Her kriz sosyal eşitsizliği büyütüyor

Abone Ol
Dünya genelinde, kapitalizmin bugün geldiği noktayla ilgili memnuniyetsizlik geniş halk kitlelerinde giderek artıyor. 2008’e giden süreç, 2008, Kovid-19 ve şimdi de bankacılık krizi ve hepsinin ardında bıraktığı sosyal eşitsizlikler! Hepsi bu memnuniyetsizlikleri perçinliyor. ABD’de üç bankanın aynı hafta içinde batışından sonra, İsviçre’nin 167 yıllık bankası Credit Suisse de battı. Ancak, ABD’deki banka batışları ile Credit Suisse vakası arasında doğrudan teknik bir bağlantı bulunmuyor. ABD’den İsviçre’ye doğrudan bir kriz bulaşıcılığı gerçekleşmedi. Credit Suisse zaten batık durumdaydı. Banka, 2022’yi net 7.3 milyar İsviçre Frangı (CHF), yani kabaca $8 milyar zararla kapattı. 2023 ve 2024 için de net zarar bekleniyordu. Credit Suisse, son yıllarda büyük zararlarla karşılaşmış bir banka. 2022’nin son çeyreğinde bankadan çekilen likidite CHF110.5 milyar büyüklüğünde. Banka, sürekli olarak tepe yönetiminin istifalarıyla istikrarsızlık yaşıyor. Daha Ekim 2022’de yeni bir yapılanma programı açıklıyor. Nedeni, kötü yönetim ile beraber bir intihar ile sonuçlanan casusluk vakasından, 2004-2008 arasında bir Bulgar kokain mafyasını finanse etmeye kadar uzanan skandalların biriktirdiği ağır sorunlar. Credit Suisse, 9 Mart 2023 günü, yıllık bağımsız denetim raporunun ilanını geciktireceğini duyuruyor. Zira, ABD’nin sermaye piyasalarını regüle etmekten sorumlu kurumu olan Securities and Exchange Commission (SEC), banka yetkililerinden bunu istiyor. Gerekçe ise, 2019 ve 2020’ye dair raporların nakit akış tablolarında önceden yapılan düzeltmelerle ilgili teknik bir değerlendirme gereksinimi. Credit Suisse, İsviçre Merkez Bankası’ndan $54 milyarlık bir likidite desteği aldıktan sonra, İsviçre’nin en büyük bankası olan Union Bank of Switzerland (UBS) tarafından satın alındı. Tüm yaşanan gelişmeler sonrası akla gelen sorular şunlar:
  1. Her krizde kurtarılan finansal kuruluşlar nedeniyle sistemik riskler artıyor. Zira, Credit Suisse vakasında olduğu üzere, zaten çok büyük olan bir UBS, Credit Suisse’i de içine alınca daha da büyüdü. Böylece, her kurtarma operasyonunun toplumsal maliyetleri “batmak için çok büyük (too big to fail)” durumunu derinleştirerek artırmıyor mu?
  2. Bankacılık krizi devam eder mi ve boyutu ne olur?
  3. Küresel ekonomik düzene dair yönetim anlayışı toplumlarda memnuniyetsizlik yaratıyor. Değişmek zorunda ama değişir mi?
Kriz zamanlarında finansal kuruluşların kurtarılması tasarruf sahibi için önemli. Ancak, bu kurumların hissedarları yönetim hatalarının ya da etik olmayan uygulamaların bedelini ödemek zorunda. Aksi takdirde, “nasılsa bir kurtaranımız olacak” rahatlığıyla bir başka etik olmayan yaklaşımla yönetim ortaya koyuyorlar. 2008’de bunun çok sayıda örneğine şahit olduk. Tasarruf sahibinin mevduatlarının korunması için gerken kaynağın vergi ödeyenlerin cebinden çıkmadığının altını çizmek gerekiyor. Zira, tasarruf mevduatı sigorta fonu kapsamındaki fonların kaynağı bankalar. Bu konuda, yanlış bir bilgi sosyal medya yoluyla da yayılıyor. Ancak, finansal istikrarsızlık, endişe ve öngörü yapabilmenin zorlaşması ile ortaya çıkan dolaylı etkiler elbette dolaylı toplumsal maliyetler yaratıyor. Bu etkiler, zaman içinde dolaysız etkilere dönüşüyor. Kurtarma operasyonlarının sonunda oluşan banka büyüklükleri her yeni krizin çözülmesine ilişkin potansiyel maliyeti artırıyor. Bunu destekleyen bir başka unsur da tasarruf sahiplerinin küçük finansal kuruluşlardan daha büyüklere birikimlerini yönlendirmeleri. Böylece, “batmak için çok büyük (too big to fail)” durumu her kriz sonrasında giderek derinleşiyor. 1990’larda, ABD’nin en büyük beş bankası ABD’deki toplam mevduatın %12’sini yönetiyorken, Büyük Resesyon (2007-2009) sonrasında yarısını yönetir . Bankacılık krizinin ne kadar devam edeceğini bilemiyoruz. Dolayısıyla, finansal istikrarın ne kadar tehlike altında olduğunu öngörmekte zorlanıyoruz. Bu noktada, yeni yapılmış iki tane akademik makaleden faydalandım. İlk makalede, Amerikan bankacılık sisteminin bilançolarında taşıdıkları varlıkların, bu varlıkların cari piyasa değerlerinin $2 trilyon altında olduğunu öğreniyoruz. Yani rakam, finansal istikrarı tehdit eder nitelikte. Ancak, bu büyüklüğün mutlaka derinleşen bir krize dönüşeceğini söylemek mümkün değil. Önemli olan, nasıl yönetildiği. Çalışma, varlık değerlerinin üzerine bir başka potansiyel riske de dikkat çekiyor. Mevduat sigortası dışında kalan mevduat tutarlarını da dikkate alınca ve bu tutarların toplamının yarısının dahi aniden bankalardan çekileceği varsayıldığında, 190 tane bankanın risk altında olduğu ortaya çıkıyor. İkinci makale ise, sisteme ait verileri sunuyor olması açısından önemli rakamlar içeriyor. Bu krizin yarattığı psikolojinin ekonomik sonuçlarının Fed’in belli bir dozda faiz artırımına karşılık gelecek etki yapacağının altını da çizmek gerekiyor. Dolayısıyla, Fed’in önümüzdeki döneme dair adımlarını belli ölçüde bu perspektiften de izleyebiliriz. Hafta içinde edindiğimiz bazı bilgiler, Fed’in Silicon Valley Bank (SVB) yetkililerini son bir yılda tekrar tekrar uyardığını söylüyor. Ancak, yukarıdaki satırlarda, yine yukarıda sorduğumuz üç soruya kısmen cevap verdikten sonra, üçüncü soruya odaklanalım. Banka yöneticilerinin kötü yönetimlerine ve neden oldukları krizlere rağmen yüklü miktarlarda maaş ve prim almaları 2008’den bu yana önemli bir tartışma konusu. Aynı kişiler, risk önleyici tüm yasal düzenlemeleri zayıflatmak için lobi faaliyetlerinde bulunduktan sonra, batırdıkları kuruluşların kurtarılması için de kamu kurumlarının kapısını ilk aşındıranlar. SVB’nin başındaki yönetici Greg Becker, Fed’in San Francisco bacağının yönetim kurulu üyesiydi. Bu durumda, Fed’in SVB’yi risk konusunda uyarması ne kadar anlamlı olabilir? Ortada, yönetsel bir çıkar çatışması var. Aynı kişi, SVB’nin batışından hemen hemen iki hafta önce $3.6 milyonluk SVB hissesini elinden çıkarıyor. Ayrıca, geride kalan iki yıl içinde $30 milyonluk SVB hissesini satmış. Hem bankanın içinde neler yaşandığını biliyor ve buna karşı kişisel önlemini alıyor, hem Fed’de yönetim kurulunda, hem de Fed’in uyarılarına maruz kalıyor ve bu uyarıları da böylesine bir organizasyonel yapıda doğal olarak dikkate almıyor. Yine bu aynı kişinin 2018’den bu yana bankadan çeşitli kalemler altında elde ettiği gelir ve/veya varlık %30 oranından artıyor. 2022’de bankadan $9.9 milyonluk gelir ve/veya varlık kazanıyor. Greg Becker, çok sayıda örnekten sadece biri. ABD’de, insanlar iş kaybediyor, sağlık sigortası olmadan çalışıyor, çocuk işçilik yayılıyor, temel harcamaları karşılamak giderek zorlaşıyor. Fakat, ne pahasına olursa olsun, bu eşitsizlikleri artıran ve yayan düzen yaşamak zorunda. Bernie Sanders ve Alexandria Ocasio-Cortez gibi isimlerin yayılan eşitsizlikler karşısındaki uyarıları bir olarak yorumlanıyor. Dünya genelinde, kapitalizmin bugün geldiği noktayla ilgili memnuniyetsizlik geniş halk kitlelerinde giderek artıyor. 2008’e giden süreç, 2008, Kovid-19 ve şimdi de bankacılık krizi ve hepsinin ardında bıraktığı sosyal eşitsizlikler! Hepsi bu memnuniyetsizlikleri perçinliyor. Sınıfsal çatırdamalar giderek daha fazla gün yüzüne çıkıyor. Ancak, şunu da unutmamak gerekiyor ki, bugün ne sermaye, ne de emek homojen. Sonuç olarak, finansal sistemin toplumsal maliyetleri artıyor, bankacılık krizinin boyutu büyük ve devam edip etmeyeceğini şu an bilemiyoruz ve mevcut düzenin ne zaman ve nasıl değişeceği konusunda da bir fikrimiz yok.