Helalleşmek yeter mi?

Abone Ol
“Helalleşme” çok yüzeysel bir kavram. İslami fay hattının diğer tarafına iyi bir barış mesajı niteliğinde olsa da iki parça arasındaki tansiyonu düşürmek için yeterli değil.

Loading...

Helalleşmek yeter mi? Yetmez! Yetmez çünkü helalleşmek ihtiyacını doğuran olaylar yalnızca helalleşmekle ortadan kalkmaz da ondan. Çünkü helalleşmek ihtiyacını doğuran olaylar toplumun çok daha derinlerinde ve kendini üretme kapasitesi olan yapısallaşmış sorunlar.  O nedenle de helalleşme çabasının çok daha yukarısında bir anlayış ve çaba gerektiriyor. Kılıçdaroğlu’nun açtığı “helalleşme” yolu tabii ki önemli. Küçümsüyor değilim. Sadece sorunların çözümü için yetmeyeceğini söylemek istiyorum. O nedenle de siyaseten topluma “Gelin helalleşelim!” demek var olan fay hatlarında yumuşamaya yol açabilir. Nitekim açmıştır da. Ama bugün karşılaştığımız siyasi krizin bu kadar derin olması aslında iktidarın özellikle bu fay hatlarını harekete geçirebilme yeteneğinin ve gücünün çok yüksek olmasından geliyor. Açık konuşalım! Toplumumuz zaten başlangıçtan beri inanç ve kimlik temelinde çeşitli fay hatlarına sahip bir toplumdu. Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılması sonucunda bağımsızlıklarını alıp giden topluluklar dışında geri kalan toplumun çok-kimlikli ve çok-inançlı bir dokusu olduğu ortadaydı. Bunu bilen Cumhuriyet kurucuları ortak payda olarak Sünni İslam’ı ve Türk kimliğini bulmuşlardı. Cumhuriyet daha çok bu kimlikleri öne çıkaran bir biçimde kuruldu. 1924’de aynı gün Meclisten geçirilen üç yasanın, birinin resmi dilin Türkçe olduğunu bildiren Tevhid-i Tedrisat Yasası, diğerinin ise Sünni İslam fikriyatı üzerinde kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı Yasası olması tesadüf değildi. (Üçüncüsü de Halifeliğin kaldırılmasıyla ilgili yasaydı). Cumhuriyet böyle kuruldu. Tabii ki bu iki konunun fay hattı olmasına neden olan gerçek bu hatların diğer yanlarında farklı inanç ve kimliklerin var olmasıydı. Cumhuriyet idaresi o günün koşullarında çeşitli asimilasyon politikalarını kullanarak ülkede bir “biz” duygusu üretmeye çalıştı. Yani fay hatlarında bir kırılma olmamasına çalıştı. Başarılı oldu mu? Bu soruyu 100 yıl sonra yani bugünlerde değerlendirmek gerek. Benim değerlendirmem “kısmen oldu” şeklinde. Kısmen çünkü çok önemli fay hatlarında gerginlikler giderilemedi. Bunların en önemlisi Kürtlerin varlığı ile ilgili. Kürtler Cumhuriyetten önce de sonra da kendi kimliklerinin tanınmasını talep ettiler. Ama ses veren olmadı. Bir diğeri Alevi inancı! Cumhuriyetten önce de sonra da Aleviler kendi dini inançlarının tanınmasını ve kendi ibadethanelerinin açılmasını istediler. Buna da ses veren olmadı. Bence bir diğeri de Sünni İslam içinde farklı anlayışları olan ve fakat Diyanet yönetiminde temsil olmayan cemaat ve tarikatların varlığıydı. (Gülen Cemaati gibi). Bunlara da ses veren olmadı. Tabii Hristiyanlar, Süryaniler*, Ermeniler, Çerkezler, Lazlar gibi etnik kimlikler de fay hatlarından sayılmalıydılar ama onlar daha küçük olduklarından önemleri de küçüktü. AKP iktidarı bu fay hatlarının en önemlisi üzerinden iktidara geldi. Sünni İslam fay hattını tetikleyerek toplumda kendi lehine bir hareketlenme sağladı. Bu fay hattının diğer tarafı ki bütün yönetim erki (Diyanet de bunun bir parçasıydı) bu kesimlerin taleplerine karşı “katı bir laik” tutum sergiliyordu, çaresiz kaldı. Son adım olarak 28 Şubat adı verilen ve İslami kesime karşı atılan “darbeye” benzeyen adımları ve bu adımların sebep olduğu mağduriyetleri de kullanarak AKP seçimi kazandı.
Yalnızca İslami kesime yönelik değil, Kürtler ve Aleviler bağlamında da daha cesur adımlara ihtiyaç var. Bu adımların da “helalleşmek” kavramının ima ettiğinin ötesinde talepleri söylem içine alması lazım.
Gelelim bugüne! AKP hala bu fay hattı üzerine oturuyor. Nitekim buradaki desteği ekonomik sorunlardan ve daha önce kendi tarafında olan Gülen Cemaati’nin oyunu kaybetmesinden dolayı azalmış görünse de yine de arkasında İslami kimliğin önemli bir kesimi olduğu açık. Tabii bir de Kürtlere yaklaşımından dolayı kaybettiği dindar Kürtleri de buraya yazmak gerek. Her neyse ben bir seçim haritası yapmak yerine bu yazıda asıl söylemek istediğimi söyleyeyim: Yukarıda anlattığım Cumhuriyetin kurucu süreci AKP iktidarına kadar CHP’nin fikriyatı ve varlığı üzerinden yürüdü. Şimdi de seçim öncesi en güçlü görünen de o. Ama ne yazık ki bugüne kadar duruşu (6’lı masa içinde) çok yüzeysel bir “helalleşme” kavramı etrafında örülmüş durumda. Bu da İslami fay hattının diğer tarafına iyi bir barış mesajı niteliğinde de olsa iki parça arasında var olan tansiyonu düşürmek için yeterli değil. Oysa yazının girişinde de söylediğim gibi, yalnızca İslami kesime yönelik değil, Kürtler ve Aleviler bağlamında da daha cesur adımlara ihtiyaç var. Bu adımların da “helalleşmek” kavramının ima ettiğinin ötesinde 1) İslami kesim de dahil olmak üzere, Kürtlerin ve Alevilerin taleplerini söylem içine alması, 2) bu taleplerin “hak ve yetkilerini” de anayasal güvence altına alma sözünü vermesi, bir başka ifadeyle toplumdaki fay kırıklarının mağdurların talepleri seçim söylemi içine alan kapsayıcı bir anlayışı benimsemek lazım. Bu yapılabilir mi bilmiyorum. Ama yapılmasında büyük yarar olduğu ortada. *Süryaniler dini bir topluluk değildir. Ataları Asuriler, Babilliler' Aramiler olan Mezopotamya' nın en eski ve hıristiyanlığı ilk kabul eden bir halktır.