Ahlaka aykırı davrananlar, eşitlik için dayanışma gösteren, cebinden zamanından gönüllü harcayanlar mı yoksa kadınların tüm itirazlarına rağmen tek gecede zamanında gururla imzalanan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilenler mi?Oysa ahlak, kimin ahlakı? Ahlaka aykırı davrananlar, gecesini gündüzüne katıp kadınların yaşam hakkını korumaya çalışanlar mı yoksa kadınların kazanılmış haklarına sistematik olarak saldıranlar mı? Ahlaka aykırı davrananlar, şiddet failleri en üst sınırdan ceza alsın, sokaklarda elini kolunu sallayarak gezmesin diye duruşma salonlarını zapt tutanlar mı yoksa yasaları uygulamayanlar mı? Ahlaka aykırı davrananlar, eşitlik için dayanışma gösteren, cebinden zamanından gönüllü harcayanlar mı yoksa kadınların tüm itirazlarına rağmen tek gecede zamanında gururla imzalanan ve en detaylı çözüm önerilerini içeren İstanbul Sözleşmesi’nden çekilenler mi? Ahlaka aykırı davrananlar, şiddet mağduru kadınlarla koşulsuz dayanışma gösterenler mi yoksa yaşam hakkını müdafaa eden kadınlara beraat bir yana indirim vermeyi dahi çok gören, kadınları dinlemeye dahi tahammül edemeyen ataerki bataklığında ahkâm kesenler mi? Ahlak kimin ahlakı? Tam olarak hangi ahlak? Bu davaya tepki olarak her ilde eylemler yapıldı geçtiğimiz cumartesi günü. Aileler de katıldı eylemlere. Her biri ayrı ayrı Kadın Cinayetlerini Durduracağız Derneği’nin yanında olduklarını, bu zamana dek derneğin kendilerini yalnız bırakmadığını, bugün de kendilerinin derneği yalnız bırakmayacaklarını üzüntüyle ifade etti. Derneği kapatma girişiminin derneğe değil bizzat kendilerine yöneltilen bir saldırı olduğunu dile getirdiler. Dernekle uğraşacağınıza yasaları uygulayın dediler. “Kadınları değil katilleri” durdurun diye isyan ettiler. Uyduruk gerekçelerle açılan bu haksız davanın kadınları korkutmayacağını, aksine daha da güçlendireceğini, baskıların yıldırmak yerine kenetleyeceğini, bu dernekler bin kez kapatılsa da bin kez tekrar açılacağını düşünebilmek için alim olmaya gerek yok. Bu böyle olacak. Amacı iyilik güzellik, eşitlik mutluluk olanlar zaten yok yere dernek kapatmakla uğraşmazlar, çözüme odaklanırlar. Yalnızca buradan bile niyetin -tabir yerindeyse- üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek olduğu anlaşılıyor. Derdi “hakiki demokrasi” olanlar, kadınları pasifizm etmekle değil, bilakis aktive etmekle meşgul olurlar. Kadınları eve kapatmaya değil, özgürleştirmeye odaklanırlar. Bugünler geçecek. Kadınlara, ailelere bunları yaşatanlar tarihe kara birer leke olarak geçecek. Fakat kadın mücadelesi yol kat etmiş olacak. Kadınlar eşitliğe biraz daha yaklaşmış olacak. Yeter ki biz yola devam edelim.
İktidar derneklere niçin saldırıyor?
Kim bu dernekler? Yalnızca muhalif dernekler deyip özetleyemeyiz. Zira muhaliflikten öte bir yelpaze var gibi görünüyor. Örneğin kadın dernekleri. Muhalif olmayan kadın dernekleri de var ve onlar da tehlikede...
Hükümet art arda dernek kapatma girişimlerinde bulunuyor. Belli ki meydanı boş bırakmamak, sürekli bir baskı unsuru yaratmak, korkuyu diri tutmak peşindeler. Bazı dönemlerde bazı başlıklara yüklenebiliyorlar. Örneğin bir ara meslek kuruluşlarına yüklendiler. Bir ara, sanatçılara yüklendiler. Uzunca süredir kadın hareketine yükleniyorlar. Bu ara da derneklere yüklenmiş durumdalar. Tarlabaşı Toplum Merkezi, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği ve Roza Kadın Derneği, bunlardan bazıları.
Bilindiği üzere; 01.04.2021 tarihinde yürürlüğe giren Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Önlenmesine İlişkin Kanun’la dernek kapatmanın önü açıldı, dernek kapatma gerekçeleri son derece keyfi gerekçelere bağlandı. Örneğin, dernek yöneticileri hakkında açılan başlatılan soruşturmalar sebebiyle dernek kapatılabileceğini öngörüldü. Zamanında bu Kanun teklifine karşı ciddi şekilde tepki gösterildi; fakat nafile. Kimseyi dinlemeye tenezzül etmeyen ve sayısal çoğunluğuna güvenerek her istediği düzenlemeyi tek gecede geçirmeye alışık olan iktidar, bu hukuka aykırı düzenlemeyi de yürürlüğe sokmuş oldu.
Neticede belli ki iktidar şu anda “asabını bozan” derneklere karşı bu yeni hükümleri uygulamaya koymuş durumda. Kim bu dernekler? Yalnızca muhalif dernekler deyip özetleyemeyiz. Zira, muhaliflikten öte bir yelpaze var gibi görünüyor. Örneğin kadın dernekleri. Muhalif olmayan kadın dernekleri de var ve onlar da tehlikede. Bir miktar özgürlüğü, eşitliği, adaleti savunan her türlü dernek bu kapsama girebilir. Bir de “etkin ve etkili” bir dernekseniz, zaten topun ağzındasınız.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu da dernek statüsünde bir topluluk olarak, kadın hakları adına ses yükseltmede/farkındalık yaratmada son derece etkili olduğu için bir nevi cezalandırılıyor. 2012 yılında kurulmuş olan bu dernek, “kadın cinayeti” kavramını ülkeye kazandırmış ve bir şiddet biçimi olarak kadın cinayetleri başta olmak üzere kadına yönelik şiddete çözüm üretme konusunda en önemli itici güçlerden olmuş bir dernektir. Anında tepki kabiliyetiyle yaptığı eylemlerden düzenlediği kampanyalara, takip ettiği davalardan ailelere verdiği desteğe kadar geniş çapta fayda sağlayan bir sivil toplum kuruluşudur aynı zamanda. Böyle bir derneği kim neden kapatmak ister ki, diye sormayacağız elbette. Galiba artık hepimiz, bu iktidar döneminde faydalı olan herkesin ve her şeyin yok edilmek istendiğini anlayacak kadar deneyim kazandık.
İktidarın kadınlardan korktuğunu öğreneli de çok oldu. Buna da hak verdik hani. Makro siyasetin dahi örnek aldığı, izlediği, ülkedeki en etkin mücadele çünkü kadın mücadelesi. Kadın bedenini kendi iktidarının bekasını sağlamaya yönelik alet edinen, oluşturmak istediği “Yeni Türkiye” tablosunda kadınlara çağın çok daha gerisinde, hayranı oldukları Osmanlı geleneğinden hallice bir rol biçen, eşitlik kavramını şeytanlaştıran, kendi “esnek” adalet anlayışına göre bir düzen dayatmaya çalışan siyasi iktidarın en tahammül edemediği oluşumların başında kadın derneklerinin geliyor olması şaşırtıcı değil elbette. “Bunlar zaten terörist” tümcesini en çok yakıştırdığı topluluklardan biri kadın hakları savunucuları ve feministler.
İşte iktidarın bu “terörö” dernekleri kapatmak için ihtiyacı olan meğer yalnızca, trollerin -pardon mağdur bir kısım erkeklerin- 2016 yılında BİMER’e peşi peşine attıkları matbu “bunlar terörist, ahlaksız bunlar, reisimize hakaret ediyorlar, aileleri yıkıyorlar, lezbiyen travestiler, nafaka da istiyorlar” mesajlarıymış. İşte İstanbul Valiliği de “bu rezilliğe” son vermek üzere derhal harekete geçmiş ve “bağzı” yöneticilerin toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanuna muhalefet suçlarını ve hatta bir üyenin KHK ile kapatılan bir hukuk derneğine üyeliğini delil göstererek derneğin kapatılması için şikayette bulunmuş. Savcılık da tüm bu şahane delilleri değerlendirmiş ve derneğin amacına ve ahlaka aykırı hareket ettiğine kani olarak kapatılması için dava açmış. Fıkra bu kadar, demek isterdim ama ne yazık ki 2022’nin bir Türkiye gerçeği.