İKSV’nin yarattığı kriz, sanatın zararsızlaştırılması, sanatla aklama

Abone Ol
Türkiyede çağdaş sanat alanında son yıllarda iki olgu keskin bir şekilde karşımıza çıkıyor. Sanatın zararsızlaştırılması ve artwashing. İkincisinin Türkçe karşılığı için Beral Madranın bir önerisi var: Sanatla aklama. “19 Ocak 2007, sevgilimi öldüren cinayet, belirsizliklerin, karanlığın, kaderin ve derin hasretin basıncını üzerimde hissettiğim andır. Rab Hisus’un vaadini hatırladığım an: ‘Tükendiğin noktada seninleyim. Gücüm sende görünecek.’ Bu öyle büyük bir acı ki; bu acıyla 1915 Ermeni Soykırımı’nın acıları, bütün mezarsız ve anılmamış kayıpların acıları birleşti ve acı da sınırsızlaştı. Lütfun sınırsızlığı gibi...” Sevdiklerinden, çocuklarından, torunlarından ayrılan sevgilisi Hrant Dink için Rakel Dink’in yazdığı satırlar bunlar. Bu satırlar sanatçı Sarkis’in “Respiro/Nefes” isimli işinin yer aldığı, Defne Ayas’ın küratörlüğünü yaptığı, 2015 yılındaki Venedik Bienali’nin Türkiye pavyonundaki serginin kataloğunda yer aldı. Türkiye’den giden bürokratların ve elçilik görevlilerinin devreye girmesi ile sakıncalı bulunan katalog dağıtıma sokulmadı. Evrim Altuğ’nun 11 Mayıs 2015 tarihinde Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan “Bienalde skandal... Sarkis’in ‘Nefes’ine ‘soykırım’ sansürü” başlıklı haberine göre sadece bürokratlar değil Türkiye Pavyonu’na destek veren bazı katılımcılar da “rahatsızlıklarını dile getirerek” sansürü desteklediler. Türkiye’de devlet veya hükümet ile bir çelişki içinde değilseniz rahatsızlıklarınızı dile getirmenin bir riski olmaz, konforunuz bozulmaz. Sarkis ve Defne Ayas söz konusu katalogları bir şekilde sergiye dahil edip sembolik olarak sansürü aştılar. Dışişleri Bakanlığı’nın görevlendirmesiyle 2007 yılından itibaren Venedik Bienali Türkiye Pavyonu koordinasyonunu üstlenen İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın çağdaş sanat alanındaki asıl önemli faaliyet alanı ise 1987 yılından beri düzenlediği İstanbul Bienali. Bienalin küratörünün belirlenmesine yönelik vakfın senelerdir uygulayageldiği bir yöntem söz konusu. Her bienalin ardından bir sonrakinin küratörünü belirlemek için vakfın danışma kurulu çalışmalara başlar. Son günlerde ortaya çıkan bilgilere göre geçtiğimiz Ocak ayında danışma kurulu (Iwona Blazwick, Yuko Hasegawa, Agustín Pérez Rubio, Selen Ansen, Sarkis) dört aday arasından uluslararası alanda gerek küratörlük gerek yöneticilik açısından hayli deneyimli olan Defne Ayas’ı 2024’deki bienalin küratörü olarak belirleyip vakıf yönetimine bildirmiş. Buna karşın geçtiğimiz günlerde vakfın genel müdürü Görgün Taner 18.İstanbul Bienali’nin küratörü olarak uzun süredir danışma kurulunun üyesi olan Iwona Blazwick’in ismini açıkladı. Bunun üzerine sanat çevresi içinden küratörün belirlenme yöntemine dair şüpheler dile getirildi. İKSV ise önceki yıllarda uyguladığı yöntemin ana unsuru olan danışma kurulunun kararını hiçe sayma inisiyatifinin olduğunu, yöneticilerin dilediği gibi kararlar alabileceğini, sonuçta vakfın yönetim kurulunun belirleyici olduğunu belirten ve sonuçta kendi prestijini yerle bir eden bir açıklama yaptı. İKSV’nin yönetim kurulunda şu isimler yer alıyor: Bülent Eczacıbaşı (Başkan), Ahmet Kocabıyık (Başkan Yardımcısı), Oya Eczacıbaşı, Teoman Akünal, Ebru Dildar Edin, Görgün Taner, Zeynep İnanoğlu Özdemir, Mehmet Keteloğlu, Burçin Girit, Özgür Tanrıkulu. İKSV kibirli bir ketumluk içinde kendi yarattığı krizi yönetemeyerek farklı söylentilerin doğmasına yol açıyor. Vakıf Defne Ayas’ın politik duruşundan çekinerek iktidarın keyfini bozmak mı istemiyor? Defne Ayas’ın ailesi üzerinden siyasi bir endişe mi taşıyor?  Yoksa girdiği sponsorluk ilişkilerinin diyetini mi ödüyor? (Vakfın 2022 faaliyet raporunda yer alan bütçede çarpıcı bir ayrıntı söz konusu: Bütçenin yalnızca %4’ü kamu tarafından karşılanırken, %52’si sponsorların desteği ile sağlanmış). İKSV Iwona Blazwick’i neden Defne Ayas’a tercih ettiğini mutlaka açıklamalıdır. Post-Marksist düşünürlerden Chantal Mouffe 2013 yılında yayınladığı ‘Dünyayı Politik Düşünmek, Agonistik Siyaset’ isimli kitabının bir bölümünü mücadele alanı olarak gördüğü çağdaş sanata ve müzeye ayırmıştır.‘Agonistik Siyaset ve Sanat Pratikleri’ başlıklı bölüme sanatın hâlâ eleştirel bir görev üstlenip üstlenemeyeceğine dair soruyla başlayan Mouffe son dönemde sanatla reklamcılık arasındaki sınırın muğlaklaştığını, geç kapitalizmle birlikte estetiğin bütün alanlarda zafer kazandığını ve bunun sonucunda şekillenen hedonist kültür içinde rahatsız edici sanata yer olmadığına dair bir tespit yapar. Mouffe, sanat ve siyasetin ayrı alanlar olarak görülmesine karşı çıkarak siyasetin estetik, sanatın siyasi boyutu olduğunu iddia ediyor. Düşünüre göre üzerinde durulması gereken asıl konu eleştirel sanat biçimleridir. Türkiye’de çağdaş sanat alanında son yıllarda iki olgu keskin bir şekilde karşımıza çıkıyor. Sanatın zararsızlaştırılması ve ‘artwashing’. İkincisinin Türkçe karşılığı için Beral Madra’nın bir önerisi var: Sanatla aklama. Hem sanatın zararsızlaştırılması hem de sanatla aklamaya dair Türkiye’nin birikimi her geçen gün zenginleşiyor. 1990’lı yıllarda SHP’li Kültür Bakanı Fikri Sağlar’ın, 2010’lu yılların bir kısmında ise Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün danışmanlığını yapmış olan, 2007’den beri sanat fuarı Contemporary Istanbul’un işleyişinin kilit isimlerinden Hasan Bülent Kahraman 2015 yılında ‘Bakmak Görmek Bir de Bilmek; Çağdaş Sanat Dünyasında Hayatta Kalma Kılavuzu’ isimli bir kitap yayınladı. Hasan Bülent Kahraman’ın bu vesile ile 16 Haziran 2015 tarihli Hürriyet Gazetesi’nin Kelebek ekinde Güliz Arslan imzalı bir röportajı yayınlandı. ‘Bu 9 maddeyi bil, ortamlarda çağdaş sanattan anlıyorum diye dolaş’ başlıklı röportaj entelektüel olarak zorlanmadan çağdaş sanat alanında var olabilme taktiklerini okuyucularına veriyordu. Röportajı yapan Arslan, Hasan Bülent Kahraman’ın anlattıklarından yola çıkarak çağdaş sanattan anlıyor gibi görünmek isteyenler için rehber niteliğinde bir yazı kaleme aldığını söylüyordu. Birkaç çağdaş sanat yapıtını bilmeniz, elinizin altında bir sanat dergisi bulundurmanız, sanat dedikodularından haberdar olmanız ve bienal veya sanat fuarına gitmeniz çağdaş sanat dünyasında hayatta kalmanız için kâfi. Söz konusu röportaj çağdaş sanatın içerik bakımından ‘zararsızlaştırılarak’ tüketim kültürünün at koşturduğu eğlenceli bir alana dönüştürülmesinin yazılı ifadesi olarak değerlendirilebilir. Nitekim Contemporary Istanbul senelerdir azimle bu doğrultuda çaba sarf ediyor. Hasan Bülent Kahraman 2012 yılında Sabah Gazetesi’ndeki köşesinde Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan’ın icraatlarını alkışlarken Beyoğlu’nun muhafazakâr dünya görüşü sayesinde kurtulacağını iddia etmişti. Aynı yıl muhafazakâr sanat gibi saçma sapan bir kavramın ortaya sürülmesi üzerine fırsattan istifade muhafazakâr sanata dair bir fuar da düzenlendi. Nasılsa muhafazakâr kesim çakmaz diye Erol Akyavaş’ın isminde bir iki harf değiştirilerek imza atılmış kötü Akyavaş taklitlerinin satıldığı bir fuar gördü bu ülke. Bu arada Demircan’ın belediye başkanlığı 15 sene sürdü. Peki Beyoğlu kurtuldu mu? Kahraman’a sormak lazım. 2019 yılında Barış Pınarı Harekatı’nın başlamasıyla birlikte Contemporary Istanbul’un sahibi Ali Güreli’nin hangi saiklerle -Bekçi Murteza rolüne mi girdi yoksa emir kulu mu oldu- yazdığı anlaşılmayan, uluslararası sanat çevresine rezil olmasına yol açan mektup girişimi ise başarısız bir sanatla aklama denemesi olarak değerlendirilebilir. İstanbul Bienali şüphesiz ki bir takım sponsorluk ilişkileri, bazı sansür vakaları üzerinden eleştirilebilir. Yine de yukardaki diğer örnekler göz önünde bulundurulduğunda bienalin bugüne kadar sanatın zararsızlaştırılması ve sanatla aklama modalarına direnen bir çizgiyi koruduğu söylenebilir. Metroda öpüşmenin bile siyasi bir eylem haline geldiği Türkiye’de İstanbul Bienali hala nefes alanı yaratabiliyor. İstanbul Kültür Sanat Vakfı zaman içinde yarattığı bu değeri korumalıdır. Bunun için içe kapalı bir aile şirketi değil de vakıf olmasından mütevellit karar verme mekanizmalarına yönelik şeffaflığın kaygısını taşımalıdır. Kendisine yöneltilen eleştirilere karşı kibirli bir tavır takınmaktan ziyade bu eleştirilerin vakfa verilen değerden kaynaklandığının farkında olmalıdır ve şüphesiz ki ülke hızla bir yerlere doğru sürüklenirken kendi rutinini bozmamak için fincancı katırlarını rahatsız etmeme yaklaşımını bırakmalıdır. Not: İstanbul Bienali’na dair son gelişmelerin ayrıntılarını yabancı basından öğrenebiliyoruz. Bugüne kadar bu konuda yayınlanan yazılar arasında şunlar öne çıkıyorlar: - Kaya Genç, Why Istanbul Biennial Needs Greater Transparency Now, Art Review https://artreview.com/istanbul-biennial-needs-greater-transparency-now-iwona-blazwick-defne-ayas-iksv/ -Cristina Ruiz, Istanbul Biennial rejected curator recommended by advisory board in favour of Iwona Blazwick, The Art Newspaper, https://www.theartnewspaper.com/2023/08/10/istanbul-biennial-rejected-curator-recommended-by-advisory-board-in-favour-of-iwona-blazwick - Hrag Vartanian, You Can Never Be Complicit Enough for the Turkish Art World, Hyperallergic, https://hyperallergic.com/838873/you-can-never-be-complicit-enough-for-the-turkish-art-world/