüzde 11 civarında olmuştu. Bu oranlar birçok ülkenin neredeyse yıllık enflasyon oranları kadardı. İki ayın ardından yıllık enflasyon hesabında bu iki aşırı oran artık yer almayacak. İlgi aylarda “makul” düzeylerde bir enflasyonun çıkması halinde, doğal olarak yıllık enflasyonun yüzde 60 bandında bir değere oturması mümkün görünüyor. Ama bu oran da çok yüksek.
İkinci beklenti ise enflasyonun kaynağı konusunda iktidarın da kamuoyu ile aynı noktaya gelmiş olmasıdır. Açıkça ifade etmese de, ülkemizdeki fiyat artışlarının kurlardaki artışın bir sonucu olduğunu kabul edilmiş gibi. Elbette enflasyonun bir bölümü dış kaynaklı. Ama izlenen irrasyonel para ve faiz politikasının sonucunda kurlarda ortaya çıkan büyük artışlar, ithal edilen enflasyonun içeriye yansıma derecesinin yükselmesine yol açıyor. O yüzden enflasyonla mücadelede kur istikrarı önemli.
Son haftalarda iktidarın çeşitli müdahaleleri döviz kurunu baskılayıp, istikrarını sağlamış görülüyor. TL talebinde kayda değer bir gelişme olmasa da, en azından dolar talebi şimdilik iktidar için sıkıntı yaratacak düzeyde değil. Bu istikrarın sonucu olarak fiyatlarda da bir kontrol imkânı yakalamış görünüyor iktidar. Ancak bu baskılamanın daha ne kadar sürdürülebileceği hâlâ şüpheli.
Tüm bu baskılamalar düşük faiz politikası izlemenin yarattığı olumsuzlukları gizlemeyi amaçlamakta. Bu yüzden verimsiz bir kaynak kullanımına yol açarken, mali sistemin kırılganlığını arttırıyor.