Ankara bu kez Yunanistan’ı boşa düşürmek ve belirli bir gerilim taşıyan ABD ile ilişkileri geliştirmek için İsrail’i araçsallaştırma kararı almış görünüyor.Peki İsrail ile BAE (ve Körfez ülkeleri) arasındaki bu yakınlaşmanın Türkiye’ye yansımaları nasıl olacak? Türkiye bilindiği gibi İbrahim Anlaşması imzalandığında kendi yetkililerinin ağzından hükümet, BAE’nin normalleştirme adımının büyük bir ihanet olduğuna dair çeşitli açıklamalar yapmıştı. Ancak geçtiğimiz aylarda BAE Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed’in Ankara ziyareti, Türkiye’nin konuya ilişkin yaklaşımını bütünüyle anlamsızlaştırmış, kendi kendini boşa düşürmüştü. Ankara kendisi açısından hayati öneme sahip Suriye ve Doğu Akdeniz politikalarında, jeopolitik açıdan büyük bir sıkışmışlık içine girip çaresiz kalana kadar ciddi bir değişime gitmediğini ancak iyice köşeye sıkıştığında da bu kez büyük bedeller ödeyerek inşa ettiği politikaları bir çırpıda harcadığını biliyoruz. Doğu Akdeniz’deki politikalarının doğru olduğunu yıllarca savunan Ankara, Biden’ın başkan seçilmesinin ardından çark edip geri adım atarak “Mavi Vatan” projesini de bir anlamda boşa düşürmüş oldu. Daha önce Doğu Akdeniz’de ülkeler arasındaki boşluklardan yararlanma fırsat ve stratejilerini elinin tersiyle iten Ankara, son manevrasının ardından bu kez Yunanistan’ı boşa düşürmek ve belirli bir gerilim taşıyan ABD ile ilişkileri geliştirmek için İsrail’i araçsallaştırma kararı almış görünüyor. Tabii ABD ile ilişkilerin gelişmesi demek, AK Parti’nin yanlış politikaları nedeniyle büyük bir ekonomik kriz içerisinde debelenen ülkeyi düzlüğe çıkarması ya da buna ilişkin bir umudun doğması demek. Türkiye’nin ne yapmak istediğinin az çok farkında olan İsrail’in bu çerçevede bir perspektife onay vermesini beklemek, pek hayalci ve çocukça olur. İlişkilerin normalleştirilmesi durumunda buna daha az ihtiyacı olan İsrail’in başta Hamas üyelerinin sınır dışı edilmesi ve hatta bazılarının teslim edilmesi gibi bazı taleplerinin yanı sıra Ankara’yı zorlayacak başka talepleri de olabilir. AKP iktidarı tünelin ucundaki karanlığın farkında ve bu karanlığın içerisinde yolunu bulabilmek için can havliyle el atmayacağı yer yok. Yıllardır tabanı konsolide etmek ve Arap dünyasının sempatisini kazanmak için en ağır açıklamaları yaptığı İsrail’le stratejik ilişkiler kurmak da dahil. Dolayısıyla BAE’nin İsrail’le ilişkilerinin derinlik kazanması, BAE ile geçmişte yaşadıklarını bir çırpıda siliveren iktidarın elini kolaylaştıran bir gelişme olabilir.
Herzog’un Abu Dabi ziyareti ne anlama geliyor?
Körfez petrolünü İsrail aracılığıyla Avrupa'ya taşımak için yeni bir petrol boru hattının kurulması planlanıyor. Söz konusu proje Arap dünyasını İsrail’in eline mahkûm edeceği gibi, İsrail’i de daha stratejik bir ülke haline getirecek.
İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog'un geçtiğimiz günlerde BAE'ye ziyareti, icra yetkisine sahip olmasa da en üst düzeyde gerçekleşmesi bakımından İsrail ile Körfez ülkeleri arasındaki ilişkilerin giderek derinleşeceğine dair sembolik önemi olan bir ziyaretti. İsrail ile Filistin arasında nihai bir barış öngören “Arap Girişimi”ni kabul etmediği sürece İsrail ile ilişkilerini normalleştirme niyetinde olmadığını söyleyen Riyad yönetimi, BAE’ye giden İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un uçağına hava sahasını açarak dolaylı da olsa normalleştirmenin kapsamına girmiş oldu.
Görüşmeler sırasında BAE Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed Al Nahyan, aslında Netanyahu döneminde söz verilmiş olmasına rağmen bir türlü gerçekleşmeyen, pandemi ve Gazze’den işgal altındaki topraklara düşen füzeler nedeniyle ekonomik kriz yaşayan İsrail ekonomisine hayat öpücüğü anlamına gelen 10 milyar dolarlık yatırım taahhüdüne dair güvence vererek İsrail’in içini bir ölçüde rahatlattı.
Buna karşı BAE’nin İsrail’den elde edeceği pek bir şey yok gibi görünüyor. Aslında İsrail, özellikle son günlerde Ensarullah Hareketi ve Yemen ordusunun balistik füze ve SİHA saldırılarına maruz kalan BAE’ye bu saldırılara karşı koyacak ya da en azından bunun meydana getirebileceği tahribatı azaltabilecek silahlar verebilir. Buna dair İsrail tarafından hiçbir açıklama yapılmamasına rağmen, sırf Abu Dabi ve Dubai’yi hedef alan füze saldırısının tam da İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un Abu Dabi ziyareti sırasında gerçekleşmesi nedeniyle bu yönde Arap basınında ve uluslararası medyada yorumlar yapıldı. Ancak her zaman bölge ülkelerinden askeri teknoloji konusunda bir ya da iki adım önde olması ilkesini ihlal etmeme noktasında ısrarcı olan İsrail’in BAE’ye özellikle “Demir Kubbe” gibi gelişmiş hava savunma sistemlerini, düşmanlarının eline geçebilir korkusuyla verme ihtimalinin düşük olduğu genel bir kanaat.
Yeniden ekonomiye dönersek, BAE’nin İsrail pazarına yatırımları ADG Fonu üzerinden gerçekleşecek ancak Globe adlı İsrail ekonomi gazetesinin verdiği bilgiye göre BAE yatırımlarını büyük egemen fonları olan ADIA Fonu ve Mubadala Fonu arasında bölecek. Bu fon, 2022'de İsrail şirketlerine 200 milyon dolar ve 10 yıl boyunca her yıl benzer bir yatırım yapmayı planlıyor.
Gerek bin Zayed’in yatırımların yapılacağına dair verdiği güvence gerekse verilen ayrıntılar, BAE’nin 10 milyar dolarlık yatırım sözünün son seçimleri kaybeden Netanyahu’nun başbakanlığını desteklemek ve seçimleri kazanmasını garanti altına almak için verilmiş basit bir vaatten ibaret olmadığını gösteriyor.
Öte yandan taraflar arasında yine BAE’li ve İsrailli yetkililerin açıkladığına göre Körfez petrolünü İsrail aracılığıyla Avrupa'ya taşımak için petrol boru hattının kurulması planlanıyor. Söz konusu petrol boru hattı projesi, diğer Arap ülkelerinin boru hattı projelerine rakip hale getirerek Arap dünyasını İsrail’in eline mahkûm edeceği gibi, İsrail’i de Avrupa ülkeleri açısından daha stratejik bir ülke haline getirecek. Böylece İsrail’e yönelen Arap teveccühünün daha da güçlenmesi ve Arap ülkelerinin İsrail karşısında elinin zayıflatılması olanaklı hale gelecek.
Sadece bu da değil, Abu Dabi’den Telaviv’e Amman üzerinden gidecek bir tren yolu projesi de yine bu normalleşmenin, sadece iki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesiyle sınırlı olmayan, diğer Arap ülkelerini de etkileyecek önemli bir gelişme olduğuna dikkat etmek gerekiyor. Abu Dabi ile Telaviv arasındaki İbrahim Anlaşması’nın Trump döneminde imzalanmasına rağmen Biden yönetiminin de bu yönelimi desteklemesi, Arap ülkeleriyle İsrail arasındaki İbrahim Anlaşması’nın bölgesel bir proje olduğu yönündeki kanaatleri destekler nitelikte.