Muhalefetin fikirlerin ne olduğuna ve içeriğine göre değişmemesi gerekir. Bağlam ve kapsam ne olursa olsun yaklaşımının aynı; eleştirel, sorgulayıcı ve bilimsel olması beklenir.Bu açıdan iktidar ve muhalefet arasındaki diyalektiğin yaşamsal olduğunu söyleyebiliriz. Her devrin muhalifi olamayan, gizli bir iktidar zihni taşır ve bu niyet, kendi sırası geldiğinde görünür olur. Sahte muhalefet olan ülkelerde olan aslında iki iktidarın -biri açık biri gizli- cebelleşmesinden başka bir şey değildir. Doğruya, gerçeğe, güzele ancak içten ve samimi bir tez-antitez, iktidar-muhalefet, görüş-karşı görüş ikileminin diyalektik ilişkisiyle ulaşabiliriz. Eğer böyle bir karşıtlık ilişkisi üzerinden gelişmeye dayalı bir anlayış yoksa orada egemen anlayış ile sahte muhalefet el ele vermiş iyiyi, güzeli, gerçeği birlikte yok ediyorlar demektir. Bu açıdan egemen anlayış, inanç, düşünce, teori vs. karşısında düşünceye, antiteze, karşı görüşe, tartışmaya ve çürütmeye izin verilmeyen toplumlarda doğruların yaşama geçme şansı yoktur. Çoğu toplumun iktidarların bu baskıcı yaklaşımlarından şikayetçi olduğunu biliyoruz. Ancak en azından muhalif yapıların, sahte muhalefet anlayışından çıkıp gerçek muhalefet anlayışına geçmesi gerekmektedir. Bu da her zaman ve sürekli bir muhalif duruş anlamına gelir. Bugünkü muhalefet iktidar olursa ona muhalefet etmek, ona muhalefet edenler iktidar olursa ona muhalefet etmek, ona muhalefet eden iktidarlar olursa ona muhalefet etmek… Her devrin, her zamanın, her düşüncenin muhalifi olmak. Herhalde acılı ama saygın bir hayatın kuralı bu olsa gerek… MFÖ’nün şarkı sözlerini birazcık değiştirerek söylersek: Hep muhaliflik var sonunda, hep muhaliflik, muhaliflik ömür boyuu…
Her devrin muhalifi olmak
Muhalif olmak, bir düşünme biçimidir; ortam ve konu ne olursa olsun aynı şekilde işlemeye devam eder. Egemen görüş değiştiğinde onunla beraber kendisi de değişmez. Farklı ve karşıt açılardan bakma özelliğini sürekli korur.
Bugünlerde ülke gündeminde en çok kullanılan iki sözcükten birisi deprem ise diğeri de muhtemelen ‘muhalefet’ kelimesidir. Özellikle siyasal gündemin bu kadar hareketli olduğu şu günlerde herkes muhalefet cephesine bakıyor ve seçimde herhangi bir sonuç alıp alamayacağını merak ediyor. Bu anlamda muhalefetin kendisi olmasa da sözcük olarak ‘muhalefet’ ve ‘muhalif olmak’ kavramları, altın günlerini yaşıyor desek abartmış olmayız herhalde.
Peki ‘muhalefet’ veya ‘muhalif olmak’ nedir? İyi bir şey midir? Muhalif olmanın tek amacı iktidarı ele geçirmek midir? Yoksa onun dışında da başka işlevleri olabilir mi? Herhangi bir faydası var mıdır yoksa yapılana taş koyan, işleri yavaşlatan bir yapı olarak ülkelerin başına bela mıdır? Konuyla ilgili sorular çoğaltılabilir tabii ama sanırım derdimi anlatabilmişimdir. Bugün biraz muhalefet ve muhalif olmak kavramlarını tartışmaya çalışacağım.
Arapça kökeni olan muhalif kelimesi Türkçede "muhalefet eden, zıt, karşıt" anlamında kullanılıyor. TDK Sözlüğünde muhalif, “Bir tutuma, bir görüşe, bir davranışa karşı olan, aykırı olan kimse” olarak tanımlanıyor. Dolayısıyla ‘muhalif olmak’, doğası gereği ‘bir şeylere’ karşı olmayı gerektiriyor.
Genel anlamda muhalefet, toplumda çok sevilen bir kavram değil aslında. Her zaman yapılan iyi şeylere engel olmaya çalışan, iktidar olmaya çalışmış ama başaramamış, bir şeyler yapmaktan çok bir şeyleri yıkmayı çağrıştıran, biraz beceriksizlikle ve iş bilmezlikle özdeş, bu anlamda çok da olumlu bir itibara sahip olmayan bir kavram gibi görünüyor. Bir tür acımayla kızma arasında bir duyguyla bakılan, bu gözle görülen bir yapı diyebiliriz.
Aslında düşünce sisteminde, bilimde, mantıkta karşıtlık (‘muhaliflik’) kavramı, oldukça prestijli bir yere sahiptir. Örneğin bir düşüncenin, bir tezin, bir fikrin doğruluğunu kanıtlamaya çalışırken ele alınan en önemli dayanaklardan birisi onun karşıt düşünceler, tezler (antitez), fikirler karşısındaki sağlamlığıdır.
Eğer bir tez, her türlü çürütme çabasına karşın ayakta durabiliyor, kendisine yapılan eleştirilere karşı mantık düzleminde yanıtlar verebiliyor ve antitezlerini boşa çıkartabiliyorsa o tezin sağlamlığından söz edebiliyoruz. Bu anlamda aslında bir fikrin, görüşün, tezin sağlamlığı ve dolayısıyla itibarı için karşısında mutlaka karşıt (muhalif) fikir, görüş ve tezlerin olması ve onunla bir etkileşime girmesi gerekiyor.
Eğer herhangi bir görüşün, düşüncenin, tezin karşısında bir görüş, düşünce veya tez yoksa ya da olmasına izin verilmiyorsa o fikrin, düşüncenin ya da tezin geçerliliğinden/sağlamlığından söz edilemeyeceği gibi herhangi bir itibarı da olmayacaktır.
Bu anlamda aslında muhaliflik, en baskın ve egemen görüş karşısında bile her zaman karşıda duran ve farklı açıdan bakan bir niteliğe sahiptir. Bir açıdan ters yönden akan bir sudur aslında. Klinik Psikolog Hilal Bebek, Çemberin Dışı* adlı kitabında konuyla ilgili şu noktaların altını çiziyor:
“Muhalefet, teze karşı antitezdir. Yıkıcı gibi görünür ama öteki kutba hayat veren diğer kutuptur. İktidar kanıtlayan verileri toplarken, muhalefet çürüten verileri toplamaktadır. Böylece yanlışlayan verilere rağmen ayakta kalabilen doğrular sayesinde toplum, gerçeğe yaklaşabilir. Bilimsel doğrular da böyledir: Yanlışlayan ve doğrulayan veriler ile beraber elimizde hala sağ kalabilen fikirler, gerçeğe işaret eder.”
Bu anlamda muhalefet, sürekli soru sormak demektir. Sorunun cevabı her ne olursa olsun, soru sormaktan vaz geçmemek, cevaplardan korkmamak, ürkmemektir. İktidarın, tezin, güçlünün söylediği şeylere tersten bakabilmek, oradaki açıkları, yanlışları, tutarsızlıkları görmeye çalışmak demektir.
Gölgede kalanlara bakmak, azınlığı görmek, küçük ihtimalleri gözetmek, anormali sahiplenmek, yanlışlayan verileri aramaktır. Muhalefet, “Normalde bir anormallik var mı?” diye sormak, öbür kutbu aramaktır. Muhalif zihin, sürekli farklı -hatta karşıt- açılardan bakıp farklı görüşler ve antitezler üretir. Prensip olarak tezi çürütmeye çalışır ama kendisi de çürümekten rahatsız olmaz hatta memnun olur. Meselenin, diyalektik bir akış içinde yenilenmek ve yenilemek olduğunu bilir. Bu şekilde etkileyerek, yanlışlayarak, doğrulayarak iktidarı doğruya yaklaştırmaya çalışır.
Muhalif birey; her şeyden, inancından ya da inançsızlığından, ideolojisinden ya da geleneğinden, siyasi ya da ideolojik görüşünden şüphe edendir. Bu anlamda kurulu düzene, anlayışa, egemen zihniyete karşı çıkar.
İnancını/ideolojisini sorgulayan insan, okulda teoriyi eleştiren öğrenci, hükümete karşı çıkan vatandaş, ailede/toplumda çevresiyle ters düşen birey, sokakta hakkını arayan işçidir muhalif. İlk önce ve en başta kendine şu soruları sorabilendir: Düşüncem doğru mu? Hayatın gerçeklerine uyuyor mu? Yanılıyor olabilir miyim? Başka bir gerçeklik mümkün mü?
Muhalif birey, eleştirdiği konuları kendi içinde arayan, bulan ve düzelten kişidir. Sistemin ve özellikle kendi inanç/düşünce sisteminin kör noktalarını, yanlışlarını, eksiklerini görmeye çabalayan kişidir. Yine yazarın ifadesiyle diğer kutba bakabilen, iç sesinin “O kadar emin olma!” demesine izin veren, “Başka bir açıklaması olabilir mi?” diye kendisine sorabilen kişidir.
Peki içinde yaşadığımız hayat içinde karşılaştığımız kimi muhalif kişiler, kurumlar, düşünceler bu tanıma uyuyorlar mı? Uymuyorlarsa onları ne şekilde adlandırmak gerekir?
Açık ki günlük hayatımızda böyle bir muhalif duruş ya da muhalefet etme anlayışıyla çok sık karşılaşmıyoruz. Bu nedenle ‘muhalif olma’ kavramı çok sevilmediği gibi hayatın daha ileriye, güzele doğru gitmesinde de fazla bir etkiye ve güce sahip olamıyor. Bu durumun pek çok nedeni olmakla birlikte muhtemelen en temel neden, muhalefet eden kişilerin ya da muhalif anlayışın da olması gereken ‘muhalif duruş’tan uzak konumlanması ve söz konusu ‘iktidar hastalıkları’ndan kendini kurtaramamış olmasıdır.
H.Bebek, bu tür muhalefetle ilgili olarak da ‘yalancı muhalefet’ tanımını kullanıyor. Buna göre yalancı (benim ifademle sahte - M.C.Ö) muhalefet, koşulsuz olarak her şeye karşı çıkmaktır. Bu muhalefet türünün ilk bakışta iktidara karşı gibi gözükse de altta kökü iktidarla birleşir. Sahte muhalefet, iktidarın gizli simetrisidir aslında. Muhalefet, burada bir zihniyeti değil, iktidar olmak için kullanılan bir stratejiyi temsil eder. Eleştiri hakkını yalnızca kendi ideolojisini iktidara getirmek için kullanır. Fırsatını bulduğunda muhalefeti bırakır ve iktidarın zihniyetini kuşanır. Sahte muhalefet, muhalefet kılığındaki iktidar zihniyetinden başka bir şey değildir.
Oysa muhalefetin fikirlerin ne olduğuna ve içeriğine göre değişmemesi gerekir. Bağlam ve kapsam ne olursa olsun yaklaşımının aynı; eleştirel, sorgulayıcı ve bilimsel olması beklenir. Muhalif zihnin amacı, fikirler arasında bir diyalektik oluşturmak ve iyiye/doğruya/gerçeğe ulaşmaktır.
Muhalif olmak, bir düşünme biçimidir; ortam ve konu ne olursa olsun aynı şekilde işlemeye devam eder. Egemen görüş değiştiğinde onunla beraber kendisi de değişmez. Farklı ve karşıt açılardan bakma özelliğini sürekli korur. Sahneye beyaz çıktığında siyah, siyah çıktığında beyaz tarafından bakar. Hâkim görüşün, anlayışın ya da iktidardaki rengin ne olduğundan bağımsız bir bakış hâlidir.