Loading...
İki bin yirmi üçün kodları
Türkiye'mizin gençleri ikinci yüzyılı kucaklamaya güçlü bir kararlılıkla hazırlanıyorlar. Atatürk'ün gençliğe hitabesinin ne kadar uzak görüşlü bir anlayışla yazıldığı ve ne büyük bir anlam taşıdığı bugün daha büyük bir açıklık kazanıyor.
Türkiye, tarihinin en kritik seçimine doğru geri sayıma başladı. En geç 2023 yılının haziran ayında yapılması öngörülen seçimlerin Türkiye'nin geleceği açısından önemli bir dönemeç olduğunu artık sadece Türkiye'de yaşayan yurttaşlar değil tüm dünya kabul ediyor. Yeni bir dönem başlayacak mı, iç politikada ne değişecek, dış politikada ne değişecek, Türkiye'nin bölgeye bakışı, komşuları ile ilişkileri, batı dünyası ile ilişkileri seçimlerden sonra nasıl bir seyir izleyecek...Bütün bunlar sık sık sorulan sorular.
Seçimlerin neden Türkiye'nin geleceği açısından önemli bir dönemeç olduğunu irdelemekte yarar var. 2023 sadece bir seçim yılı olmanın ötesinde, Cumhuriyetimizin kuruluşunun da yüzüncü yıldönümünü kutlayacağımız bir yıl olacak. Çağdaş Türkiye'mizin ikinci yüzyılına girmeye hazırlandığımız bir dönemde elbette yurttaşlarımız da geleceğe güvenle bakacakları bir ortam beklentisi içindeler. Bu ortamı gerçekçi, yirmi birinci yüzyılın koşullarıyla uyumlu bir şekilde kucaklamak için bu güveni sağlayacak bir düzen bekliyorlar. Kutuplaşmadan, ayırımcılıktan, eşitsizlik, adaletsizlik, hukuksuzluk ve aldatmacalardan arınmış, çağdaş bir düzen...
Önce bu beklenti içindeki yurttaşlarımızı rahatlatalım. Hiç merak etmeyiniz, çağdaş Türkiye'nin güvenliğinin teminatı olan Lozan Antlaşması'nın süresi falan bitmeyecek. Gizli madde falan da yok. Dolayısıyla Atatürk'ün bize emanet ettiği Türkiye’mizi dünyanın yükselen güçleri arasında tutma yolculuğumuza, yine Lozan Antlaşması'na dayanarak devam edeceğiz.
Lozan Antlaşması'nın bağlayıcılığı sadece Türkiye için değil tüm taraf devletler için geçerli. İçinde yer alan ve başka antlaşmalarla da sürdürülen hükümler de o hükümleri uygulamakla yükümlü olan tüm taraflar için bağlayıcı. Örneğin, bugün Yunanistan'ın hükümranlığında bulunan adaların silahsızlandırılmış statüde olmaları hükmü. Türkiye, ikinci yüzyılda uluslararası antlaşmalardan ve uluslararası hukuktan doğan tüm haklarını koruma konusunda kararlı, ısrarcı ve uyuşmazlıkları mutlaka diyalog ve diplomasi ile barışçı yollardan çözmeye azimli bir yönetim ile yönetilmeyi hak ediyor. Böyle bir yönetimin bu azmini çağdaş ve uygar bir yöntemle göstermesi de büyük önem taşıyor.
Türkiye'de yaşayan tüm yurttaşlarımız adil, eşitlikçi, temel hak ve özgürlüklerden yana hiçbir kısıtlamayla karşılaşmadıkları bir toplum düzeninin özlemini çekiyor. Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğini bitirmeye doğru ilerliyoruz. Bu ilk çeyrekte bazı alanlarda kazanılmış olan hakların kalıcılığını ve bunların hiçbir şekilde geri döndürülemeyeceğini kabul etmek gerçekçi ve adil bir demokrasi anlayışının da temel direği olarak görülmeli.
Lakin, bir takım haklar kazanılırken bazı hakların kısıtlanmış olduğu gerçeğini de gözden uzak tutmamamız gerekiyor. Bugünün dünyasında küresel rekabette söz sahibi olabilmenin yolu insan hakları alanında giderek yaygınlaşan yeni evrensel değerlere saygı duymaktan geçiyor. Fikir ve ifade özgürlüğü, adil yargı, iklim değişikliği konusundaki duyarlılıklar, yaşam hakkı, geleceğine güvenle bakabilme hakkı, çevreye saygı, LGBTIQ+ hakları gibi konular artık temel insan hakları şemsiyesinin dışında görülmüyor. Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi gibi çağdaş değerlere sahip çıkan bir uluslararası belgeyi reddetmesi de ülkemizde yaşanan kadın hakları ihlallerinin önüne geçebilmenin yollarını ve güvencesini yok ediyor. Yeni bir düzen arayışı tüm bu eksiklikleri giderecek bir anlayışı da özlüyor.
Toplum düzeni, huzur, barışçı ve kavgadan uzak bir yaşam biçimi "yurtta sulh" anlayışının temel direğidir. İç politikada geçmişin kavgalarını insanımıza özgü hoşgörü anlayışı ile helâlleşerek kapatan, toplumsal uzlaşıyı yeni bir gelecek güvencesine dayalı olarak yerleştiren bir demokrasi anlayışı dış politikaya da aynı olumlu yansımayı sağlar. İşte o zaman, "yurtta sulh", "cihanda sulh" ile bütünleşir. Türkiye'nin dış politikada da böyle bir anlayışa ihtiyacı var. Bu anlayış Türkiye'nin tıkanan dış politikasının da önünü açacak, Avrupa Birliği ile yeniden yakınlaşmamızı sağlayacak, Türkiye'nin ikili sorunlarının da birer Türkiye-AB sorununa dönüştürülmesi hevesinde olanların önünü tıkayacaktır.
Türkiye'mizin gençleri ikinci yüzyılı kucaklamaya hevesle ve güçlü bir kararlılıkla hazırlanıyorlar. Atatürk'ün gençliğe hitabesinin vaktiyle ne kadar uzak görüşlü bir anlayışla yazıldığı ve ne büyük bir anlam taşıdığı bugün daha büyük bir netlik ve açıklık kazanıyor. Yolunuz açık olsun gençler, yolumuz açık olsun Türkiyem. İkinci yüzyılda her şey çok güzel olacak.