Henüz eşit olmayışımıza dair

Abone Ol
Bence kadınların işi hep çok zormuş. Ama günümüz dünyası belki de tarih boyunca hayatlarında en zorlandıkları zamanlar olabilir. Göstermelik pazarlama faaliyetleri ve birkaç kağıt parçasının üzeri hariç, hiçbir alanda eşit olmadığımız bir dünyada ve her alanda mücadele içindeyiz.

Loading...

8 Mart, Dünya Emekçi Kadınlar Günü. Çalışma hayatına girdiğim günden beri her yıl, eğer iş gününe denk geliyorsa, masamda bir gül, öğlen yemeğinde dağıtılan kalpli kurabiye, bir kozmetik markasından hediye kutusu ya da çeki, bilemedin bir kısa mesajdan öte manasını pek bulamamış bir gün. Kadının hayattaki emeği işyerlerimizin zaten çok ötesinde. Bazı toplumlarda daha da derine yerleşik, günlük hayata dair tüm pratiklerin ve çocukların büyütülmesinin yükü her daim kadınların omuzlarında. “Eril” tarihin yazdığı ve inandırmaya çalıştığının ötesinde mağaralarda yaşarken bugün bize dayatılan cinsiyet rollerine pek de bürünmediğimizi artık biliyoruz. Binlerce yıl öncesinden avcı kadınlara ait kalıntılar ve deliller bulundukça doğurganlığın mucizesi yanında hayatı erkeklerle gerçek anlamda paylaşan hemcinslerime hayranlığım da artıyor. Bence kadınların işi hep çok zormuş. Ama günümüz dünyası belki de tarih boyunca hayatlarında en zorlandıkları zamanlar olabilir. Homo Sapiens’in hayatta kalmak için sınavları fiziksel efordan daha çok beyin gücü üzerine evrilse, teknoloji ve bilimin gelişmesi ile yaşam süresi uzasa da, kültürün zorlu sınavları en az vahşi hayat kadar zorlayıcı. Kadın binlerce yıl öncesinde henüz sahip olunmayan yargılara, rollere karşı da savaşmak zorunda kalıyor bugün. İş dünyasında hala bazı görevler için erkek olmak tercih sebebi olabiliyor örneğin. Bir adli bilimler uzmanını kadınları işe almayı “daha az” tercih ettiğini açıkça söyledi medyada. “Kadın” bir adli bilimler uzmanı söyledi bunu. Evlenip, anne olup odağını iş dışındaki konulara kaydırırmış kadınlar. Cümlelerinin özeti buydu. Bu yargıya sahip insanların aynı şekilde kadınları “anne” değilse değersizleştirmesi ya da “evli” değilse bir garipliği vardır diye etiketlemesi de trajikomik değil mi? Ya da bu kişilerin kendi yaşamlarında bir insan yavrusunun hayata hazırlanmasına dair, sadece kadının sunabileceği birkaç bakım durumu hariç, her görevi yine kadına yüklemesi, ancak bu görevleri üzerine almış kadınlar karşı da kariyerleri konusunda bu denli acımasız olması? Hadi diyelim evlilik, çocuk sahibi olma konusunda hayatta duruşunu belirlemiş bir kadın, bu rolleri kabul etti ya da etmedi, çalışma hayatında da bir rolü var. Bu sefer de aynı eğitim seviyesinde, aynı tecrübeye sahip bir erkekle arasında 2018 verilerine göre yaklaşık %20 bir ücret farkı söz konusu. Tabi ki aleyhte bir fark bu. Dünya ortalaması bu şekilde iken OECD ülkeleri de çok parlak değil, % 12’nin üzerinde. Ülkemizde ise %15 gibi bir oranda daha az ücret kazanıyoruz erkeklere göre. Kadınların üzerindeki ahlaki baskılara girmiyorum bile. Erkek çocukların büyürken, ergenliklerinde ya da sonrasında “Aferin” aldıkları birçok konuda kızlar tam tersi bir tavırla karşılaşıyor ailelerinden ya da çevrelerinden. Bir erkek öldürülse sorulmayacak “Üzerinde ne vardı?” “O saatte orada ne işi vardı?” gibi sorular sorulabiliyor bir kadının arkasından. Ben LGBTI+ dünyasında bile lezbiyenlerin ve hak mücadelelerinin daha “az görünür” olduğu görüşündeyim. Kadınlar için neresinden tutsak “modern” zamanlar hiç kolay değil. Felaketler üstüne geldiğinde aklımızın sınırlarını zorlayan zorluklara göğüs germeleri gerekiyor. Bilmiyorum izleyenler var mı, Duygu Demirağ’ın hazırladığı “Yas Evi” belgeseli deprem bölgesindeki kadınlara mikrofon uzatmış. Yine görülüyor ki bölgede herkes için çok zor olan yaşam şartları kadınları daha da zorluyor. En büyük yük ve sorumluluk yine onların omuzlarında. Belgeselin adına dair şu cümleler en doğru şekilde ifade etmiş oradaki kadınların durumunu “Çünkü yas evinde herkesi karşılayan da herkes gittikten sonra yalnız kalıp devam etmek zorunda kalan da kadınlar.” Göstermelik pazarlama faaliyetleri ve birkaç kağıt parçasının üzeri hariç, hiçbir alanda eşit olmadığımız bir dünyada ve her alanda mücadele içindeyiz. En büyük şansımız, mihmandarımız, birçok batılı ülkeden çok öte bir yerde konumlandırdı Türk kadınını. Atatürk’ün bir cümlesi ile bitirmek istiyorum, vermek istediğim mesajı da benim sözlerimden daha güzel verecektir. “Bir toplum, cinslerden yalnız birinin yüzyılımızın gerektirdiklerini elde etmesiyle yetinirse, o toplum yarı yarıya zayıflamış olur. Bizim toplumumuzun uğradığı başarısızlıkların sebebi, kadınlarımıza karşı ihmal ve kusurdur.”