Hukuk olmadan…

Abone Ol
Parça tesirli bomba, tüm vatandaşları, çalışanları, üretenleri, çevreyi, hepimizi yıktı geçti, vicdanlarımızı kanattı. Bombayı gerçekten terör örgütünün mü yoksa seçim öncesi atmosferi hararetlendirmek isteyenlerin mi patlattığının önemi kalıyor mu dersiniz? Hukuk yoksa ekonomi yok! Artık canımız acıyarak öğreniyoruz bu yalın gerçeği, zira hukukun olmadığı bir yere sermaye yatırım yapmıyor, yerli-yabancı yeni yatırımcı risk almıyor, istihdam yaratılamıyor, işsizlik ve enflasyon artıyor. Hukuk yoksa hak ve özgürlükler de yok! Silahlı kuvvetlerin terörle mücadele sırasında şayet kimyasal silah kullanmışsa bunun belli uluslararası sözleşmeleri ihlal etmiş olabileceğini, gerçeklerin yalnızca bilimsel kriterlere uyan bağımsız bir soruşturmayla ortaya çıkabileceğini, dolayısıyla yetkili makamların derhal böyle bir soruşturma yapmaları ve sonuçlarını da kamuoyu ile paylaşarak aydınlatmaları gerektiğini söylemek tutuklama sebebi. Anayasa’da yasama dokunulmazlığı ve yasama sorumsuzluğu kuralları olsa bile her muhalefet milletvekili ceza soruşturması tehdidi altında yasama faaliyeti yapmaya çalışıyor. Son derece nitelikli 5800’den fazla bilim insanı KHK’lar ile işten atıldı, çoğu tutuklandı. Hukuk yoksa ekoloji yok! Çevrenin her geçen gün hoyratça tüketildiği ülkemizde gece yarısı kararnameleri ile Çevre Etki ve Değerlendirme (ÇED) raporları etkisiz hale dönüştürülüyor, Erzincan’ın İliç ilçesindeki bir altın madeninin havuzundan siyanürlü solüsyonun Karasu nehrine karıştığı iddiası karşısında savcılık, çevrenin taksirle kirletilmesi suçundan soruşturma başlatıyor, valilik açıklama yaparak sızıntının doğru olduğunu ancak akarsulara karışmadığını açıklıyor, Çevre Bakanlığı işletmeye üst sınırdan 16 milyon TL idari para cezası kesiyor, savcılık soruşturmasında ise o arada yaptırılan bilirkişi incelemesi şikayetçilerden gizlenerek yapılıyor ve “burada ne taksirli ne kasten suç yok” anlamına gelen takipsizlik kararı veriliyor. Kimse de “eğer bir sorun yoksa 16 milyonluk ceza neden kesilmiş olabilir acaba” diye soramıyor. Hukuk yolları itinayla tıkanıyor. “Mermer ocağı, yaptığı vahşi üretimle hepimizi riske sokuyor” diyenin tutulan kiralık katille öldürüldüğü memlekette şaşırmalı mıyız gerçekten? Hukuk yoksa ekmek de yok! Çalışanların hakları yağmalanıyor. Tazminatlar ödenmiyor, bu konuda açılan davalar senelerce sürünüyor. Önce SGK, Covid 19’u meslek hastalığı ve iş kazası kapsamında sayılmaktan çıkarıyor. Tazminatsız işten çıkarma, pandeminin başında çıkarılan kanunla işten çıkarma yasağının istisnası kılındığı için, patronun “ahlaksızlık” beyanıyla işten çıkarmalar (eski Kod 29) yaygın ve sistematik bir hâl alıyor. Mesela sendikaya üye olduğu ve diğer çalışanları da üye yapmaya çalıştığı gerekçesiyle insanlar, İş Kanunu’nun 25/II maddesi kullanılarak “işçinin ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan davranışları” gerekçesiyle tazminatsız olarak çıkarılıyorlar. Bunun basında fazlaca yazılıp çizilmesiyle SGK kodları değiştiriyor, eskiden kod 29 ile ifade edilen durumu dokuz farklı kodla fişlemeye devam ederek “yanlış anlamaları” engelliyor. Mesela, toplu sözleşmeyle 2 yıl boyunca işçilerin maaşı 5 bin TL’ye sabitleniyor, iki ay sonra asgari ücret 5500TL’ye çıkarılsa bile iki yıl boyunca esir alınan çalışanların hakları buharlaşıveriyor. Şeker pancarı, fındık gibi ürünlerin taban fiyatlarının bir kişi tarafından belirlenebildiği ülkemizde, ürününü umutla eken bir tek üreticiye rastlanamıyor. Taksimdeki o bomba, çok daha önceden başka yerlerde patladı da haberimiz yok. Parça tesirli bomba, tüm vatandaşları, çalışanları, üretenleri, çevreyi, hepimizi yıktı geçti, nice bebek arabalarını devirdi, paçavraya çevirdi, vicdanlarımızı kanattı. Bu açıdan bakıldığında bombayı gerçekten terör örgütünün mü yoksa seçim öncesi atmosferi hararetlendirmek isteyenlerin mi patlattığının önemi kalıyor mu dersiniz?