Kontrollü yangınlar (prescribed burn), kendiliğinden çıkan orman yangınlarının bitki örtüsüne verdiği zararı önleyebilir mi? Araştırmacı Gökçe Şencan, Kaliforniya’dan örnek vererek anlatıyor.
Türkiye’de
orman yangını haberlerini artık her yaz sıklıkla görmeye başlıyoruz. Yangınlar gündemde yer edindikçe herkes gündemimize mevsimsel olarak oturan bu konuyu daha iyi anlamaya çalışırken, yanlış ve çarpıtılmış bilgiler de anasayfalarımıza düşebiliyor. Bu sebeple orman yangınlarının bilimsel anlamda daha iyi anlaşılması, bilgi kirliliğini önlemek ve gelecekteki yangınlara daha iyi hazırlanabilmek adına büyük bir önem taşımakta.
Orman yangını dendiğinde gözümüzün önünde beliren resim her ne kadar kötü olsa da, orman yangınlarının Akdeniz ekosisteminin bir parçası olduğunu anlamamız gerekiyor. Yangının ekosistem için önem taşıdığına işaret eden ipuçlarını Akdeniz bitki örtüsünde bile görebiliyoruz. Akdeniz iklimine uyum sağlamış bazı çalıların toprak üstü kısmı yansa da, yangın sonrası köklerin yeniden sürgün verdiği gözlemlenebiliyor. Bazı ağaçların kozalakları, bazı çiçeklerin de tohumları sadece yüksek ısıya maruz kaldıktan sonra filizlenebiliyor.
[i] [ii]
Yangınların Akdeniz ekosisteminin parçası olduğunu anlamalıyız. Yanan çalılar yeniden sürgün verebiliyor. Bazı ağaçların kozalakları ve bazı çiçeklerin tohumları ise ancak yüksek ısıya maruz kaldıktan sonra filizleniyor.
Ormanların sağlığının ve devamlılığının korunması için yangınların vazgeçilmez rolünü kabul etmemiz gerekli. Fakat bu rol her zaman her topluluk tarafından iyi anlaşılmadı. Örneğin ABD’nin kuruluşundan önce bugünkü
Kaliforniya’da yaşayan Amerikan yerlilerinin geleneklerinde planlı yangınların büyük bir önemi vardı. Yerliler, düzenli aralıklarla kontrol edilebilir ve düşük şiddetli yangınlar çıkararak orman tabanını çalı çırpıdan temizler, toprağın kendini yenilemesini sağlar ve ormanların bakımını üstlenirlerdi. Bu şekilde hem ormanın sağlığını korur, hem orman yangınlarını şiddetlendirecek kuru bitkilerden kurtulur, hem de yeni bitkilerin filizlenmesini sağlarlardı. Fakat
Kaliforniya eyaleti 1900’lerin başından itibaren yaşadığı nüfus patlamasına paralel olarak kırsal ve ormanlık alanlarda artan ve büyüyen yerleşim yerlerini ve hava kalitesini koruma gerekçesiyle
orman yangınlarını hızlıca bastırma politikası izlemeye başladı. Bunun sonucu ormanlarda kuru bitki yükü arttı, yeni bitkilerin filizlenmesine ve toprağın beslenmesine engel olundu. Bugün Kaliforniya’da bir yangın çıktığında, bu yangının hızla yayıldığını ve kolaylıkla kontrolden çıktığını sıklıkla gözlemliyoruz.
Bu tarihsel politika hatasını düzeltmek için, eyalet yönetimi son yıllarda planlı yangınlara ayırdığı bütçeyi arttırdı ve hâlâ Kaliforniya’da yaşayan yerli kabilelerle ortaklaşa orman yönetimi projeleri yürütmeye başladı.
Türkiye’de de Kaliforniya’da geçmişte yapılan hataların benzerlerinin tekrarlandığını görüyoruz. Çıkan orman yangınlarının hızlı müdahalelerle söndürülmesi bekleniyor. Bunun temelinde yatan sebeplerden biriyse toplumun, karar merciilerinin ülkenin bütünü ve doğa için doğru olanı yapacağına inanmaması. Yıllar boyunca birçok doğal zenginliğimizin ranta kaybedilmesinin yarattığı toplumsal travmadan ve yöneticilere güvensizlikten dolayı her yangına şüpheyle yaklaşılıyor ve ormanların uğradığı zararın azaltılması isteniyor. Bu her ne kadar iyi niyetli bir yaklaşım olsa da, uzun vadede ekolojik dengeye müdahale ederek ormanların daha büyük hasara uğramasına sebep olabilir. Ormanlara tehdit olarak sadece yangınlara odaklanmak yerine, Turizm Teşvik Kanunu gibi ormanların yapılaşmaya açılmasına izin veren ve çok daha büyük tahribata sebep olan politikaların sebep olduğu hasara da dikkat çekilmesi gerekmekte. Prof. Dr. Doğanay Tolunay’a göre, istisnai yıllar haricinde yıllık yapılaşmaya açılan ormanlık alan, yanan alanın üç katına denk gelmekte.
[iii]
Peki bu durumda, hiçbir müdahalede bulunmadan ormanların yanmasına izin mi vereceğiz? Elbette iklim krizinin yangınlar üzerindeki etkisi göz önünde bulundurulduğunda bu da mümkün değil, özellikle ormanlarla yerleşim yerlerinin iç içe olduğu Ege ve Akdeniz bölgelerinde. Son yıllarda orman yangınlarının çok daha hızlı bir şekilde kontrolden çıktığını, daha büyük alanlara yayılarak daha şiddetli yandığını gözlemliyoruz. Bu tür kontrolden çıkan yangınların, ormanların kendini yenilemesine yardımcı olmak yerine geri dönülemez hasarlar bıraktığı da tespit edilmekte.
[iv] Bunların sebebi bir noktaya kadar hatalı orman politikalarıyla açıklanabilir, fakat iklim krizinin bu yangınlardaki katıksız rolü inkar edilemez.
Akdeniz iklimine sahip bölgelerde (buna Kaliforniya da dahil), ortalama sıcaklıkların artmasının yanında yağış mevsiminin daraldığını ve kuru mevsimin genişlediğini, kuraklıkların sıklaştığını, mevsim normalindan daha sıcak geçen günlerin sıklığının arttığını ve bahar aylarında bile yaşandığını görüyoruz. Bunun sonucunda yangın riskleri de yaz mevsiminin daha erken dönemlerinde artmaya başlıyor ve yangın mevsimi uzuyor. Daha kuru koşullar, yangınların daha kolay çıkmasına, şiddetlenmesine ve yayılmasına neden oluyor.
Yangınların ciddi bir kısmı ihmalden (cam şişeler, söndürülmeyen mangallar, sigara izmaritleri) veya altyapı kusurlarından (kopan elektrik kabloları gibi) dolayı başlamakta. Bu nedenlerle gözetimlerin sıkılaştırılması çok önemli.
Orman yangınlarının hasarını azaltabilmek için hem yangın öncesi hem de sonrasında uygulanabilecek birçok politika var. Hangi politikaların işe yarayacağının daha iyi anlaşılması için yangın çıkış sebepleri incelenmeli, kritik hava koşullarında ve coğrafyalarda sanayi ve sektörel faaliyetler de dahil olmak üzere insan aktivitesi azaltılmalıdır. Sebebi bilinen orman yangınlarının büyük bir kısmı insan kaynaklı, fakat insan kaynaklı yangınların tamamı kasıtlı değildir. Yangınların ciddi bir kısmı ihmalden (cam şişeler, söndürülmeyen mangallar, sigara izmaritleri) veya altyapı kusurlarından (kopan elektrik kabloları gibi) dolayı başlamakta. Bu nedenlerle ormanlarda gözetimlerin sıkılaştırılması yangınların önlenmesinde önemli bir role sahip.
Yangın riskini azaltacak orman politikaları da özellikle hava ısınıp kurumadan ve yangın riskleri artmadan uygulanabilir. Örneğin kontrollü yangınlar (İngilizcede
prescribed burn olarak geçer), kendiliğinden çıkan bir orman yangınını taklit ederek bitki örtüsüne verilen zararı kontrol edebilir ve yaz mevsiminde aynı noktada çıkacak gerçek bir yangının şiddetini azaltabilir. Hem bu tür önleyici projeler hem de ormandaki gözetimlerin arttırılması için özellikle orman köylüleri finansal olarak ve ekipman ile desteklenebilir, köylülerin ormanla kurdukları organik bağ orman koruma rolüyle daha da güçlendirilebilir. Bu model, kırsal kalkınmada da önemli bir rol oynayabilir.
Yangın riski yüksek bölgelerde yerel yönetimler tahliye planları hazırlamalı ve bu planları yerel halkla paylaşarak gerekli tatbikatları yürütmelidir. Yangın sırasında herkesin tahliye planlarını bilmesi ve buna uygun olarak hareket etmesi, can kaybını azaltacak ve paniği önleyecektir.
Yangın sonrasında yapılacaklar da en az yangın öncesi yapılacaklar kadar önem taşımakta. Ormanların yangın sonrası kendini yenileme becerisi iklim krizi sebebiyle zayıflamış olsa da, ekolojik döngünün korunması çok büyük önem taşımakta. Bu sebeple yanan ormanlık bölgelere müdahaleden olabildiğince kaçınılmalı, ne toprağa ne de bitki örtüsüne müdahale edilmelidir. Toprak kesinlikle sürülmemeli, yanan bitkiler temizlenmemeli, fidan dikme ve tohumlama çalışmaları ormanın kendini yenileme durumuna göre ve bilim insanlarına danışılarak yürütülmelidir.
Ormana verdiğimiz değeri sadece bireysel ağaçları koruyarak değil, ormanın bütüncül dengesine saygı duyarak ve koruma çalışmalarımızı bu saygıyla yürüterek de gösterebiliriz. Ve elbette iklim krizinin bu dengeyi tehdit ettiği gerçeğiyle de yüzleşmemiz ve yürüteceğimiz koruma politikalarını hem bugünün hem de geleceğin iklimsel koşullarını göz önüne alarak şekillendirmemiz gerekmekte.
Son olarak da, orman yangınlarının ormanlara verilen zararın sadece küçük bir boyutu olduğunu hatırlamakta fayda var. Ormanlarda yürütülen ekonomik faaliyetlerin ülkemizin hem toplumsal hem de iklimsel refahına kaybedilen ormanlarımızdan daha büyük bir katkı sunup sunmadığını sorgulamalı, gerekirse bu faaliyetleri kısıtlamalı ve azaltmalıyız. Kaybedilen ormanları geri kazanmalı ve ranta dayalı ekonomi modelinden uzaklaşarak iklimle barışık ve toplumcu bir ekonomik düzen kurmalıyız.
---
[i] https://ucanr.edu/sites/SAFELandscapes/Fire_in_Southern_California_Ecosystems/
[ii] https://academic.oup.com/aob/article/105/4/627/191382
[iii] https://artigercek.com/yazarlar/irfan-aktan/doganay-tolunay-otel-icin-orman-yakmaya-gerek-yok-turizmi-tesvik-kanunu-var
[iv] https://www.science.org/content/article/ecosystems-could-once-bounce-back-wildfires-now-they-re-being-wiped-out-good?cookieSet=1