İki dilek

Abone Ol
Gelecek dönem için seçimlerimi yaparken onlar için de cümleleri, çözümleri olan kişileri arayacağım karşımda. Umarım böyle insanlar bulabilirim. Bir de hayvanlar üzerinden kurgulanan kutuplaşmayı çözecek birilerini.

Loading...

Ayak bileğimdeki kırıkların beni yürümekten alıkoyacağı son haftalara geldik. Ancak hayatta kaçırdığım, geri gelmeyecek 2 ay var. Pandemi görmüş, evleri yarı açık cezaevine dönmüş bize 2 ay nedir ki demeyin. O zaman hepimiz için hayat durmuştu, şimdi bir tek bana. Eminim ilerde, hayatımın bu dönemine dönüp baktığımda yarattığı farkındalıkları daha iyi anlayacağım. Ancak hastaneden çıktığım an itibari ile ilk gördüğüm ve belki daha önce maalesef ki bu kadar umursamadığım, bu şehrin engelli insanları ne kadar dışladığı oldu. Hakkını asla ödeyemeyeceğim, bana adeta sıfırdan bir ayak bileği inşa etmiş Doç.Dr.Oğuz Durakbaşa başta, tüm ekibi ve çalışanlar bana bebek gibi baktılar. Ancak onların himayesinden, hastane sınırlarından çıkıp sokağa ilk adımı attığım andan itibaren koltuk değneklerim kaldırımlarla kavgaya başladı. Evimin önündeki dramı anlatamam bile. Kaldırım köşelerinin ne kadar yüksek olduğunu, bir rampa yapmış olmanın hayatları ne kadar kolaylaştırabileceğini daha önce hiç fark edememiştim. Çok eski bir binada oturduğum için 3 kat merdiveni nasıl çıktığım konusuna hiç girmiyorum. Aslında ailemin evi yüksek giriş katı. Ancak Oreo evde olduğu için ailemle kalmak istememiştim. Oysa onların sitesinde en azından otoparktan binaya kadar bir rampa vardı. Bunu düşünmüşlerdi. Ancak binalarının girişindeki birkaç basamağı nasıl çıkarız kimse umursamamıştı. Bu korku filminin içinde bir şansım da doktorumun önerisini dikkate alarak başıma bir şey gelmesin diye evden çalışmama izin veren patronum oldu. En azından doktor kontrolleri dışında evden çıkmama gerek kalmamıştı. Ancak bu benim şansımdı. Geçici bir durumdu ve işimi evden de yapabiliyordum. Kim bilir kaç bin engelli benim gözümü korkutan o deneyimler her sabah işe gidip evine dönmek zorunda kalıyor? Geçim derdini öne koydum. İşe gitme zorunluluğuna gönderme yaptım ama. Hepimizin bu sokaklarda, parklarda hakkı yok mu? Benim izlemeyi sevdiğim gün batışlarını herkesin izlemeye hakkı yok mu? Hayata karışma hakları kâğıt üzerinde eşit olsa da gerçekliğimiz çok başka. Çoğu için zorunlu hâller dışında hayat hep pandemi zamanındaki gibi, yarı açık cezaevi. Gelecek dönem için seçimlerimi yaparken onlar için de cümleleri, çözümleri olan kişileri arayacağım karşımda. Umarım böyle insanlar bulabilirim. Bir de hayvanlar üzerinden kurgulanan kutuplaşmayı çözecek birilerini. Üniversitede en sevdiğim hocalarımdan Prof. Dr. Ersan Şen’in dediği gibi “Kim kedilere, köpeklere sahip çıkarsa benim oyum ona” Ancak bugüne dair de yapılacaklar var. Mevcut belediyelerin, yönetimin görevlerini her yerde onlarca duyarlı insan haykırıyor. Ben uzun uzun cümlelerle tekrar etmeyeceğim bunları. Umarım başkaları da artık tekrar etmek zorunda kalmaz. Sosyal medyada, bazıları yurtdışında çekildiği belli olan videoları sürekli servis eden, köpekler saldırıyor, köpekler korkunç algısını yaymaya çalışanlara karşılık, insanlar üzerinden etkisi olacak, farkındalık yaratacak kişilerin yaptıkları, paylaşımları çok önemli. Kendilerini bu şekilde tanımlıyorlar mı bilmiyorum ama, “influencer” Meriç Keskin ve Danla Bilic’in Konya barınağından köpek sahiplendiklerini gördüm. Maalesef “Pide” küçücük bedeniyle daha önce yaşadıklarının yüküne dayanamadı. Ancak Danla Bilic sayesinde son günlerini onu yaşatmaya çalışan insanların sevgisini hissederek geçirdi. Meriç Keskin’in çok sempatik bir tiki de olan “Ruhi”si daha iyiye gidiyor. Ailenin onu ne kadar çok sevdiği ekrandan dışarı taşıyor. Satın almayıp sokakta, barınakta olanları sahiplenmeye dair büyük kitlelere ulaştılar.  Umarım takipçilerine de bu merhameti bulaştırırlar.