Helalleşmek

Abone Ol
Sayısız iktidar değişti, hiç hesap soramadık. Hesap sormak için herkesin bir gün gelip kendisinden hesap sorulacağını bilmesi gerekiyor. Bunun için de kazananı olmayacak kutuplaşma yerine, kazananı bol bir helalleşmeye ihtiyacımız var. Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Gelin helalleşelim, nefreti ve sevgiyi gördüm. Artık sevgi kazansın istiyorum. Bunun için bir yolculuğa çıkıyorum…” açıklaması oldukça ses getirdi. Toplumun ihtiyacı olan “Büyük mütareke” belki de bu yolculuktan çıkacak. Tabii bu söylem olumlu olduğu kadar olumsuz tepkiler de aldı. “Hesaplaşma olmadan helalleşme olmaz” veya “CHP uzun zamandır iktidar bile değil, ne kusuru var” ya da “İktidarın eski ortakları nedamet getirmezken biz neden getirelim” gibi birçok itiraz dile getirildi. Kimseye siz haksızsınız diyecek durumda değilim. Derdim birkaç hususa değinmekten ibaret. Kemal Bey “Hakkımı helal ediyorum ya da hakkınızı helal edin” demiyor. “Helalleşelim” diyor. Tek taraflı olmayan, diyalog gerektiren, yani müzakere ve muhasebe isteyen bir iklime kapı açıyor. Zafer değil mütareke istiyor. Kaybedenin olmayacağı, hep beraber kazanabileceğimiz bir ihtimalin olduğunu hatırımıza getiriyor. Birileri kazanırken diğerlerinin kaybetmesine alıştığımız için olsa gerek, garipsiyoruz. Helalleşmek zalime taviz vermek mi? Yoksa bilakis zulmün ikrarı mı? Bu dil, mahkemeleri ya da siyasi partileri değil doğrudan toplumu ve yurttaşı muhatap alıyor. Adil bir hesaplaşma için helalleşmemiz gerekmez mi? Zira bu helalleşme olmadan kurulacak mahkemelerin intikamın ötesine geçerek adalet dağıtmasına imkân var mı? Yaşadığımız bir asırlık tecrübe bize bunu fısıldamıyor mu? Kurtla koyun, kılıçla oyun olmaz. İktidarla, onun dili ve üslubu ile mücadele edemeyiz. Zulüm ile abad olanın akıbeti, maalesef her zaman berbat olmuyor. Kabul edelim ki, CHP uzun zamandır iktidar değil ama AKP iktidarının yükselişinde pay sahibi. Detaylara girmek istemiyorum, 2007-2010 arasına bakmak kâfi. Uzun yıllar, şimdi artık AKP’nin eda ettiği müesses nizamın yılmaz savunuculuğunu yaptı bu parti. İşte tam da bu yüzden sorumluluk alarak öne çıkması önemli. Haklısınız, iktidarın eski ortakları sanki bütün o kötü işlerde hiç payları yokmuş gibi davranıyor. Peki onların bu hatası, ayıbı geriye kalan bizlerin adım atmasına engel mi? Dert yandığımız kutuplaşma, yükselmek için çift kanada ihtiyaç duymuyor mu? İktidarın dışladığı taraflar, o tek kanadı onun elinden aldıklarında, arzu edilen kutuplaştırma siyasetini boşa düşürmüş olmazlar mı? Derdimiz kişisel hesaplaşma mı yoksa toplumsal uzlaşma mı? Halk kavgalardan, bitmez tükenmez ayrıştırmalardan, duygularının sürekli istismar edilmesinden ve sefaletten bıktı. Çok yıprandık, yorgunuz. Devlet çatışmalardan, çeteleşmelerden zayıf düştü. Oralarda bir yerlerde aklıselim bir zümre de çıkış yolu arıyor, görüyoruz. Helalleşme mütarekeye, mütareke müzakereye, müzakere muhasebeye ve o da çok arzuladığımız yüzleşmeye, anlamaya, anlaşmaya götürmez mi bizi? Bu değil mi zulmün kısır döngüsünün prangalarını kıracak ve bizleri aydınlık yarınlara taşıyacak istikamet?
Geçmişin acılarının geleceği esir almasına daha fazla müsaade etmemeliyiz. Samimi bir helalleşme hem geçmişlerimizin ruhunun huzura kavuşması hem de gelecek nesillerin refah içinde yaşaması için boynumuzun borcu.
İktidarlar, kimilerini kapılarına kul etti, kimilerini zindanlarda rehin aldı. Vakti zamanında diri diri yakılmışların hesabının neden sorulmadığını, faili meçhullere ne olduğunu, yargısız infazların kimin işine yaradığını iyice öğrendik artık. Müşterek siyasi hafızamız kapkaranlık hikâyelerle lebalep dolu. O karanlık hikâyelerden bir gelecek süzmemiz gerekiyor. Hiç denemediğimiz işlerden biri de hesap sormak. Sayısız iktidar değişti, hiç hesap soramadık. Şimdi artık iyice biliyoruz, hesap sormak için öncelikle herkesin bir gün gelip kendisinden hesap sorulacağını bilmesi gerekiyor. Bunun için de kazananı olmayacak kutuplaşma yerine, kazananı bol bir helalleşmeye, merhabalaşmaya ihtiyacımız var. Acıları yarıştırmanın kimseye faydası olmadı, olmayacak. Taze acılarımız, közlenmiş olanları görmezden gelmemize sebebiyet vermemeli. Müesses nizamın eliyle, olmadı siyasetçilerin sözleriyle onlarca kez ayrıştırılmış, birbirine kırdırılmış ama her seferinde de inceldiği yerden kopmamayı başarmış, uçurumun kenarından dönmüş cefakâr bir halk var. Lakin kısır döngüde tehlikeli bir aşamaya geldik. Kof, korkuluktan farkı kalmayan nizam, hiç olmadığı kadar güçten düştü, ama aynı zamanda da geçmişte hiç sahip olmadığı bir şeye, siyaset aracılığı ile halkın bir kesimini manipüle etme gücüne erişti. Bu sıkışmışlık, bir halkın başına gelebilecek en büyük tehlikelerden biri. İktidar acziyet içinde, dünyaya ayak uyduramıyor, kendisini destekleyenler dahil, yurttaşlarla hemhal olamıyor. Ehl-i iktidarın bir eli yağda bir eli balda, burnu ise Kaf Dağı’nda. Kurdukları her cümlede halkı çiğniyor, hakka çöküyorlar. Kutuplaştırma üzerinden yükselen buzullara hapsettiler toplumu, kıpırdayamaz hale getirdiler yurttaşları. Bir kesimin hala orada durmasının sebeplerinden birisi de bu. Onlara hoş bir seda ile “Gelin helalleşelim” demek, buzulların erimesine ve esaretin son bulmasına sebep olabilir. Yeni nizamın ayak sesleri geliyor. Bu sesler toplumun hiçbir kesimini ürkütmemeli. Kimse kendisini üvey evlat gibi hissetmemeli. Geçmişin acılarının geleceği esir almasına daha fazla müsaade etmemeliyiz. Samimi bir helalleşme hem geçmişlerimizin ruhunun huzura kavuşması hem de gelecek nesillerin refah içinde yaşaması için boynumuzun borcu. Aşık Veysel’in dediği gibi “Uzun ince bir yoldayız.” Gündüz gece yürümeliyiz memleketi. Karış karış gezmeli, öğrenmeli, acılarla yüzleşmeli ve helalleşmeliyiz.