Heyecan ve itidal
Bunlar çok bilir ama genellikle hiç heyecanlanmazlar. Heyecanlanır gibi olurlar, sonra o adrenalin yetmez, sürekli daha-daha derken gene büyük hayal kırıklıklarıyla bir ağacın dibinde isyan bayrağını çekip kös kös otururlar.
Şimdi aslında İstanbul’un en güzel vaktidir, ağaçlar bembeyaz, ağaçlar pespembe, ağaçlar çiçek çiçek.
Erguvanlar açtı, hadi laf aramızda ille Boğaz’a gitmenize gerek yok, bu muhteşem ağaççıklardan bizim Kadıköy’ün ara sokaklarında bile var.
Eli kulağında morsalkımlar başlar.
Arkasında önce canerik, sonra kütür kütür papazeriği.
Taze sarımsak, çağla, sarma kuzu kokoreç…
Bahar geldi yahu, topraktan yaşam fışkırıyor, ey ahali topraktan yaşam fışkırırken nasıl heyecanlanmazsınız?
Zorba da Girit’e giderken bir yunus gördüğünde böyle heyecanlanmıştı.
Hatırlar mısınız, o işlerin en doğrusunu bilen “Patron” nasıl da paylaşmamıştı heyecanı?
Bunlar çok bilir ama genellikle hiç heyecanlanmazlar.
Hiçbir şey onları heyecanlandıramaz kolay kolay.
Heyecanlanır gibi olurlar, sonra o adrenalin yetmez, sürekli daha-daha derken gene büyük hayal kırıklıklarıyla bir ağacın dibinde isyan bayrağını çekip kös kös otururlar.
“Ah ulan, şu da olsaydı; tüh ulan, bu da olsaydı; vay canına beni dinleselerdi de o da olsaydı…”
Oysa hayat kendi devinimine devam etmiş, bildiği şekilde ağır ağır ilerlemiştir.
Bunlar nerede zamanın dışında kaldıklarını da anlayamazlar, anladıklarında zaten iş işten geçmiştir, rayları sökülmüş eski bir istasyonda öylece beklediklerini fark ediverirler.
Üsleri başları açık, ayazda kalakalmışlardır.
Mesela, bunları Gezi bir heyecanlandırır gibi oldu sonra hemen içlerindeki daha-daha diyen canavar devreye girdi, AKM’den aşağı Öcalan posteri sallandırıldı, komün kuruldu, Gezi’nin meşruiyeti kaybolurken zulme de davetiye çıkarıldı.
O güzelim, herkesin bir paydaşı olabileceği Gezi günlerinde bile makul yitirildi, kamplaşıldı.
7 Haziran’da, bunların gene kanında bir hareketlenme oldu, ateş bastı vücutlarını, “emanet oyların farkındayız” diyen itidal sahibi siyasetçiye haddini bildirdiler, derken bir savaş patlak verdi, bunlar hendeklerde müdafaaya geçtiler…
Bu kez de canım şehirler top ateşine tutuldu.
Ölümlerle dolu kapkaranlık bir beş ay yaşadık.
Şimdilerde de “altılı masa” etrafındaki tartışmaları okurken benzer şeyleri düşünüyorum.
Bunlar gene heyecanlanmıyorlar.
Heyecanlanacak bir şey bulamıyorlar çünkü.
Ah bir hesap sorabilsem, şöyle geçip Davutoğlu’nun veya Babacan’ın karşısına parmağını sallayarak konuşabilsem…
İşte ancak o zaman, o zavallı komplekslerinin oluşturduğu obrukları endorfinle doldurabilecekler.
Bu hayallerle geçiyorlar bilgisayarın başına, başlıyorlar masanın heyecansızlığından dem vurmaya.
Hele şimdi bir de İstanbul ve Ankara kazanılmış, iktidar umudu hiç umulmadığı kadar güçlüyken onları itidale davet edenlere karşı alabildiğine hiddetleniyorlar.
İstiyorlar ki, AKP’ye dair her şeyin üstünü bir kalemde çiziversinler, AKP hiç var olmamış, bu yirmi sene, sanki hiç yaşanmamışçasına, sanki hiçbir iyi şey olmamışçasına, sanki iktidarının on beşinci senesinde bu halk iki oyun birini AKP’ye vermemişçesine unutulsun.
Bereket, Yıldıray Oğur, Karar’daki köşesinde bu sürekli daha çok heyecanlanmak isteyen heyecansızların haleti ruhiyesini mükemmelen anlattı.
“Bazı muhalif çevreleri ve kanaat önderlerini altılı masa amiyane tabirle kesmiyor. Kesmiyor çünkü Türkiye’deki aşırı heyecanlı siyasi kutuplaşma içinde altılı masa; siyasi tarihimizde bu çeşitlilikte örneği olmayan, beş yıl öncesine kadar hayal bile edilemeyecek insanları yan yana getirmiş bir oturup sakin kafayla düşünme masası. Altılı masa bir uzlaşma masası ve uzlaşmalar herkesin biraz geri adım atması, o ana kadar heyecanla söylediklerinin bir kısmını yutması demek. Uzlaşmanın duygusu o yüzden doğal olarak heyecan değil, itidal.”
Bu itidal düşmanları, mesela Gültekin Uysal’ın “tuhaf” açıklamalarına heyecandan ölüp bittiler.
Uysal daha önce de hesap soracağına dair buna benzer açıklamalar yapmış, “endişeli muhafazakar” yaratmak için elinden geleni ardına koymamıştı.
Hiç oyu olmayan, sadece adı Demokrat Parti diye kendine altılı masada bir koltuk verilen Uysal’ın bir sosyal medya paylaşımına bunca heyecanlan, gel şu altı farklı görüşten insanın bir aradalığından hiç heyecan duyma.
Yıldıray Oğur şöyle diyor: “Altılı masa tam da bu heyecana fren olduğu için daha büyük bir seçmen kitlesine heyecan olmasa da güven verebilir ve bu güven hissi belli bir seçmen kitlesini heyecanlandırmaktan daha fazla işe yarayabilir. Ama günün sonunda siyaseten işe yaramasa da, Türkiye’nin vurup geçecek liderlerin heyecanına değil, iktidarlarını bir masada paylaşmış liderlerin heyecansızlığına, kuralsızlığın verdiği cesarete değil, hukukun sıkıcılığına, yürek hoplatan hitabet sanatlarına değil, huzur veren politik doğrulara ihtiyacı olduğu açık.”
Üzmek istemem ama sizleri heyecanlandırmak, tuhaf rövanşist duygularınızı ve o öfkeden al al kızarmış yanaklarınızı okşamak altılı masanın en son düşüneceği konu.
Esas bu birlikteliğin, aklıselim arayışının, itidalin sizi heyecanlandırması gerekiyor ama…
Siz erguvanlara da, Girit’e giderken denizde oynaşan yunuslara da heyecanlanmazsınız.
Gölge etmeyin yeter, başka ihsan istemez.