Loading...
İçsel para arzı yaklaşımı üzerine tartışmalar II
Geçen hafta faiz oranının dışsallığı ile ilgili gerçek tartışmanın post Keynesyenler arasında yani Uyumcular ile Yapısalcılar arasında olduğunu yazmıştım. Bu tartışmayı biraz daha açmak ve faiz kuralı görüşünü tartışmak istiyorum.
Geçen hafta faiz oranının dışsallığı ile ilgili gerçek tartışmanın post Keynesyenler arasında yani Uyumcular ile Yapısalcılar arasında olduğunu yazmıştım. Bugün hem bu tartışmayı biraz daha açmak hem de para politikası önerisi olarak faiz kuralı görüşünü tartışmak istiyorum.
Her ne kadar bu yazı dizisini iki bölüm olarak tasarlasam da konuyu anlatmanın iki bölümle mümkün olamayacağını anladığımdan faiz kuralı ile ilgili tartışmaları bir sonraki haftanın konusu yapmaya karar verdim.
Geçen haftada vurguladığım gibi para arzının içselliği-dışsallığı tartışması para politikası tasarımının nasıl olması gerekliliği ile ilgilidir. Bu tartışma, faiz oranının bir politika aracı olarak ne şekilde kullanılacağı bakımından önemlidir. Aynı zamanda para ve maliye politikası eşgüdümünün hangi çerçevede sağlanması konusunu da kapsamaktadır.
Bu yazımda post Keynesyen para politikası tasarımı çerçevesinde faiz oranının dışsallığı konusunda tartışmalar üzerinden hareket edeceğim. Dolayısıyla bu yazı aşağıda linklerini paylaştığım “TCMB İçin Para Politikası Önerileri” başlıklı yazılarımı biraz daha açmak üzere planlanmıştır diyebilirim.
Post Keynesyen iktisat parasal bir ekonomide para ve kredi yaratımı üretimden sonra gelmektedir. Yani para arzındaki değişmeler, firmaların yatırım ve hane halkının harcama kararlarını takip etmektedir. Bankalar, kredi verip, mevduat yarattıktan sonra zorunlu karşılıklar (rezerv para) için merkez bankalarına başvurmak zorunda kalmaktadırlar. İşte post Keynesyen iktisat içinde Uyumcular ve Yapısalcılar arasındaki tartışmanın temelini bu konu oluşturmaktadır.
Kaldor ve Trevihick ve Moore gibi tam içsellik görüşünü savunan iktisatçılar bankalarının rezerv ihtiyacının merkez bankaları tarafından karşılanacağını savunurken, Dow, Palley gibi yapısalcılar rezerv talebinin bankalarının ortaya çıkarttığı finansal yenilikler yoluyla da karşılanabileceğini ifade etmektedir. Dolayısıyla bu tartışma aynı zamanda esasında faiz oranlarının hangi mekanizma ile belirleneceği üzerinedir.
Uyumcular faiz oranının dışsal olduğunu yani talep edilen kredi hacminden bağımsız (dışsal) olarak belirlendiğini ifade etmektedirler. Faiz oranları kredi talebindeki değişikliklerden etkilenmediği için kredi arzı yatay bir çizgi olarak kabul edilmektedir. Yapısalcılar ise, faiz oranın kredi arzı ve talebi arasındaki ilişkinin sonucu olarak belirlendiğini yani içsel özellik gösterdiğini söylemektedirler.
Sonuç olarak uyumcular için LM eğirişi yatık iken yapısalcı görüşe göre LM eğrisi pozitif eğilimlidir. Yapısalcılara durumun teorik arka planında Kalecki’nin “riskin artırılması ilkesi” ve Keynes’in “likidite tercihi teorisi” yatmaktadır.
Uyumcuların tam içsellik yaklaşımına karşı yapısalcılar para otoritesinin faiz oranını belirlerken piyasanın likidite tercihleri, risk değerlendirmeleri gibi finansal koşullardaki değişmeleri dikkate aldığını savunmaktadırlar. Dolayısıyla tam içsellik yaklaşımından faiz oranı nedensellik ilişkisi merkez bankasının belirlediği faiz oranından piyasa faiz oranlarına doğruyken, yapısal içsellikte yaklaşımında piyasa faiz oranları ile merkez bankası faiz oranı arasında karşılıklı etkileşimi söz konusudur.
Tam içsellik yaklaşımında para arzının içselliğinin temel unsuru merkez bankasının son ödünç veren rolüdür. Merkez bankalara rezerv sağlarken faizi yani paranın maliyetini kendileri belirlemektedirler. Merkez bankaları bu süreçte pasif bir role sahiptirler ve bankaların kredi talebine eşlik etmektedirler. Merkez bankaları ana akımın iddia ettiği gibi para arzı üzerinde kontrol yetkisine sahip değildir. Merkez bankaları kendi belirledikleri faiz oranından bankaların rezerv ihtiyaçlarını karşıladığı sürece faiz oranları politika faizi oranına yakınsayacaktır. Bu durumda merkez bankaları finansal sistem içinde fiyat belirleyici ve miktar alıcı konumdadır.
Yapısal içsellik yaklaşımına göre ise merkez bankasının kendi faiz oranlarını tamamen dışsal görüşün oldukça katı bir yorumdur ve faiz oranları piyasa güçleri tarafından etkilenmektedir. Daha açık olarak yukarıda ifade ettiğim gibi yapısalcılara göre politika faiz oranı ekonomik çıkar gruplarının likidite tercileri, geleceğin belirsizliği, finansal yenilikler, kredi tayınlaması, döviz kurları, ülke risk faktörleri gibi etmenler tarafından etkilenmektedir. Bu durumda hem para arzı hem de faiz oranını içsel hale gelmektedir. Onlara göre merkez bankaları faiz oranını keyfi olarak belirleyemez aksine piyasa güçleri ve makroekonomik koşullardan önemli derecede etkilenmektedir. Çoğu zaman piyasa güçleri, merkez bankasından bağımsız olarak faiz oranlarını etkiler ve merkez bankaları da bu piyasa faiz oranlarına tepki olarak kendi faiz oranlarını belirler.
Bu haftaki yazı teknik bir not olarak ortaya çıkmıştır. Haftaya özellikle döviz kuru sistemlerine göre politika faizinin içselliği dışsallığı meselesini Türkiye ekonomisi üzerinden ele alacağım ve faiz kuralı tartışmasını dile getirmeye çalışacağım.
İlgili Linkler:
https://www.politikyol.com/tcmb-icin-para-politikasi-stratejileri-ii/
https://www.politikyol.com/tcmb-icin-para-politikasi-stratejileri-i/