Sol, Türkiye’de sadece bugün değil geçmişin de en tartışmalı konu başlıklarından biri oldu. Türkiye’de her daim, sol parti olup olmadığından tutun, solun ne olup olmadığına kadar geniş bir tartışmadan bahsetmek mümkündür.
Ancak sol üzerine hangi tartışma yapılırsa yapılsın, şu bir gerçek ki; Türkiye’nin evrensel bir sol/sosyal demokrat siyasete ihtiyacı her geçen gün artmaktadır.
Türkiye’de sol parti var mı?
CHP sol parti mi?
HDP demokratik sol mu?
Sol neden iktidara gelemiyor?
Bunun gibi pek çok soruyu art arda sorabiliriz. Hatta bu sorulardan teorik bir tartışmayı alevlendirmek de mümkün. Ancak içinde bulunduğumuz konjonktürde bunun siyaseten bir faydası yok.
Çünkü bugün solun, marjinal, ideolojik partileri dışında toplumun geniş kesimlerine hitap edecek bir sol hatta bu yönüyle sosyal demokrat bir partiye ihtiyaç var.
SOL NE, SOLCU KİM?
Önce bir saptama.
Batı siyasi geleneğinden farklı bir modernleşme çizgisi izleyen Türkiye’de, Batı ile aynı kavramsal dil seti kullanılsa da, bu kavramların ifade ettiği anlamlar, zihniyet düzleminde önemli bir fark oluşturmuştur.
Batıda “oluşum” sürecinde anlam kazanmış kavram ve kurumlar, Türkiye’de bir “kuruluş” sürecinde tanımlanmış ve kurumsallaşmışlardır. Bu açıdan Türkiye’de sol, çoğunlukla pozitivizmden beslenmiş ve otoriter zihniyetten beslenmiştir. Bu zihniyetten tanımlanan solun, bugünün dünyasında karşılığı yoktur. Sol, bir değerler sistematiğidir; mutlak ve durağan değildir.
Onu mutlaklaştıran anlayışlar sol değil, tam tersine kendine ne derse desin otoriter zihniyetin içine hapsolmuş “muhafazakar”lıktır. Siyasi meşruiyetini devletten alan, devlete kutsallık atfeden hiçbir siyasi pozisyon sol olamaz.
Sol dediğimiz şeye baktığımız zaman bazı önemli özellikleri vardır; düzenin bozuk olduğunu söyler, eşitlik, özgürlükten ve demokrasiden yanadır, evrenseldir. Kısaca ahlaki bir kaygı taşır.
SOSYAL DEMOKRAT PARTİ İHTİYACI
Bugün Türkiye’nin içinde olduğu siyasal koşulları düşündüğümüzde; AKP’nin devleti kutsallaştıran otoriter hali ve toplumda oluşturduğu toplumsal iklim; sol/sosyal demokrat bir partiye ihtiyacı açık biçimde ortaya koymaktadır.
Bu ihtiyaca cevap verebilecek en güçlü parti kuşkusuz CHP.
En güçlü parti olması, bunu başaracağını garanti etmez. Bunu sağlayacak olan ise, ona verilecek ideolojik ve siyasal destektir. Kabul edelim ki, bazı sol/sosyalist partilerde, siyasi aktörlerde ve entelektüeller içinde CHP’ye yönelik belirgin bir alerji/karşıtlık var.
Bu alerji/karşıtlığın temelinde CHP’nin tarihselliği içinde almış olduğu pozisyona ilişkin “değiş/e/memezlik” varsayımı var. Bu yaklaşım partiye yönelik bir “mutlaklaştırma” içerdiği için sorunludur.
CHP’ye değiş/e/memezlik varsayımı ile karşı olanlar siyaseten bir alternatif sunamadıkları gibi siyaseten risk almadan değişim beklentisi içindedirler.
Oysa tam tersine bugünün koşulları daha fazla siyasi risk almayı zorunlu kılıyor. Siyasal alanının darlığından, siyasal alternatifsizlikten, iktidardan şikayet edenlerin siyasetin dışında değil; daha fazla siyasetin içinde olmaları gerekiyor. Hiçbir siyasi risk almadan CHP’yi solcu bulmamak, Kemalist geçmişinden dolayı onu değişmez ilan etmek, partinin devletçiliğinden şikayet etmek kolaydır.
HERKES GİBİ CHP DE DEĞİŞEBİLİR
Kuşkusuz CHP’nin tarihselliği içinde eleştirilebilecek pek çok politikası vardır. CHP’nin buradaki en büyük şansızlığı “kurucu” parti olmasının getirdiği tarihsel bagajdır.
Bunu aşmak zor ama imkansız değildir. Ne yazık ki, CHP’yi eleştirenlerin büyük bir kısmının, eleştirdikleri şeyi değiştirmek için yeterince risk almamalarıdır.
Türkiye’nin içinde olduğu koşullardan tek başına şikayet edenlerin esas sorumluluğu, değişme iradesini hayata geçirmek için risk almalarıdır. Uzakta durarak, eleştirerek, steril bir hayatın içinden konuşarak ne hedefledikleri sol/sosyal demokrat iktidar olabilir, ne de şikayet ettikleri koşullar düzelebilir.
CHP’nin değiş/e/memezliği tezini işlemek karşıtlık siyasetidir ve mevcut halin devamına yarar.
İster beğenelim ister beğenmeyelim, AKP’nin karşısında en güçlü alternatif kitlesel parti olarak CHP’dir. O yüzden CHP’ye mesafeli olanların, “CHP değiş/e/mez” tezi yerine; niçin değişmesi gerektiğini, nasıl değişebileceğini, kimlerle değişebileceğini ortaya koyup, gerektiğinde bu değişimin parçası olmayı göze almaları gerekir. Çünkü uzaktan baktığınız hiçbir şeyi değiştiremezsiniz.
Ki Kemel Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan olmasından sonra CHP’de ölçülebilen bir değişimden bahsetmek de mümkündür. Kılıçdaroğlu’nun siyasi liderliği CHP’nin değişimine kapıyı hep açık tutmaktadır.
Her şey ve herkes gibi pekala CHP de değişebilir.