Helalleşmenin üç tonu

Abone Ol
Helalleşmek hakkınızı helal edin demek ya da zulmün üstünü örtmek anlamına gelmiyor. "Ben neler yapmışım” diye dönüp bakmak anlamına geliyor. Çünkü helalleşmek öncelikle, ötekinden çok kendimize dair. Helalleşme tartışması sürüyor ve herkes halince sözünü söylüyor. Hesaplaşmadan helalleşme olmaz diyenler olduğu gibi kendi hatasını görmezden gelen veya tüm hesabı CHP’ye fatura edenler de var. Kavramın hakkını verenler, istismar edenlerin gölgesinde kalıyor. Kimileri de iktidara malzeme vermekte kararlı. Kelimelerin anlamını yitirdiği, her türlü iddianın hızla tüketildiği zamanlardan geçiyoruz. Helalleşme de yozlaştırılıp ucuzlatılma tehlikesiyle karşı karşıya. Herkes bir yanından çekiştiriyor. Helalleşmek, hiçbir şey olmamış, yaşanmamış gibi karşınızdaki insanlara, kesimlere “Hakkınızı helal edin” demek veya kötülüğün, zulmün üstünü örtmek anlamına gelmiyor. Bilakis haksızlığa sebep olduğunuzun farkına varıp, onu gün yüzüne çıkaracak yüzleşmeyi yaşamak ve “Ben neler yapmışım” diye dönüp bakmak anlamına geliyor. Kendi içimizde uzun bir yolculuğa çıkmamızı, kendimizi hesaba çekmemizi ve yüzleşmeler yaşamamızı gerektiriyor. Çünkü helalleşmek öncelikle, ötekinden çok kendimize dair. Helalleşmeye konu mevzular hepimizin ortak meseleleri, çoğunda fiilin şu ya da bu tarafında, sonuca şu ya da bu şekilde ortağız. İşte bu yüzden helalleşmenin bu türü, işlenen günahların, suçların bir daha işlenmeyeceğine dair bir söz vermeyi de içeriyor. Tabii yeterince ciddiye alırsak. Farklı kesimlerin siyasi temsilcilerinin meseleye nasıl yaklaştıklarına şöyle bir bakalım. Selahattin Demirtaş, hal-i hazırda bizzat kendisi büyük bir zulme uğramakta. Partisine oy veren milyonların iradesi yok sayılıyor. Partinin seçilmişlerine her türlü tazyik uygulanıyor. Buna rağmen diyor ki, “Halkımıza, tüm Türkiye toplumuna sözümüz olsun, biz de kendi hatalarımızla yüzleşecek ve hep birlikte helalleşeceğiz.” Başka mahallelere parmak sallamadan, yaşatılan acıları kimsenin yüzüne vurmadan kendi iç muhasebesine yöneliyor. Yüzleşmeye, hesaplaşmaya bizzat kendilerinden başlıyor. Helalleşme çağrısını, o çağrının hakkını verecek şekilde cevaplıyor. Meral Akşener, "Durumu yumuşatmaya çalıştığını, yumuşatmaya yönelik bir dil olarak gördüm, ben bu tutumunu. Fakat Türkiye farklı farklı çok mahalleye bölünmüş. Bu mahalleler arasında çekilmiş duvarların kalmasını isteyen her tarafta insanlar var. Buna dikkat etmemiz gerekiyor. İyi niyetle atılmış bir adıma, bir ağızdan hurra bağıran orada da burada kişiler var" diyor. Taşın altına elini koymuyor, kendisine ve mahallesine yönelik herhangi bir yüzleşme veya özeleştiri getirmiyor lakin çıkışın anlamını teslim ediyor. Ama madem mahalleler arasına duvarların çekilmesinden şikâyetçi, o halde neden o duvarları yıkmak yerine tahkim edecek siyasi söylemler üretiyor? Neden duvarın dili ile konuşuyor? Helalleşmeye, duvarları çekenin kimler olduğu sorusuna cevap vererek başlayabilir mesela. Bunu yapabilecek gücü var ama belli ki arzusu yok. Yine de sarf ettiği cümleler anlamlı, en azından zemini yıkmadı. Hamasetin değirmenine su taşıma mesaisine bu konuda küçük bir mola verdi. DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Emin Ekmen de adeta dindar-muhafazakâr mahallenin seçkinleri adına cevap verdi helalleşme çağrısına: “CHP’nin iktidarda olduğu ya da olmadığı dönem gibi bir ayrım doğru olmayabilir. Çünkü CHP, cumhuriyetin kurucu kadrolarının partisi ve kendini cumhuriyetin kurucu değerlerinin taşıyıcısı, sembolü olarak kodlamış bir parti. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin yanlış devlet politikalarının, hangi dönemde olursa olsun, CHP anlayışıyla bir çakışması-örtüşmesi söz konusu…” Türkiye’yi içinden geçtiğimiz yıkıma götüren CHP mi yoksa mevcut rejim mi? Mesela rejimin mimarı 2017 referandumunda ‘evet’ oyu için, üstelik bir hukukçu, yani bu işin nereye varacağını gayet iyi kestirebilecek birisi olarak konferanslar veren Mehmet Emin Bey’in ve bunca zulme, sefalete rağmen AKP’yi destekleyen parti tabanının hiç mi kabahati yok? Devam ediyor Sayın Ekmen: “Ancak tahmin edebileceğimiz gibi CHP kadroları, teşkilatlar ve geniş seçmen kitlelerinin bu dili anlaması ve uyum sağlaması zaman alacak. Bizim gibi CHP dışı unsurların da bu süreci destekleyici, kolaylaştırıcı bir tutum alması gerekir.” Büyük dağları kimin yarattığını biliyorduk, bu vesileyle küçükleri kimin yarattığını da öğrenmiş olduk. Milyonlarca seçmenin bu dili anlaması zaman alır mı bilemem ama Mehmet Emin Bey’in bir şeyi bir an evvel anlaması lazım: Şu anda hüküm süren ve belli ki ömrü çok olmayan rejimin mimarlığını üstlenen zümre içerisinde kendisi de gayet nezih bir yere sahip. Başka kesimlere eleştireler getirmeden önce kendi içlerine dönüp neler yaptıklarına bir baksınlar.
Demirtaş helalleşme çağrısına cevap veriyor. Akşener neden duvarın diliyle konuşuyor. Mehmet Emin Ekmen'in hiç mi kabahati yok?
Mesela Kılıçdaroğlu kalkıp Ekmen’e şunu demiyor: ‘Ya kardeşim siz neden bu referandumu desteklediniz, hukukçusunuz, bilmiyor muydunuz bu işin sonunun nereye varacağını? Tez tövbe edin!” Veya Meral Hanım Ali Bey’e, “Kardeşim ben 2016’da bayrağı çektim bu iktidara ve her türlü baskıya, tehdide rağmen açıktan karşı durdum. O gün bugün karış karış geziyorum Anadolu’yu. Siz ise 2017 ve 2018’de yani bu rejimin taşları döşenirken ağzınızı açmadınız” demiyor. Helalleşmek zordur. Helalleşmek, ayna tutmak değil aynaya bakmak, çuvaldızı kendinize batırmaktır. Kimi tarihi kimi güncel acıların ayrıştırdığı mahallere hapsettiler bizi. Yetmedi, aramızdaki mesafeleri daha da derinleştirdiler. Olmadı, duvarlar ördüler. Niye? Birbirimizi görmeyelim, duymayalım, yankı odalarında onların sesine talim ederek sefalet içinde yaşayalım diye. Uzakları yakın etmenin ve duvarları yıkmanın yolu birbirimize doğru pek çok ama yolu uzatmayan kısa köprüler atmaktan geçiyor. Aynalar yalan söylemez. Helalleşme bu köprülerin çıkış noktası olabilir. Aksi halde gelen gideni aratır. Zalim değişir zulüm daim olur. Ne diyor Mevlâna, “İnsanı ateş değil kendi gafleti yakar; herkeste kusur görür kendisine kör bakar.” Helalleşmenin üç tonunu dile getirmeye çalıştım. Geleceğe açılan kapının rengine de varın siz karar verin.