Hukuk ve demokrasi olmadan olmaz

Abone Ol
Palyatif tedbirler iktidara zaman kazandırabilir ama sorunları çözmez. Özetle yaşadığımız sorunların kaynağı olan bu yönetim anlayışı ve zihniyet değişmediği sürece ekonomik ve siyasi krizden çıkış da mümkün olmayacaktır. AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, pazartesi yapılan Bakanlar Kurulu toplantısından sonra bir dizi ekonomik karar açıkladı. Bunlar içinde sürpriz olan ise vatandaşlara yönelik açıkladığı ve hedefi dövizden TL’ye dönmeyi teşvik eden Döviz Garantili Mevduat önerisi oldu. Erdoğan’ın açıklamalarından sonra ekonomi bir gecede düzelmedi ama döviz fiyatlarında büyük bir düşüş yaşandı. Gerek dolar gerekse euroda yaşanan bu düşüşün Erdoğan’ın açıklamalarıyla ilgili olmadığını son iki günde gerek politikyol.com’da gerekse farklı mecralarda kaleme alınan uzmanların yazılarından öğrendik. Uzmanların tespitine göre bu düşünün temel nedeni, Merkez Bankası’nın (MB) 20-21 Aralık’ta yaklaşık 7 milyar dolarlık döviz satışı. Yine uzmanlar MB’nin 1-21 Aralık tarihlerinde de piyasaya toplamda 17 milyar dolarlık döviz satıldığını paylaştılar. Yani 20 günde satılan 10 milyar dolar döviz fiyatını düşülmedi ama iki gün içinde satılan yaklaşık 7 milyar dolar döviz fiyatını düşürdü. 20-21 Aralık tarihlerinde MB dışında elinde dövizi olan vatandaşların yüklü miktarda döviz bozmadığı da rakamlara yansıdı. Burada iki soru soru var. MB, 21 günde 17 milyar dolar satarken kimler, hangi tarihte, hangi kurdan ne kadar dolar aldılar ve sattılar? İFLAS ETMİŞ MODEL Diğer yandan öğrendiğimiz bir başka gerçekse Erdoğan’ın açıkladığı döviz garantili mevduat uygulamasının sadece Türkiye’de değil dünyanın farklı ülkelerinde daha önce uygulandığı ve neredeyse uygulandığı hiçbir ülkede başaralı sonuç vermediği oldu. Bu açıdan Erdoğan, şapkadan tavşan değil sadece örtülü faiz arttırımı çıkardı. Dahası bu örtülü faizin maliyeti MB’nin doğrudan faiz arttırımından daha da maliyetli olacağı da açık. Döviz fiyatların son 4 günde yaklaşık yüzde 30-35 oranında düşse bile bu fiyatlar, 1 ay öncesine göre neredeyse yüzde 50 daha fazla. Ki kendileri yeni ekonomik modelde hedeflerinin; düşük faiz, yüksek kur olduğunu açıklamışlardı. Erdoğan son hamle ile büyük bir risk aldı. Belki biraz zaman kazandı ama bu durum aldığı riski ortadan aldırmıyor. TEMEL SORUN DÖVİZ FİYATLARI MI? Bu noktada şu soru önem kazanıyor; Türkiye’nin ekonomide teke başına temel sorunu yüksek döviz fiyatları mı? Değil. Türkiye’nin ekonomik alanda başta işsizlik olmak üzere, enflasyon, yatırım gibi pek çok temel sorunu var. Ve bu sorunların hepsi olduğu yerde, üstelik ağırlaşarak devam ediyor. MB müdahalesiyle döviz kurlarının düşmesi, iktidar ve onlara yakın medya, yazarları tarafından bir zafer havasıyla karşılansa da, ekonomideki sorunlar orta yerde duruyor. Ve ekonomide karşı karşıya olduğumuz tüm olumsuzluklar birer “sonuç”. Bu sonuçları ortaya çıkaran temel nedenler siyaseten ortak aklın devre dışı bırakılması, kendinden farklı düşünen, farklı siyaset öneren herkesi düşman, öteki, hain görülmesi ve bunun toplumu kutuplara ayırmak için iradi olarak kullanılmasıdır. Bu demokrasi ve hukuktan uzaklaşılması, siyasetin alanının daraltılması; yeni siyasal sitemle de bunu keyfi hale getirilmesidir. Erdoğan’ın sık sık ifade ettiği enflasyonun yüksek faizin sonucu olduğu tezinden yol çıkarsak; Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik siyasi krizin nedeni siyasi iktidarın yönetim anlayışı ve zihniyetidir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi yani Türk Tipi Alaturka Başkanlık Sistemiyle bu siyasi anlayış ve zihniyet sadece kurumsallaşmıştır. Palyatif tedbirler iktidara zaman kazandırabilir ama sorunları çözmez. Özetle yaşadığımız sorunların kaynağı olan bu yönetim anlayışı ve zihniyet değişmediği sürece ekonomik ve siyasi krizden çıkış da mümkün olmayacaktır.