İki kadın, bir nefes
Peş peşe odama gelen iki gebe kadını düşünüyorum şimdi. Aynı şehirde, aynı mahallede, aynı yaşta iki kadını… Gerçekten "Coğrafya kader" midir? “Belirleyici” olan gerçekten coğrafya mıdır?
Yorucu bir gününü bitirirken ASM’deki odamdayım. "Odam" sadece 12 metrekare bir poliklinik odası. Bu 12 metrekareye her gün pek çok hayat sığıyor. Her zaman hayaller, hayatlardan çok daha fazla yer kapladığına göre, şu anda dört bir yanım hayal yumaklarıyla sarılı olmalı…
Bu küçücük odamda bugün 85 hasta baktım. 85 ayrı hayat ve her biri kim bilir kaç katı hayalleriyle yüklüdür. Velhasıl odam her gün böyle hayatlar ve hayaller doluyor…
Denizcilik jargonunda öncelik sırasını bildiren ünlü bir sloganı vardır; "önce çocuklar ve kadınlar". Bizim de sağlık kurumlarında öncelik belirtici sloganımız da "Önce gebeler ve yaşlılar".
Sabahın erken saatlerinde, kalabalığın arasında iki gebe vardı. İzlemleri için bekliyorlardı odanın kapısında. "Hadi anne adaylarımızla başlayalım bugüne" dediğimde önce Sonay Hanım geldi içeri. Öyle neşeli ve içten bir "Günaydın hocam" diyerek geldi ki, adeta mutluluk duyulabilir olmuştu.
Sonay, 25 yaşındaki 4 aylık gebemiz, ilk gebeliği. Gebe olduğunu öğrendiğinde, eşiyle ikisi o kadar mutlu olmuşlardı ki, "Yıllardır defalarca hayal ettik bu anı" demişlerdi. O gün de mutluluğuyla doldurmuştu odamı Sonay Hanım. Kendisi daha koltuğa oturmadan, telefonunu uzattı ve bir fotoğraf gösterdi. "Bakın hocam, kızım Elif Su ile ilk selfimiz" dedi.
Fotoğrafta arkadaki ultrason monitöründe siyah beyaz, belli belirsiz bebek silüetinin önünde Sonay Hanım ve eşinin yüzlerinden sırf sevinç taşıyordu. Çünkü kızları ile evet cinsiyetini bugün öğrendikleri bebekleri ile ilk selfileriydi bu. Ve "Kızıma bununla başlayan bir albüm yapacam, saklayacam. Kimbilir belki o da kendi kızına saklar" dedi, gitmeden.
Sonay hanımları uğurladıktan sonra, ikinci gebemizi aldım içeriye.
Figen hanım sessiz sedasız girdi içeri. Gözlerini kırparak verdi selamını. O kadar bitkin görünüyordu ki, bunu yaparken bile zorlanıyor gibiydi. Oturdu hemen kolunu açtı. Tansiyonuna bakacaktık elbette ancak önce “nasılsınız, nasıl gidiyor gebelik?" dedim.
Kısa ve netti cümlesi: "Gördüğün gibiyim hocam". Utandım sorduğuma. Haklıydı aslında, mutsuzluğu her hâlinden belliydi, sormama gerek yoktu belki de. Tansiyonu biraz yüksek çıkınca, "Hah bir bu eksikti, bu da çıksın tam olsun! Ölsem de kurtulsam!" dedi ve ağlamaya başladı!
"Gel biz konuşalım biraz, bizim işimiz uzun" diyerek yanına oturdum, uzunca konuştuk konuştuk...
Figen Hanım 26 yaşında ve bu onun 5. gebeliğiydi. İlk bebeğini düşürdükten sonra çok korkmuş, diğer gebeliği de öyle biterse diye. O zaman henüz 19 yaşında idi.
Ne zaman ki ilk bebeğini, kızı Sema'yı kucağına alıp koklamış işte ancak o zaman geçmiş o korkusu... Sonrasında 2. bebeğini ve 3. bebeğini de birer yıl arayla art arda doğurunca; "Fırsat da kalmıyordu ya korkmaya, yıllarca hep gebeydim zaten, bitmeyen gebelik benimki hocam" dediğinde çok zor tuttum kendimi "Haklısın" dememek için...
Ve devam etti konuşmaya; "3. kızım Elif’in doğumundan sonra, ikinci gün eve döndüm ve ev bomboştu. Çocukları alıp evine gitmişti kayınvalidem. İlk iki doğumumda, evde şerbet yapıp bekleyen kayınvalidem, bu kez şerbeti yapıp bırakıp gitmişti. Sonraki günler ev dolduysa da herkes suratı düşük ve sessizdi. "Yine mi kız!" sözünü duydum bir tek günlerce. Ama ben inat ettim. Benim de oğlum olacak, benim kocam da erkek babası olacak dedim. Ne yalan söyleyeyim, çok dua ettim, çok istiyordum. Ama olmadı hocam. Dün doktor bey, ultrasona baktı, "Bir kızımız olacak" dedi. Ben şimdi 4. kızıma mı ağlıyorum, bu inatla kaybolan gençliğime mi, yoksa akşam kocamın dediği, "yine boşuna gebe kaldın yani, bu da kızmış" sözüne mi ağlıyayım ben de bilmiyorum! Bak bu yaşımda bir kadınım ben, onların benim gibi olmasını nasıl önleyeceğim? Buna gücüm var mı, buna gücüm yeter mi? İşte ben buna ağlıyorum...”
Figen Hanım’la önce sohbetimiz, sonra tedavimiz bitti. Onu uğurladığımda parmaklarım kalem aradı, çünkü nefes alamıyordum...
Jeanette Winterson "...o her şeyin karmakarışık olduğu dönemde, yüzümü kitaplara gömerdim, oksijen maskesi niyetine. Kendi hava kaynağımdan emin olmak için yazmayı seçtim" diyor.
Peş peşe odama gelen iki gebe kadını düşünüyorum şimdi. Aynı şehirde, aynı mahallede, aynı yaşta iki kadını...
Gerçekten "Coğrafya kader" midir? “Belirleyici” olan gerçekten coğrafya mıdır?