Hoşgeldin IMF

Abone Ol
IMF istikrar programlarından geriye bir eksik kaldı, o da harcamaların kısılması. Sanıyorum o konuda bir gelişme göremeyeceğiz.  Çünkü itibardan tasarruf olmaz. Devletin tasarruf yapmadığı, harcamalarını yaklaşan yerel seçimler dolayısıyla artırdığı bir programın başarı şansı da düşük olur. Yaz mevsimini çok severim, kendimi bir yaz insanı olarak görürüm. Hayatın tadını çıkarma ve mutlu olma fırsatı sunan bir mevsim.  Mevsiminin güzelliği, uzun günlerle birlikte gelir. Zamanın bu döngüsünde, güneşin sıcak ışıklarıyla birlikte doğanın renklendiği, çiçeklerin açtığı ve kuş seslerinin yankılandığı bir atmosfer oluşur. Giriş güzel ama yazının başlığıyla ne ilgisi var diyebilirsiniz. Çok da haklısınız.  Son 2 gündür yağan vergi, harç ve zamlar yaz yağmurundan çok sağanak gibi. Bu güzel günlerde hayatımız karardı. Cumhurbaşkanlığı seçiminin 2. turundan bu yana Türk Lirası yabancı paralar karşısında yüzde 30 değer kaybetti. Aslında bu bir devalüasyon. Devalüasyon, genellikle sabit kur rejimi altında, resmi olarak belirlenen döviz kuru üzerinde bir düşüş yapmayı ifade ederken, dalgalı kur rejimi, para biriminin piyasa koşullarına göre dalgalanmasına izin veren bir sistem. Her iki durumda da ulusal para biriminin değeri düşebilir, ancak devalüasyon resmi bir müdahaleyle gerçekleşirken, dalgalı kur rejiminde döviz kuru piyasa koşullarına göre belirlenir. Bizde de unutmayalım seçimden önce Merkez Bankası’nın döviz rezervleri erimesi pahasına döviz kuru sabit tutulmaya çalışıldı. Sonra da bu müdahale deniz bittiği ve seçim geçtiği için sona erdi. Ardından Merkez Bankası para politikasında bir değişikliğe giderek kurlara rezerv satılarak müdahale edilmeyeceği açıklamasıyla birlikte politika faizini yüzde 8,5’ten yüzde 15’e çekti. Politika faizi, Merkez Bankası’nın diğer bankalara borç verirken uyguladığı faiz oranı. Ayrıca kredi kartları borçlarına uygulanacak faiz de bu orana bağlı olarak saptanıyor. Merkez bankaları, politika faizini kullanarak para arzını ve kredi koşullarını kontrol etmeye çalışır.  Bu faiz oranı, ekonomik büyümeyi teşvik etmek veya enflasyonu kontrol altında tutmak gibi belirli amaçları gerçekleştirmek için ayarlanır. Ancak bizde politika faizi enflasyon oranının altında tutularak, fiyat istikrarı bir kenara itilmişti. Bunun yanında ikiz açığımız var. Cari açık ve bütçe açığı. 2023 bütçesi yapılırken hesapta olamayan birçok kalem, bütçenin olanaklarını zorluyor. EYT, memur maaş artışları, asgari ücret, sosyal transferler, Kur Korumalı Mevduat yükü ve deprem harcamaları rekor bir bütçe açığına doğru gidiyordu. KKM’nin yükü Merkez Bankası’na bırakıldı. Belki vergi olarak değil ama en adaletsiz vergi sayılan enflasyon olarak faturayı halk ödeyecek. Bütçe açığı hedefini tutturmak için deprem harcamaları da olağanüstü harcama kalemi sayılacak ve gider hesaplarında ayrı tutulacak. Geriye gelirleri artırmak ve harcamaları kısmak kaldı.
Maalesef yine yapılan hataların bedelini yoksullaşan büyük halk yığınları ödüyor. Yapısal reformları ve yeni bir ekonomik yapıyı konuşamıyoruz bile.
Gelirleri artırmak için meclise sevk edilen torba yasa tasarısında memur maaşlarına yapılan zam sosunun altından yeni vergiler çıktı. Kurumlar Vergisi artırıldı, akaryakıt üzerinden maktu olarak alınan ÖTV üretici fiyat endeksine bağlı olarak her 6 ayda bir arttırılacak. Motorlu Taşıt Vergisi’nin bir defaya mahsusu olmak üzere 2 katının tahsil edilmesine karar verildi. Taşınmaz satışında Kurumlar Vergisi ve KDV istisnası kalktı. Bir gün sonra KDV, Gelir Vergisi, BSMV, Şans Oyunlarından Alınan Vergiler ve Harçlarda Cumhurbaşkanı Kararıyla önemli artışlar yapıldı. IMF istikrar programlarından geriye bir eksik kaldı, o da harcamaların kısılması. Sanıyorum o konuda bir gelişme göremeyeceğiz.  Çünkü itibardan tasarruf olmaz. Devletin tasarruf yapmadığı, harcamalarını yaklaşan yerel seçimler dolayısıyla artırdığı bir programın başarı şansı da düşük olur. Siz program dediğime bakmayın, şu ana kadar bir program ve çerçeve bir yol haritası görmedik. Şu ana kadar yapılanlar IMF’siz IMF istikrar Programı gibi... Kaldı ki, deprem harcamaları hariç, seçim kazanma amaçlı kaynak olmadan yapılan harcamaları ya da hatalı ekonomi politikalarının doğurduğu maliyetleri karşılamak için toplumun her kesiminin bedel ödemesi doğru mu? Bu maliyetlerin önemli bir bölümü de dolaylı vergiler yoluyla düşük gelir grupları üzerinde kalacak.  Gelir dağılımı daha da bozulacak. Vergi oranları yeniden belirlenirken “Laffer Eğrisi” dikkate alınmalı. Optimal oranı kaçırırsanız ne kadar vergi oranlarını artırsanız da vergi hasılatınız artmaz. Özellikle alkol ve tütün ürünlerinde bunun doğru olduğunu görüyoruz. Bu alanlarda yüksek vergi oranları kayıtdışılığı artırıyor. Döviz kurunun yükselmesi ve yeni vergilerle enflasyonun yukarı doğru tırmanacağı bir döneme giriyoruz. Ülkemize yeterli döviz girişinin olmaması durumunda başka gelir kaynakları aranmak durumunda kalınabilir, belki de aranıyordur… Maalesef yine yapılan hataların bedelini yoksullaşan büyük halk yığınları ödüyor. Yapısal reformları ve yeni bir ekonomik yapıyı konuşamıyoruz bile. Seçim sonrası durum aynı o meşhur şarkıda olduğu gibi: Güzel günler mazide kalmış Ben hâlâ rüyada Aşkımızın üstü tozlanmış Örtsek bir çarşafla Güzel günler mazide kalmış Ah aşkımızın üstü tozlanmış