İki siyasi ittifak
Aydan Gülerce
AKP, eski muhafazakâr tabanlı yeni bir parti olarak seçimlere ilk kez katıldığı 2002 yılından bu yana iktidarını sürdürmekte. Keza, CHP de o zamandan beri en eski ve sadık seçmenli parti olarak, muhalefetteki yerini korumayı başarmakta. Her iki parti de, önümüzdeki ve tarihi belli belirsiz seçimlere, Cumhur ve Millet İttifakları adları altında gidecek iki grubun ana partileri.
Tabii sürekli olarak muhtelif spekülasyonlara tabi olan, sadece seçim takvimi değil. “Önümüzdeki Pazar seçim yapılacak olsa, hangi adaya veya partilere oy verirsiniz?” gibi sorulara verilen yanıtlar üzerine, bu ittifakların olası “başarıları” da öyle. Seçimin yapılacağı - ki bazıları yapılmayabileceği evhamına bile kapılıyor!- o Pazar gününün takvimdeki yeri ve kamuoyu yoklamasını yapan şirket değiştikçe, toplam sayılarda da bazı oynamalar olması kaçınılmaz. Ve malum; önümüzde daha çok Pazarlar var.
Çok partili sisteme geçildiğinden bu yana, Türkiye, elbette siyasi partiler arası koalisyonlar ile kurulmuş hükümetlerle hiç yönetilmemiş değil. Şimdi de son dönemde oluşan iki ittifak için, sıklıkla siyasi geçmişimizdeki veya “ileri demokrasi” ülkelerindeki koalisyonlar örnek gösteriliyor. Ancak şu kadar veya bu kadar sürmüş, iyi veya kötü yönetmiş o koalisyonların, günümüzdeki tabloya uyarlanmalarını güç kılan bazı ayrıldıkları noktalar var.
Kaldı ki, bu toplumda her zaman en küçük yönetsel birim ve en benzeşik (homojen) olduğu varsayılan ailede bile, birbirlerine derin bağlarla bağlı üyeler arasında inanılmaz ayrışıklıklar (heterojenlik) vardır. Farklı ölçütlere göre de değişiklik gösteren bu iç çeşitlilik; hem yapısaldır, hem sistemik, hem de dinamik. Dolayısıyla da, tüm heterojen gruplaşmalarda, dinamik zaman ve ilişkisellikler içinde, siyasi güç dengeleri ve birimler arasındaki muhtelif açık/örtük koalisyonlar da değişiklikler gösterir. Değil ki, daha en baştan ideolojik ve başka tarihsel açılardan birbirlerinden oldukça farklılaşmış ögelerin bir araya geldiği ortaklık oluşumlarında. Hatta bu koalisyonların siyasipsikolojik bir tipolojisi bile söz konusu.
Elbette bu iki bölümlü yazımın, hatta belki başka yazılarımın bile amacı, görünürdeki iki ittifakı böyle bir tipolojiye yerleştirerek, birer tanı koymak olamaz. Onun yerine, ilk etapta önemsenmesi gereken başka hususları ön plana çıkarmayı yeğlerim. Şimdi bu amaçla, bugünümüze ve siyasi kavramsal, mantıksal, pratik, yaralayıcı ve iyileştirici toplumsal açılardan birlikte bakalım:
KOALİSYON VE İTTİFAK
Koalisyon kavramı, ayrı görüşteki çeşitli güçlerin işbirliğine, belirli bir amaç etrafında birleşmelerine işaret eder. Millet ittifakı, herhalde bir Sol tercih Türkçe terim olarak ‘işbirliği demekten, oldukça olumsuz anlam kazandırılmış ‘işbirlikçilik’ sözcüğünü çağrıştırıyor filan diye kaçınmıştır. Salt, Türkiye’nin siyaset bahçesine bir Bahçeli cinliği olarak kendinden önce gelmiş Cumhur ittifakı ile simetrik ve estetik uyumlu olsun diye de değildir. Hatta muhafazakâr Sağ tercih ‘ittifak’ sözcüğü, refleksif bir tepkinin göstergesi de olmayabilir.
Öte yandan, yine bir siyasi ittifak olarak yola çıkmış ve her ikisi de yeterince Sağ milliyetçi ve dindar muhafazakâr partiler olan AKP ve MHP birlikteliği, zaman içinde sözde “Türk-İslam sentezi” ve “yerli ve milli” söylemleri etrafında birleşmiş durumda. Başka bir deyişle sözde değil, özde ve özcü bir koalisyona karşılıklı çıkar ilişkileri ve “şantaj psikolojik” baskıcı bağlarla organik bir beraberliğe dönüşmüş durumda. Açıkçası sözcüğün temelindeki ‘eş/birlikte güç birliği oluşturmak’ (“co-allience”) anlamının tam hakkını veriyor. Oysa, Millet İttifakı, şimdilik sadece adı üstünde bir ittifak (“allience” = geçici işbirliği). Üstelik şu anki başlangıç kombinasyonu da oldukça Sağ ve muhafazakâr zaten. Yani diğerine nasıl bir alternatif sunduğu net değil henüz! Her halükarda, yani her ne kadar geçici veya kısa süreliğine kurulmuş olursa olsun, siyasi veya başka her hangi bir ittifak da anlamını ve başarısını, yine söz konusu partilerin bir araya geliş amacının niteliğinden, paydaşlığın yoğunluğundan veya iç tutarlığından ve belirginlik derecesinden kazanır.
ORTAK HEDEF İKTİDAR DEĞİŞİKLİĞİ
Başka bir kavramsal ayrıştırmayı, şimdi de “amaç” ve “hedef” arasında yapmaya umarım gerek yoktur. Fakat sanırım, Millet İttifakı’nı bir araya getirenin bir ortak amaç değil, hedef olduğunu gören çoktur. Tam da genç Twitch’çilerin Kılıçdaroğlu’na, dilinin ucuna gelmiş ama açıkça söyletemedikleri gibi. Ama bu kültürde büyümüş olan hemen herkesin de, değil bizim, dünyadaki siyasetçiler arasında bile örneğine nadiren rastlanan bu “içten ve sahici” insanın gözlerinden kolayca okuyabilecekleri gibi. Yani, tıpkı kendisi haklı iken kaybetmekten artık yılmış, dürüst ve çocukları da kendileri gibi olacak diye endişelenen tüm ana babaların, zamanın hızla değişmiş değerlerine ve gerçeklerine ayak uydursunlar diye, onlara biraz da çaresizce verebildikleri tek nasihatta olduğu gibi: “Eh, n’apalım artık; köprüyü geçene kadar, ayıya dayı diyeceksin”!
Daha açık bir deyişle, Millet İttifakı, mevcut iktidardan biran evvel kurtulmak hedefine kilitlenmiş durumda. Siyasi stratejik birliktelikler, ‘çaresine sonra elbet bir şekilde bakarız’ diye mevcut ve olası ayrışmaların gündeme gelmesinden adeta kaçınıyor. Son günlerde toplumun dikkatli gözleri ise, güçlü ve eli bol kozlu bir mafya örgütü üyesinin pornografik ifşaatlarına fal taşı kilitlendi. Ve tabii, tüm dikkatler de, devlet yönetiminin yer altında ve yer üstünde faaliyet gösterdikleri iyice gün yüzüne çıkmış bu yaralı egoların, karşılıklı ifşaatlarında adı geçenlerin, zan altında bırakılan eski/yeni AK partili bakanların, ithamlar ve imalar karşısında kendilerini sözüm ona aklama çabalarına yöneldi.
Peş peşe yeraltından gelen videolar, TV gösteri programları ile aslında medyatik hipnozlu kamu oyuna değil, yer üstünde ve gözler önünde, ama karanlıkta saklanmış birbirlerine, ha bire şifreli mesajlar yollanıyor. Sürekli üstü kapalı gözdağları ve son tarihli ültimatomlar veriliyor. Bir yandan, mevcut iktidarın gidici olduğuna artık her geçen gün daha da kesin gözüyle bakıldığından, muhalefetteki partiler ve taraftarları da için için sevinebiliyor. Böylece, yani rakibin ne kadar kirli siyasete bulaşmış olduğu anlaşıldıkça, kendi görece temizliği daha belirginleşecek diye umutlar artıyor. Halbuki diğer yandan, iktidar partileri arasındaki ve kendi içlerindeki dengeler de hızla değişiyor. AKP, taban oylarının çoğunluğuna ve aynı zamanda da Cumhurbaşkanlığına sahipse de, MHP’nin özellikle güvenlik ve yargı üzerindeki nüfusu, baskıcı gücünün ağırlığı giderek artmakta.
SEÇİM ARİTMETİĞİ VE ORTAK PAYDA
Demokrasinin araçsallaştırılmasının yerleşik bir gelenek olduğu siyasi kültürümüzde, iktidar/muhalefet yönetim anlayışı da, tabanın yönetilme anlayışı da, birbirinden çok farklı değil. Her iki ittifakın da ana partileri ve destekçi partileri, yeterli çoğunluğu sağlayamayacakları için bu ortaklıklar kuruldu elbette. Sürekli güncellenen sayılarla, taze ve muhtelif hesaplar yapılıyor. Son kamu oyu yoklamalarına göre, örneğin “sahibi şimdilik belirsiz oylar” dışta bırakılarak bile, Millet İttifakı’nın oy yüzdelikleri toplamı %32’ye kadar çıkıp, farklı yüzleri farklı sebeplerle güldürebilir.
Olası oy dağılımları tabloları bir yana, mantıkta ve matematikte, başka bir deyişle partiler üstü ve siyaset ötesi soyut konularda ve aritmetik hesaplarda, bazı ilkeler ve toplama kuralları değişmez. Sanırım, “tabanları” (= paydaları) böyle farklı ve asal sayı (= 1 ve kendinden başka bir sayıya tam olarak bölünemeyen sayı) olan kesirlerin, grup içindeki varyansa katılım oranlarına veya oy dağılımı ağırlıklarına göre, toplama işleminin nasıl yapılacağını ilkokul yıllarından hatırlıyoruzdur. Yani önce bu farklı paydaların aynı “ortak payda” da buluşturulmaları gerektiğini.
Elbette, somut siyasipsikolojik ve toplumsal olgu ve gerçek olaylarda, parçaların birleştirilmesinden çok daha büyük olan Gestalt (= anlamlı bütünlük); ne parçaların aritmetik toplamından oluşur, ne de durağandır. Öyleyse biz de bunu akılda tutarak, şimdi de muhalefet ittifakı içindeki partilerin güç dengelerine veya dağılımına, yine oy potansiyellerine göre bakalım.
Zira, bu partilerin tabanlarının çok daha karışık ve karmaşık bileşenleri olduğu, yani Millet İttifakında grup içi varyansın (= çeşitliliğin) ne kadar geniş olduğu biliniyor. Eski Sol ana muhalefet partisi CHP bile, Ecevit’in “Ortanın Solu” formülünden adamakıllı merkeze, Sağa, muhafazakârlığa çoktandır kaymış durumda. Adında Millet geçse de, diğer ittifak gibi veya kadar yoğun etnik milliyetçi olmadıkları, hatta başka özcü (dinci, etnik, cinsiyetçi, vb) kimlik politikalarından da uzak durmaya çalıştıklarının da imareleri var.
Yine de Millet İttifakı paydaşı partilerinin hitap ettikleri asal oy tabanlarının tarihsel geçmişleri veya liderlerinin farklı profilleri ortada. Dolayısıyla ortak payda retoriğini sıklıkla kullanıyor olsalar da, söz konusu ortak paydanın ideolojik, hatta politik ekonomik veya planlı programlı olmaktan daha çok, pragmatist siyaset mantıklı stratejik olduğu belli. Dahası, Cumhur İttifakının = Cumhurbaşkanının yetersiz, yasakçı ve baskıcı uygulamalarına “karşıt-bağımlı”, yani tam tersini yapmayı vaat etmek, gibi görünüyor.
Şimdi de siyasetteki “ortak payda” metaforundan matematiktekine geçerken vurgulamak istediğimi, yine sayılara dönerek ifade etmeye çalışayım: Eldeki verilere göre, Millet İttifakındaki CHP, İYİ, SP, DEVA, Gelecek Partilerinin oyları toplamı söz gelimi: 1/2 + 1/3 +1/0.4 + 1/ 0.0? +1/0.0? şeklinde. O halde buluşacakları ortak payda da 6 olmalı.
Dolayısı ile ittifaka katılan tüm partiler, özellikle de büyükler, kendi siyasi kimlikleri, siyasi güvenceleri ve Türkiye özgül örneğinde ideal toplum anlayışları her ne olursa olsun, bu “sembolik ortak payda 6”nın ne olduğunu açıkça belirlemedikleri sürece, bu birleşme anlamsız. Onun üzerinde karşılıklı pazarlıklar ile oydaşmadıkları takdirde, oy toplama beklentileri karşılıksız. Dahası ve açıkçası, tüm paydaşlar o büyük resim ortak paydaya olan kendi mesafelerini ayarlamadıkları, yani parti ve ortak programlarında bazı uyarlamaları açık seçik yapmadıkları takdirde, yani mevcut ve partilerin kendi programları ve kendi seçmen tabanlarına hitap etmeyi düşündükleri haliyle, ittifak işlevsiz kalır.
Sonuç olarak, adına ister “ortak payda” densin, ister “üst siyasi bir şemsiye”: Bu kadar çürük tabanlı olduğu takdirde çabuk çöker. Veya yağmurdan kaçayım derken panikle açılmış en sağlam “yerel ve ulusal” (“yerli ve milli” değil!) üretim şemsiye bile, ufuktaki seçim öncesi dolu fırtınasına ilk yakalandığında kırılır!
* Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Aydan Gülerce, halen Boğaziçi Üniversitesi’nde psikoloji profesörü. Klinik ve Örgütsel Psikoloji eğitimini Hacettepe, Denver ve New York Şehir Üniversitelerinde tamamladı. Cenevre, North Carolina, Rutgers, Columbia, Clark, New York ve Aalborg Üniversitelerinde de konuk profesör olarak görev yaptı. Disiplinlerarası akademik çalışmaları ve çok çeşitli konulardaki yüzden fazla uluslararası yayınları, ağırlıklı olarak bütüncül meta-kuram, siyasi psikoloji, eleştirel psikanaliz ve öznel birey/toplumsal dönüşümler üzerine. Toplumsal sorunlarımız hakkındaki görüşlerini ise muhtelif dergilerde, YeniYüzyıl ve Radikal gazetelerinde yazdı.