İdlib’de bizi ne bekliyor?

Abone Ol
İdlib’de başta Rusya ve Suriye’nin bize verdiği oradaki radikal İslamcı grupları silahsızlandırma ve çekilme takvimini zamana yayma, süreyi ertelemek için Putin’e tavizler verme stratejisi işlemiyor.  Karar anı geliyor. Bunu Türk askerlerine yapılan saldırılardan anlıyoruz. Son günlerde Suriye’nin kuzeyinde bulunan Türk birliklerine yönelik saldırılar artıyor. Gerek PYD’nin hakim olduğu bölgeden gerekse İdlib’den peş peşe kötü haberler geliyor. 29 Eylül’de Cumhurbaşkanı Erdoğan Rusya Devlet Başkanı Putin’le Soçi’de buluştu. Bu buluşma ABD’de Biden ile görüşememeye bir tepki mi, yoksa İdlib’de Türkiye’ye verilen zamanın dolması ile mi ilgili bilmiyoruz. Belki de her ikisi. Ancak hemen ifade edelim ki bu zirve, Türkiye-Rusya ilişkisinden daha çok kişiselleştirilmiş bir Erdoğan-Putin görüşmesi. Bu açıdan diplomatik sonuçlardan çok kapalı kapılar ardında kayda geçmeyen “al-ver”ler söz konusu. Türkiye’nin elinin zayıf olduğunu düşündüğümüzde; aldıklarımızın verdiklerimizden az olduğu açık bir gerçektir. Nitekim sonuç bildirisi olmayan bir zirve oldu. Bu zirvenin bilinen en somut sonucu, Türkiye için İdlib’de zamanın iyice daraldığıdır. Sonuç olarak Rusya ve Suriye yönetimi İdlib’deki kaotik duruma son vermek için yavaş ama emin adımlarla ilerliyorlar. Türkiye için bugünlerin geleceği neredeyse üç yıldır belli idi. 2018’de imzalanan Soçi Mutabakatı ile siyasi iktidar, İdlib bölgesinin radikal İslamcı teröristlerden temizlenmesi konusunda sorumluluk üstlenmişti. Ancak üstlenilen bu sorumluluk, aradan geçen üç yıla rağmen yerine getirilmiş değildir. Bu açıdan 27 Şubat 2020’de 37 askerimizin ölümü ile sonuçlanan saldırı, Türkiye’ye uyarıydı. Ancak siyasi iktidar bu uyarıyı dikkate almadı. Bu hain saldırı sonrası siyasi iktidarın temel söylemi, Suriye ordusunun Soçi Mutabakatı’ndaki konumuna çekilmesi şeklindeydi. Hatta Esad çıksın yoksa biz çıkartırız” gibi hamasi söylemler bile kullanıldı. ASKERLERİMİZİ KİMİN VURDUĞU BELLİYKEN ERDOĞAN PUTİN’LE GÖRÜŞTÜ Askerlerimizin kim tarafından vurulduğu nerdeyse belli iken, Erdoğan Moskova’ya gitti ve Putin ile buluştu. Bu buluşma öncesi iktidar ve ona yakın medyada esen Esad ve Putin karşıtlığı, buluşma sonrası yerini sükunete bıraktı. Dahası bu görüşme, Putin ve Esad’ın isteği ile değil Erdoğan’ın çabalarıyla oldu ve İstanbul ya da Ankara’da değil, Moskova’da yapıldı. Peki bu görüşmeden ne çıktı? 2018’de imzalanan Soçi Mutabakatı hatırlatıldı ve o mutabakata ek bir protokol imzalandı. İçeride bir tür küçümseme ve aşağılama ifadesi olarak kullanılan “rejim”, “Esad Rejimi” söylemi, imzalanan protokolde yerini “Suriye Arap Cumhuriyeti”ne bıraktı ve Suriye’nin egemenlik, bağımsızlık, toprak bütünlüğüne yönelik taahhütleri yinelendi. Özetle 5 Mart 2020 Moskova’da gerçekleşen zirvede, tıpkı 2018 Soçi Mutabakatı’nda olduğu gibi Türkiye’ye yükümlülüklerini yerine getirmesi için süre verilmiştir. Dahası bunu siyasi iktidar talep etmiştir. Ancak daha açık olan nokta şudur ki, yapılan görüşmeler ve atılan imzaların kaçınılmaz sonucu; Türkiye’nin eninde sonunda Suriye’den çekilmek durumunda olduğudur. Son dönemde İdlib’de bulunan askeri güçlerimizin karşı karşıya kaldığı zorluk, daralan zaman ve bu çekilme takviminin dayattığı sıkışmadır. Türkiye bu noktada adım atmadığı ölçüde bölgede sıkışacak ve orada bulunan askerlerimiz zorda kalacaktır. Bunun bir örneğini 11 Eylül’de üç askerimizin faili meçhul biçimde öldürülmesinde gördük. SOÇİ’DEKİ FOTOĞRAF SIKIŞMIŞLIĞIN MALİYETİNİ GÖSTERİYOR Oysa tıpkı 27 Şubat 2020 saldırısı gibi 11 Eylül 2021’de yapılan saldırının da failleri bilinmese de biliniyor. Ancak siyaseten güçsüz olduğumuz için haklılığımızı uluslararası alanda güçlü biçimde dile getiremiyoruz. Özetle İdlib’de başta Rusya ve Suriye’nin bize verdiği oradaki radikal İslamcı grupları silahsızlandırma ve çekilme takvimini zamana yayma, süreyi ertelemek için Putin’e tavizler verme stratejisi işlemiyor. Özetle siyasi iktidar dış politikada hiç sorun yokmuş gibi davranıyor. Bunu kapalı kapılar ardında bilmediğimiz tavizler vererek sağlıyor. Ama yolun sonuna geliniyor. 29 Eylül’de Soçi’de Putin ile yapılan son görüşme bize dış politikada sıkışmışlığın hem fotoğrafını hem de maliyetinin ağırlığını göstermektedir. Sonuçta, eğer İdlib’de doğru adımlar atılmazsa ağır maliyeti olan bir sürecin bizi beklediği bir gerçektir.